bugün
yenile

    kayıt zamanı şimdi...

    0
    +
    -entiri.verilen_downvote
    bölüm 12 olcay evine geldiğinde boğazının ağrıdığını hissetti yutkunurken. yorgundu. önceden garson olarak çalışırken de bazı geceler bu kadar yorulurdu ama bu yorgunluk başkaydı. ruhu yorulmuştu sanki. oysa bütün gece oturduğu yerden şiir okumuştu sadece. beyni yorgundu düşünmekten, gözleri spot ışıklarından, ya ruhu? yalnızlıktan mı yorulmuştu? kolunun altında taşıdığı viski şişesini bilgisayar masasının üzerine bıraktı. montunu çıkarıp yatağın üzerine bırakıp mutfağa gidip dolabı açtı. yürürken hafifçe yalpalıyor olsa da biraz daha içmeliydi yoksa uyuyamazdı bu gece. sabaha ezanı okunana kadar bin türlü düşünce arasında savrulur, bazen savrulmaktan sıkılıp hayalinde bir kadınla sevişir, hayalinde ki kadın, gülperi? aşık değildi. sadece hazzın doruklarındayken hatırladığı bir anı gibiydi. yeniden o doyuma ulaşmak istedi. dolabın içinden gelen soğuk hava düşüncelerinden sıyırdı olcay’ı. yaklaşık bir hafta önce açıp yarısını içmiş olduğu kola şişesini alıp dolabı kapattı. mutfak dolabından bir bardak alıp bilgisayar masasının yanına geri döndü. bilgisayarın açma düğmesine bastıktan sonra açılmasını beklerken viski şişesini açıp bardağın yarısına kadar viski, kalan yarısına kola doldurup oturdu sandalyesine. sigara paketini montunun cebinden çıkarmadığı fark edince hafiften bir küfür mırıldansa da yerinden kalkıp yatağın üzerindeki montun yanına gidip sigarayı alıp geri döndü. sigarasını yaktıktan sonra bardağından bir yudum aldı. sigaranın dumanı yakınca dayanamayıp elini götürdü gözünün üzerine, bu defa daha çok yandı. öfkeleniyordu. sanki tüm dünya bir olmuş o an onu öfkelendirmek için gereken her şeyi yapıyor gibiydi. derin bir nefes aldı. bir yudum daha viski. karıştırdığı kolanın asidi geçmiş şekerli suyla içiyor gibiydi ama önemsemedi. en fazla sabah uyandığında başında kolay geçmeyecek bir ağrı olacaktı. bilgisayar açıldı. önce sahte isimlerle açtığı sosyal medya hesaplarını kontrol etti. arada bir kadınlar konuşuyor, ne zaman biri fazla yakınlık gösterse hesabını kapatıp başka bir hesap açıyordu. şimdi ise yalnızlıktan şikayet ediyordu. uzun zamandır yazı eklemediği blog sayfasını açıp, önceden eklediği şiirlere, yazılara bir göz attı. bir yudum daha viski, sigaradan derin bir nefes. chopin’in operalarından birini açınca yalnızca bilgisayar ekranının ışığıyla aydınlanan yarı karanlık odanın içini piyano sesi doldurdu. sesi biraz daha yükseltti. blog sayfasının mesaj kutusunu açtı. yeni bir ileti yok, mesajıyla karşılaşınca eskilerini kontrol etti. kadın olduğunu tahmin ettiği biri en son bir ay önce olmak üzere dört mesaj atıp tanışmak istediğini yazmıştı her mesajında. bir erkek neden kendisine mesaj atıp tanışmak istesin ki? bir kadın neden istesin böyle bir adamla tanışmayı… mesaj sayfasını kapatıp bloğuna geri döndü. yeni bir yazı eklemek istedi belki bir şiir. bilgisayar ekranında boş bir sayfa açılınca duraksadı. ne yazacaktı? karşısındaki sayfa kadar boş hissetti içini. gülperi’yle geçirdiği geceleri düşündü. sevişmişti ama sevmemişti. bunu mu yazacaktı? canı yanmadığı zamanlarda yazmak ne kadar zordu. zorluyordu olcay’ı. karşılaştığı kadın aklına geldi. güzel bir kadındı. neden onu bir şeyler içmek için davet etmişti? ‘teşekkür etmek için unuttun mu?’ diye söylendi kendine. bir yudum daha aldı viskisinden ve bir sigara daha yakıp kül tablasına bıraktı. ‘tesadüfler, yol kenarındaki uyarı levhaları gibi. sağa dönülmez, azami hız yetmiş kilometre, köprüden önce son çıkış, dikkat kasis!... tesadüfler mi yönlendiriyor hayatımızı? o gün orada olmasaydın, o gün işin erken bitmeseydi, o gün o filme gitmeseydin, o gün evden çıkmasaydın, ondan önceki gün o kadar içmeseydin, o gün telefona bakmasaydın, o gün de diğer günler gibi insanlardan uzak kalsaydın, o gün kitaplara olan zaafına teslim olmasaydın, o gün bir kadın istemeseydin… ne çok tesadüf bir araya gelip tutmuş elinden, oturtmuş seni bir masaya, kadının tam karşısına…’ kül tabağındaki sigara kendi kendine yanıp sönmüştü. bir sigara daha yakıp derin bir nefes çekti. boşalan bardağını doldurdu. neden bunları yazıyordu ki şimdi… bir an silmek istediyse de yapmadı. bir yudum daha… bakışlarını odaklayamıyordu artık. parmaklarını bilgisayarının klavyesinin üzerine uzatınca başını öne eğip doğru tuşlara bastığından emin olmak istedi. ‘gündüz yapmak isteyip de yapamadıkları, gece keşkeler dolu bir sırt çantasıyla soğuk sulara daldırır insanı. çırpındıkça derine batar, derine battıkça çırpınır. geçecek bunlar, uyuyup uyanınca. zaten sorun uyumak değil mi? bir sis perdesi çöker düşüncelerinin üzerine. dokunabildiğini anlarsın, bir körün yürürken elini boşluğun içine uzatıp yolunu bulması gibi. düşüncelerime dokunabilir misin? beni anlayabilir misin? bulabilir misin? yoksa kaybolur musun sende, diğerleri gibi…’ kaydedip yazdığını sandalyesinde geriye doğru yaslanıp gözlerin kapattı. gözlerini kapatınca başının dönmesi arttı sanki. daha fazla dayanamayıp bilgisayar ekranına baktığında gönderiniz kaydedilmiştir yazısını görüp sigarasından bir nefes daha çekti. blog sayfasının mesaj bölümünü açıp kendisiyle tanışmak isteyen, kadın olduğunu düşündüğü kişinin mesajını cevapladı. ‘’sosyal medya hesaplarım şunlardır.’’ diyerek hesaplarının isimlerini yazıp gönderdi. bardağının dibinde kalan son viskiyi içemeyecek kadar sarhoş olduğunu hissetti. sigarasından son bir nefes çekmeden söndürdü. bilgisayarının kapatma düğmesine basıp zorlukla ayağa kalkıp yatağına doğru adeta sürünerek ilerleyip kendini bıraktı…
    ... diğer entiriler ...