bugün
yenile

    tek başına radyo yayını yapmak

    9
    +
    -entiri.verilen_downvote
    monologlarda yüzmek.. geçtiğimiz gece itibariyle yaptığımdır. bir yanın; seni dinleyen yüzlerce insan var sanıyor ve böyle sanmayı seviyor. diğer yanın; yapılan yayının kendin için, kendinle yüzleşme olduğunun ve yayın boyunca ne sana eşlik eden birilerinin, ne de seni dinleyen birilerinin olmadığının farkında. hayatıma veya hayata dair bizatihi bir şekilde konular açıp, bir konuyu farklı farklı ve defalarca değerlendirmeyi her zaman sevmişimdir. zira farkındayım her kavramın -başta ben olmak üzere- her insan için aynı manaya gelmediğinin ve o manaların sabit kalmadığının. kavramlar aynı kalsa da, manalar hep değişir.. başlarda hobi olarak yaptığım bu seansları bir zaman sonra aşermeye başladım. ihtiyaçtan öte bir hal almaya başladı yani. diyalektik mecburiyetin varlığına da ilk o zaman inandım sanırım. geçtiğimiz gece yaptığım şeyse bu seansların en afilisiydi. çünkü genelde kuytu köşeme çekilir, aklıma düşen her şeyi bir yere yazar, sonra da onlar hakkında düşünürdüm. kimisine göre dışarıdan bakıldığında bir iş yapıyormuş gibi gözükmezdim yani :d çağrışım/anı hafızam sandığımdan daha kuvvetli galiba. yalan yok, ekmeğini çok yedim çoğu konuda. gerek okul hayatımda, gerek ikili ilişkilerde. en çok da şaka yaparken kullanmışımdır muhtemelen. lakin bu durumun şöyle bir handikabı var; neşeliyken çağrışım yakaladığın kadar, hüzünlüyken de çağrışım yakalamaya devam ediyorsun.. ilkinde giderek daha fazla eğlenirken, ikincisinde de aynı şekilde kümülatif olarak üzülüyorsun. kallavi konulara girmek, onları kendince bir bir parçalamak ve değerlendirmek, insana özgüven vermenin yanı sıra, mantık yürütme konusunda antrenman da yaptırıyor. sonrasındaysa; günlük hayatta, akla muhtaç kaldığın ilk anda teri pek soğumamış olan o akıl imdadına koşuyor direkt. kafama esen şarkıları dinleyip, canımın istediği şiirleri okuyup sonra da onların ruhunu incelemeyi de seviyorum. buna dair dün vardığım kanılardan biri de yıldız tilbe hakkında mesela. bence kendisi, "sen de sev ama sevilme.." derken şeytana kulak misafiri olmuş. insan sevdiğine beddua etmez. aşık olduğuna edebilir. ama sevdiğine etmez. ikisi çok başka şeyler be yıldız abla.. anneannemin bir sözü vardı. rahmetli derdi ki; "allah herkese hak ettiğini versin." şahane temenni.. iyi insan için hayırlı duaya, kötü insan için bedduaya evriliyor. yani kötü bir insana bunu demiş olsan dahi aslında beddua etmiş olmuyorsun. o insan senin dediğini şahsi kötülüğünden ötürü bedduaya devşirmiş oluyor. bu arada; ah muhsin bence şiiri hiç bırakmadı. belki bir süre bıraktığını sanmış olabilir. ama bana göre olur olmaz zamanlarda, bir yerlerde hala bir şeyler karalıyor.. çoğu insan kalabalıklar içinde yalnız olmaktan şikayet ediyor ama kimse bunun üzerine gitmiyor. kendini tanımaya çalışmaktan aciz insanlar, başkalarını tanımaya neden meyil etsin ki? kalabalıklar içindeki yalnızlığımızı, kendi yalnızlığımızdan kalabalığımızı arındırdığımızda ancak gidermeye başlarız. yani ben öyle inanıyorum. bir şeyi samimi bir şekilde hissederek yapmadıktan/söylemedikten sonra hissedilmeyi beklemek saçmalıktan başka bir şey değil. ve hissedilmeyen birini/bir şeyi anlamaya da hacet yok. empati bu bağlamda velinimetimiz. siz hiç kendinizi, üzerine tükürülen bir kaldırım taşının yerine koydunuz mu? onun varlığından dünyayı değerlendirdiniz mi? ketum olmanın sana duyulan saygıyı en ufak dahi zedelememesi gibi bir olayı var. ne zaman ki içine birileri şahit olmaya dursun, o zaman sana dair duyduğu en yüksek duygu saygı olmamaya başlar. o saygı eksilmez belki. ama sana olan sevgileri/nefretleri o saygıdan fazla olabilir. o zaman da, o eski salt saygıdan eser kalmaz.. her olayda olumlu ya da olumsuz düşünmek bence hiç gerçekçi değil. bazı olay vardır, olumlu bakılması gereken. bazı olay vardır, olumsuz bakılması gereken. her durumun kendine özgüdür kısacası. ve yaşanması gerekenler yaşanmalı. kabul. yaşanması gerekenler her zaman insanın içine sinmez. ama hayat da biraz bunun üzerine kurulu değil mi zaten? zincirleme hayaller kurmak insanın oynadığı en büyük kumar olabilir. içlerinden biri bile kırılsa, diğerlerinin hiçbir anlamı kalmıyor o an. hele hele aşk üzerine bir hayaliniz kırılırsa, aşkta da kaybetmiş olursunuz -oynadığınız bu- kumarda da. ve bence aşık olmak bir nevi sanat. düşünmek de öyle olabilir. gerçi o zanaat da olabilir. "sevelim abi. bunun maliyeti de yok ki. bakıyorsun, seviyorsun. insanlar neden birbirlerini sevmiyor?" diyen sevdiğimiz bir abimiz vardı bir zamanlar ekranlarda. kendince haklıydı belki. ama bence yanılıyor. sevmenin maliyetinin olmaması, sevgiye paha biçilemediğinden olabilir mi? pekala da olabilir. bu durumda öyle herkes herkesi severek gönlünü tüketmemeli. insanın doğru ve verimli kullanması gereken yegane şey varlığıdır. gönlü de, aklı da, benliği de buna dahil.. ve unutulmamalı; az insan, çok huzur.. ulan sözde yayından bahsedecektim, konu sapa sapa bir hal oldu. -bu arada yayında deştiğim konular bunlar değil.- neyse, the end.. link
    5"sevmeyi bir direniş haline getirmeliyiz." - louis froziel 07.12.2018 14:57:30 |#3783477
    2olum çağırsana lan bizi kfkdks - devriksekiz 03.09.2019 06:00:46 |#3818500
    3ya hu konsept tek başına olmak zaten :d sizi niye çağırayım hajshkahs bak aynı talep majezik'ten de geldi. iyi ya, sen gel, o da gelsin, muhalif de gelir. hepiniz gelin. içeride birbirimizin kafasını şey edelim! herkes rahatlayacağı yerde sabaha çıkamasın. -aslında güzel fikirmiş..- - louis froziel 03.09.2019 19:16:04 |#3818501
    butun yorumlari goster (5)
    ... diğer entiriler ...