bugün
yenile

    içindeki yalnızlığın gittikçe büyüdüğünü hissetmek

    9
    +
    -entiri.verilen_downvote
    entryi okumaya başlamadan önce sizlerden izlemenizi istediğim ufak bir video var; buraya tıklamanız yeterli olacaktır. 'söyleyeceğimiz çok şey var aslında. ama üşeniyoruz. ve çok sıkıldık. önceleri müthiş bir hevesle acılarımızı paylaşacak insan ararken etrafımızda, şimdi kimseler soru sormasın istiyoruz. sorduklarında ise yakınlık derecesine göre 'hayat' ya da 'siktiret' diye cevap verip susuyoruz. söyleyecek şeyimiz olmadığından değil, söyleyecek çok şeyimiz var aslında ama bugüne kadar anlattıklarımız hiçbir işe yaramadığından konuşmak istemiyoruz.' der içindeki bu susmuşluğu izaha getirirken ali lidar. ne gariptir ki insanın kendi içindeki bu susmuşluğun bile kaynağı kendisi olamıyor. büyük bir linç altındayız. her birimiz ötekimizin hayatını alenen tecavüz ediyor. her biriniz benim hayatıma alenen tacizde bulunuyorsunuz ve bu yazıyı yazarken her biriniz hayatını alenen taciz ediyorum. kimsenin kimseyi anlamaya salisesini ayırmadığı şu yüzyılda tutup kendimizi sanki çok da kapsama alanlarındaymışız gibi başkalarına anlatmaya çalışıyoruz. anlatmaya çalışmamız komik elbet; ama bundan da komik olanı insanların bizleri anlıyor gibi davranışları olmalı. öyle telmaşa öyle mide bulandırıcı hale geldi ki bu 21. yüzyıl insanlarındaki 'anlıyorum seni' tavrı; bir gün en yakın akıl hastanesini elime oyuncak tabancalarla basıp can dostlarımla meydan meydan 'anlamıyonuz lan bizi' mitingleri yapsak kimsenin bizim akıl hastanesinden kaçaklandığımızı anlayacağını sanmıyorum. işin en komik yanı da bu zaten: bizi anlayanlar da bizi anlamıyorlar ve onlar da bunun farkındalar. bizi anlayıp da anlamayanlara inat konuşmuşuz onca zaman, her anlayış terapilerinde bir kat daha kilit vurmuşuz kelimelerimize. böyle böyle bitmiş bizdeki anlatma hevesi. susmuşuz sonra sus olmuşuz lal olmuş dilimiz. bir gece durup dururken bitirmişiz hikayemiz. o gece sindirmeye çalışmışız bu bitmişliği. ertesi gün dudağımızdaki kuruntudan, gözümüzdeki pustan rahatsız olan üç beş 'anlıyorum seni' müdaviminin 'noldu lan iyi değilsin sen' sözüne de gülüp geçmişiz. hoş, hep iyi olmak zorundaymışız, hep yüzümüzün gülmesi gerekiyormuş ya bu düzende; düzenlerine uymadık diye rahatsız olmuşlar, sonra bizi anlıyor gibi yapıp sormuşlar iyiliğimizi. oysa tek sıkıntı yine kendi düzen ve çıkarlarıymış, buna da ayrı gülüp geçmişiz. tutunamamışız biz bu kibri gölgesini aşmış sahte anlamalı hayat düzenine; bir kitapta ya da bir filmin en olmadık sahnesinde bulmuşuz bizim gibi tutunamayanları. tutunamayıp savrulanları, hayatın bu gelip geçiciliğindeki merhametsiz akıntıda savrulan dostlarımızı görmüşüz. hepimizde aynı susmuşluk varmış, herkesin dudağında aynı susmuşluğun kuruntusu, herkesin gözünde aynı çaresizliğin pusu katmerleşmiş durumdayken bakışmışız. sonra bu sükut dilimizden yüreğimize inivermiş. yüreğindeki susmuşluğunda dünya savaşlarının çatışma seslerini barındıran bir adamın gözlerinden şarapnellerini dağıtmasına şahit olmuşsanız eğer; o saatten sonra kimseye eyvallah çekmesini beklememeniz gerekir. kalabalıkların uğultusundaki sahte anlayış çığlıklarına sağır olmuş bir adamın gülüp geçmelerine alışmışsanız eğer; sizi bir daha anlamaya çalışmamasını garipsememeniz gerekir. --- spoiler --- susmuş cümleleri olan adamların acısını yoğun bakım doktor odasının kapısında bekleyen hasta yakınları bilir. annesinin mezar taşındaki imla hatasına parmak süren delikanlılar bilir. sevdiği kızın düğününü smokinsiz ve sigaralı izleyen sanayi tayfası bilir. paslanmaz bir halatla çeneni kafanın yukarısından bağlandığını düşün: ağzını açmadan konuşuyorsun tüm insanlarla. eskisi gibi anlatmaya hevesin kalmıyor ve de tam şimdilerde anlaşılmak istiyorsun: asıl bu acıtıyor. --- spoiler --- işte tam da burada kopuyor altın halatlar: bizler sadece anlaşılmak istiyoruz. sizi bilmem ama ben anlaşılmak istiyorum. çok değil ya, bak yemin ederim çok değil. yaşıtlarımın kurduğu hayallere göre çok masum benim kurduğum hayaller. çok bir şey istemiyorum ki. aha böyle akşam olup karanlığa bürününce biri de şu başımın ağrısını bir sözüyle unuttursun istiyorum, biri de çıksın 'ulan tamam bu çocuğa da bu kadar yüklenmeyin' desin; bunu diyen yoksa da 'tamam onların hepsi olsun biz ikimiz yeteriz, olmadı beraber eziliriz' diyebilsin istiyorum. yalnızlık paylaşılmaz, der özdemir asaf; ben özdemir abiyi haksız çıkaracak birini istiyorum sanırım. yalnızlık da paylaşılır: asıl yalnızlık yanında paylaşmaya değer bir adam bulduğunda bozulur. ben sadece bu oyunun bozulmasını beklemekten yoruldum. bu kibri gölgesini aşmış yalnızlık adem elmamı ağrıtıyor artık. sorun tam olarak sorumluluklarımdan yorulmuş olmam sanırım. şimdi en başa gidelim, o videoyu niçin izlediniz ona değinelim. kuzey tekinoğlu benim şu hayatta önünde el pençe divan duracağım çok nadir karakterlerden birisi. ya bu adamda bana hitap eden bir karakter var benim çözemediğim. ya da bu adama fena halde kafayı takmış durumdayım. izlerken yutkunmayı unuttuğum nadir sahnelerden birisi o sahne. tüm bu dolmuşluğundan, birikmişliğinden sonra kendinden bihaber yürürken tozlu topraklarda, kendine bakan bir çift çaresiz gözün önünde ağlayabilmek, dizlerinin bağını çözüp yere yığılıvermek, bıktım be cemre, bıktım valla ya diye fısıldayabilmek. benim kendimi bulduğum ender sahnelerden. ne yazılır burada bilemiyorum, zaten şu paragrafı yazarken bitirdiğim bir sürahi dolusu su ve 4 parça kağıt havlusu alın teri anlatıyordur güçlüğümü. ben sanırım yoruldum lan, cidden. şöyle kim olduğu umrumda değil, böyle avare avare dolanırken tutsa biri iki omzumdan, ilk önce iki üç cümlelik haykırışımı dinlese, sonra ağlayışıma harbiden dayanamayıp kıyamam ben sana dese, tüm merhametini toplasa avuç içine, dolandırsa onu yüzümde. sanki bunca yıllık gözyaşlarım o anı bekliyorcasına dökülüverse dizlerine. ben bir yandan yerde hıçkıra hıçkıra ağlarken o da dayanamayıp ağlasa benimle, teselli etmesin valla istemem benimşe ağlasın orda. kimse görmese bizi saatlerce rezalet bir durumda boşaltsak içimizi. ben yere çöküp toprağı yumruklarken bana hakim olmaya çalışsa. çok değil dimi lan, sadece anlaşılmak için bunlar. öyle işte.. --- spoiler --- anlaşılmak istiyorum ey ademin oğulları anlaşılmak istiyorum ey.. tembelce bir istek farkındayım, miskin tavrım deli eder aldanmayın biriniz beni anlasın çok değil 50 senelik ömrümüz kaldı 50 seneye kaç ağıt sığdırırız 50 senemde kaç cümleme sağır kalırsınız çok değil 50 senemde bir kez anlayın biriniz beni anlasın yoksa ben biriniz beni anlasın yoksa biriniz bana ağlasın yoksa ben anlamanız da yoksa gelin beraber anlaşılmadığımıza ağlayalım. --- spoiler --- dostlar, bir iki saate, şöyle çok değil üç beş şarkılık, buyrun biraz takılalım kendi halimizde.
    0olum ben seni anlıyorum ama anlatamıyorum.. - kara12 24.03.2018 07:39:08 |#3696757
    ... diğer entiriler ...