bugün
yenile

    gerçek islam bu değil

    8
    +
    -entiri.verilen_downvote
    günaydın. sabah sabah bardaktan kahve ile yulaf ezmesini karıştırıp yerken yine aklıma geldi. yulaf ezmesinin çok çekinik bir tadı var. neyin içine atarsam onun tadını alıyorum. esasında öyle aman aman bir tadı yok yani. yararlı diyorlar ama bilemiyorum orasını. bana şimdi sorsan yulaf ezmesi denilince aklıma kahve gelir. halbuki yoğurtla tüketsem yoğurt gelecekti. neye katsam o zannediyorum yani. neyse. başlığa takılmayın fazla. yazının genel konusu biraz farklılaşabilir. gerçekten din kavramı üzerine uzun uzun konuşmak yazmak istiyorum. zaman zaman kafamı meşgul ediyor aha bu sefer yazayım diyorum. yarım sayfa 1 sayfa yazıp yarım yamalak bir şekilde atıyorum bilgisayarın bir köşesine. din ve kültür ikilemi aha da bu başlığın asıl sorununu çözecek iki kavram aslında. bu sebeple kültürel anlamda din olgusu üzerine ara ara yazdığım bir metin var ama pek vakit bulduğum söylenemez. oradan bir iki küçük anekdot aktarayım şahsi olarak. neyse dünya üzerinde sayısız din, sayısız ideoloji var ve bunlarla orantılı olarak da sayısız bakış açısı ve yorum var maalesef. bunun islamiyete özgü olduğu yanılgısına kapılmak da maalesef insanların geri zekalılığından kaynaklanıyor. esasen insan olduğumuz için, gerçekliğimiz de haliyle referanslara dayalı olarak rölatif algılandığı için, nesneyle ilişkimiz durduğumuz yerle bağlantılı olduğu için bu tip durumlar hemen her alanda karşılaştığımız durumlar. durumun nesneden çok nesneye baktığımız için bu halde olduğunu anlamamız gerekiyor. yoksa bu durum hristiyanlık için de geçerli, yahudilik için de geçerli, ateizm için de geçerli, komünizm için de geçerli, burada sayamadığım her hangi bir sistematik felsefe için de geçerli bir durum. i̇nsan böyle bir şey esasında. ama biz neden islam üzere konuşuyoruz biraz ona da bakmak lazım. mesele tamamen manipülasyonla alakalı yani. bu kelimeyi alın cebinize gidiyoruz. bütün dünya hemen her kitlesel araç üzerine bir şekilde manipüle ediliyor. hele ki böylesi kitlesel iletişim araçlarının yaygınlığı bunu daha da kolay hale getiriyor. bu konuda gerçek islamın ne olduğu, hoşgörü üzerine mi yoksa terör üzerine mi olduğu, ahmaklık ve yobazlıkla mı yoksa akılla mı ilgili olduğu katiyyen mühim değil. varsın gerçek islam terörize islam olsun önemi yok. her şeyden önce bilmemiz gereken ya da zaten bildiğimiz ama göz önüne almamız gereken bir şey var: bu dünya kocaman kocaman iki yüzlülükler üzerine kurulu. ve ben bunu her hatırladığımda adeta mide bulantısı yaşıyorum. bazı kelimeler var. bazı kavramlar var. gündelik yaşamımızda hayatı okurken sıklıkla kullana kullana etki gücünü kaybeden kavramlar. örneğin kapitalizm gibi, örneğin emperyalizm gibi... artık bu kelimelerle başlayan tespitlere sığ tespitler olarak bakmaya başlıyoruz. 100 yıldır konuşa konuşa etki gücünü kaybediyorlar. halbuki emperyalizm hala aynı emperyalizm, kültür taarruzu hala aynı taarruz. bu dünyada 5 bin yıldır budizm diye bir şey var mesela değil mi? budizm dediğimiz zaman aklımıza gelen şeyler çok sınırlı ve klişe şeylerdir. buram buram hümanizm temalı müthiş pasifize bir hoşgörü felsefesi gelir aklımıza. mistik ritüeller, sabır öğretileri, çiçekler böcekler, meditasyonlar falan. evet hakikaten de doğu inanışlarının temel prensipleri çoğunlukla buna yakındır. ancak bu öyle klişe bir doğru haline gelir ki budist rahiplerin yani din adamlarının itici gücüyle bu adamlar yıllarca küçücük müslüman topluluklarına bin bir türlü işkence yapar, toplumsal mobbing uygular, öldürür, sakat bırakır, kitlesel olarak boykot yapar vs. hem de tüm bunların tetikleyici unsuru dinin kanaat önderlerinden oluşur. delibozuk budistler diyemeyiz hemencecik. çünkü referans noktalarında din adamları da vardır. ama gel gör ki bütün dünya bunu gördüğü anda önce görmemiş gibi yapar, sonra münferit olaylar olarak yansıtır, en sonunda da gerçek budizm bu değil diyerek inanç aklama işine koyulur. bunu da siyasi ağızlardan bir deklarasyon olarak aktarmaz bize. dayatmıyormuş gibi görünerek bize bunu kabul ettirir. biz de elimiz mahkum kabul ederiz. elden ne gelir? bir bakmışsın bu propagandayı içselleştirivermişsindir. ayrıca bunu bize kadar taşıyan asla budistler değildir. dünya kültürel etkileşiminde budistlerin ne gibi bir etkinliği var allahasen? amerika gibi kültürel emperyalizmin kalesi olan bir memlekette kaç tane budist var oğlum? ama bu propagandayı biz oradan öğreniriz. i̇nsanlık medeniyetinin aydınlık(!) yüzü batıdan öğreniriz. filmlerle öğreniriz, romanlarla öğreniriz, dizilerle öğreniriz, şarkılarında tekrar ederiz. sonra bir bakarız ki aynı kitapları, aynı filmleri, aynı şarkıları biz de yapar olmuşuz. kültür emperyalizmi böyle bir şey. peki batı bunu bize neden yapar? heh zevkli yerlere geldik şimdi. budizm örneği sıkıcı bir örnekti zaten. manipülasyonun ustalığı açısından bağımsız bir örnek olması gerekiyordu sadece yoksa esas mesela bunlar değil. keşiş amcalarla bir alıp veremediğim yok zaten. konunun biraz başına gelirsek dünya iki yüzlülükler üzerine kurulu diyordum. dünya tarihinde en önemli yüzyıl 20. yüzyıl olsa gerek. i̇çerisinde bulunduğumuz yüzyıldan da önceki zaman dilimlerinden de çok daha önemli ve kritik bulurum 20. yüzyılı. hemen her anlamda hayati sıçramalar ve atılımlar bu yüzyılda oluyor neredeyse. bilimsel sıçramalar, sosyolojik kırılmalar, yeni dünya görüşleri, devrimler, dünya savaşları, farklı sömürge modelleri ve yepyeni bir dünya inşası. bu yüzyılın eseri. eylemlerde başarı başarısızlık genel geçer şeylerdir. ancak fikirsel anlamda durduğun zemin önemli ve sağlıklı veriler sunar bize. peki dünya 20. yüzyılın fikirsel doktrinlerini neyle sağlamıştır? aynı yüzyılda biz ülke olarak neyle sağlamışızdır? 20. yüzyılı bizler atatürk gibi bir politik ve askeri bir figürün ışığında geçirirken dünyanın geri kalanı için 20. yüzyıl diktatörler yüzyılıdır desek yeridir. mussolini'ler, hitler'ler, mao'lar, stalin'ler dünya politikasına önemli yönler vermiştir. bu zalim diktatörler arasında da hitler'i ayrı bir naif bulurum. kendisi çok tatlı bir günah keçisi olmuştur günümüz dünyasında. 20. yüzyılın genel havası, dünya parsasından pay kapma yarışının gölgesinde zalimlik, zorbalık, şiddet, hile ve hırsızlıklardan oluşur. burada hitler'i şahsına münhasır bir deli bozuk olarak göstermek ve görmek de tam bir batı iki yüzlüğü aslında. oysa hitler figürünü ortaya çıkaran doğrudan doğruya o yüzyılın genel anlayışıdır. yalnızca hitler de değildir halbuki. parsa yarışı ile faşist dediğin adamlar da sosyalist dediğin adamlar da tarihin görmediği vahşilikleri, zorbalıkları, vandallıkları yapmıştır. sonuç olarak dünya hitler gibi bir adamın yaptığı çılgınlıkları dibine kadar anlatırken böylesi bir delibozuğun arkasındaki kitlesel desteği asla göz önüne getirmez. hitler'i hitler yapan kocaman bir alman halkının çocuklarının bugün dünyaya insanlık dersi vermeye kalktığından, hümanizm naraları attığından, dünyaya bu şekilde pazarlandığından kimse bahsetmez. kimse alman halkının çocuklarına bu şekilde ithamlarda bulunmaz. hitler figürünün palazlanmasını sağlayan bu halkın çocuklarının babaları yüzünden yüzleri kızartılmaz. kimse hastalıklı fikirlere destek veren alman ırkından bahsetmez. biri de çıkıp "ulan bu adama bu gücü veren sizlerdiniz, hepiniz oradaydınız be! ellerinizdeki milyonlarca yahudi kanıyla holocoust filmleri çekmeye utanmıyor musunuz?" demez. kimse özgürlükler ülkesi amerika'nın ne gibi siyasi süreçlerden geçtiğinden bahsetmez. dünya savaşlarından, kırılan insanlıktan, ayaklar altına alınan insanlık onurundan, atom bombalarından, köleliklerden, soykırımlardan bahsetmez. ya da ciddiye bile almaz. kimse atalarının suçlarını omuzlarına yüklemez. ama sana üstünden 100 yıl da geçse, hiçbir şekilde ideolojik politikaya çevrilmese de 1915 kararları yüzünden her seferinde hesap sormaya kalkarlar, köşeye sıkıştırırlar, şamar atarlar, yüzüne yüzüne bağırlar: utan! yaa... dünya böyle bir yer aslında ve biz bu kültürü sorgusuzca içselleştiriyoruz benim zoruma giden de bu. burada yazdıklarımı sokaktan çevirdiğim 5 kişiden 3'ü zaten biliyor. farkındalığa değer bulmuyor sadece. manipülasyon kelimesi bu yüzden önemli benim için. dünya istediği an dikkati başka bir yöne çevirmesini biliyor. bu yüzyıl insanın yeni bilgilere ihtiyacı yok. sadece farkındalığa, üzerinden geçmeye, hatırlamaya ihtiyacı var. zaten her yerden bilgi fışkırıyor mesele bu değil. önemli olan manipülasyonlardan uzak durabilmek, bilgiyi kullanabilmek. i̇nsanın zoruna gidiyor. bir kıtaya yerleşip oranın yerlilerini tamamen yok eden, gemilerle kendilerine köleler ithal eden bir ülke dünyaya özgürlük ve medeniyet dersi veriyor. bugün sahip olduğu refahın tamamını 150 yıl boyunca kanını emdiği, kılıçtan geçirdiği ülkelere borçlu olan avrupa yıllardır sana hümanizm dersleri veriyor. akif diyor ya şiirinde; nerde -gösterdiği vahşetle- "bu: bir avrupalı! " dedirir -yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! bana bu biraz suçluluk psikolojisinin bir eseri gibi gelir. avrupa insanının bu hümanimz politikası tamamen posasını gizleme telaşından başka bir şey değil. yalnız helal olsun. geçen yüzyılda birbirini dişleyen bir topluluğun dünya medeniyetinin timsali olarak pazarlanıyor olması üstün bir manipülasyon başarısıdır. bu tabii ki yadsınamaz. bugünün batı medeniyetinin üstün ahlaki bir düzeye gelebilmiş olmasının en büyük sebebi yüksek bir refaha ulaşabilmiş olmasından başka bir şey değildir. birlikte yaşam kanunlarında para her şey demektir. eğer güçlü bir ekonomik refahın varsa orada ahlaki olarak bir takım müspet sonuçların olması doğaldır. ortadoğu insanın bu derece vahşi olmasında bir derece bu refah eksikliğini de göz önüne alabiliriz. büyük etken olmasa da etkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Batı toplumlarında son yıllarda iyice çiğ bir şekilde ayyuka çıkan hümanizm propagandasından gına geldi bana artık. Çünkü sahte, çünkü yapay, çünkü iki yüzlüce bir propaganda. Dünya siyasetinde hala agresif bir tutuma sahip olan batı kültürel taarruzlarla da hümanizm üzerine bir politika seyrediyor. Ben bu iki yüzlülükten iğreniyorum artık. Her türlü vahşiliği ve hileyi kullanmaktan çekinmeyen siyasetlerinin yanında hümanizm sentezini de kullanıyor olmaları gerçekten iğrenç. Neyse aq. Ben ne anlatacaktım neler yazdım ya hu? Yani demem o ki gerçek islamın ne olduğu değil insanların aklını karıştıran. Asıl rahatsızlık uyandıran islamın çok kötü örneklerinin olması. islami bir medeniyetin dünyaya ideal model olarak sunulamaması. Ama esas sorun şu; hemen her ideolojinin birbirinden farklı yorum ve anlayışı olur. Olmak zorunda. Kültür burada çok güçlü bir etken. Birbirlerinin kuyusunu kazmanın ve belgesel kıvamında birbirlerini ekarte etmenin kültürel hale geldiği kabile toplumlarından oluşan ortadoğu kültürüne bir ideoloji olarak islamı attığın zaman agresif bir islam senteziyle karşılaşırsın, hindu mitolojisinden etkilenmiş toplumlara islam doktrinini serpersen tasavvuf gibi bir sentez elde edersin. islamı ya da her hangi bir ideolojik doktrini bir kültüre enjekte etmeye başladığında göreceğin ilk şey kültürel dezenformasyon olacaktır. Bundan kaçamazsın. Ancak dünya egemenliğinde sadece sosyo kültürel ve ekonomik yaptırım gücü olan medeniyetlerin ellerinde projektör var. Onlar neyi gösterirse onu görüyoruz. Neyi manipüle ediyorsa ona inanıyoruz. Bütün mesele bu. Kimse gerçek budizm bu değil demez, gerek duymaz. Çünkü budizmin temel felsefesinin ne olduğunu bize gösterdiler zaten. Kendi hümanizm propagandasına dayalı olarak kültürel anlamda bütün dünyaya budizmin ne olduğunu anlattılar zaten. Sen budist rahiplerin katliamlarını duyduğun zaman budizm'in terör dini olduğunu düşünmezsin. Bir kaç vahşi adam dersin. Doğru da yaparsın. Ama bunu islama gelince yapamazsın işte. Kültürel emperyalizm buna izin vermiyor. Zihinleri bir şekilde ele geçiriyor. Bugün politik doğruculuk adı altında kültürel bir hümanizm propagandası olmasaydı eğer, aksine dünya kültürünün trend eğilimi militarist ve agresif bir tutuma sahip olsaydı eğer ateist sayfalarda "müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün" ifade bulunan ayetler kullanılmayacaktı. Aksine bu ne biçim pasifize bir insani öğreti diyerek anti-islamik propaganda için şu ayetler kullanılacaktı. "iyilikle kötülük bir olmaz. Sen kötülüğe iyiliğin en güzeliyle karşılık ver. Bir de bakarsın, aranızda düşmanlık bulunan kişi sanki candan bir dost oluvermiştir. Fakat buna ancak sabredenler erişir. Buna erişenler de büyük bir nasip sahibi olanlardır. (Fussilet 34-35)" Bu ayetler başka bir kültürel dünya skalasında tıpkı tevbe 5 ya da bakara 192 için yapıldığı gibi aksine yönde ama anti islamik şekilde malzeme olarak kullanılabilirdi. Şayet Matta incili 5. bab'ta "göze göz dişe diş dendiğini duydunuz hayır kötülüğe karşı direnmeyin. düşmanlarınızı sevin ve onlara dua edin" minvalinde ayetler olmasaydı... Algı! Dünya sosyolojisini bilgi değil algı yönetiyor. Gerçek islamın ya da gerçek budizmin ya da gerçek hristiyanlığın ya da gerçek bir siyasi ideolojinin ne olduğunun hiçbir önemi yok. Asıl önemli olan dünyaya hangisinin lazım olduğudur. Algı! (Neyse çok alakasız bir yazı oldu. Niye böyle oldu bilmiyorum. Daha derli toplu ve konuya yönelik bir yazı için sizi şöyle alalım. Vaktiniz varsa eğer...)
    ... diğer entiriler ...