bugün
yenile

    kayıt zamanı şimdi...

    2
    +
    -entiri.verilen_downvote
    bölüm - 6 kitapçıdan dışarıya doğru birkaç adım attıktan sonra durdu olcay. kadının onun arkasından baktığını hissediyordu. önce sağ tarafına doğru bir adım attı. durdu. sonra soluna döndü. ne yapacağını bilemiyordu. arkasını döndüğünde kadınla göz göze geldi. ‘’vaktiniz varsa benimle çay içer misiniz?’’ neden öyle sormuştu ki? arkasını dönüp alış veriş merkezinin çıkışına doğru gidebilirdi, neden durdu? kadının bakışlarındaki kararsızlığı hissedince söylediğine pişman oldu. kadın da en az onun kadar şaşırmıştı. ‘’tabi neden olmasın… başka bir planım yoktu zaten.’’ dedi kadın. olcay kadının yanına yaklaşmasını izledi. sonra birlikte restaurantların bulunduğu üst kata çıkan merdivenlere doğru yürümeye başladılar. olcay’ın bakışları önünde, kadın ise yanlarından geçtikleri vitrinleri izliyordu. i̇kisi de diğeri konuşmaya başlasın diye sessizce yürüyorlardı. merdivenlerden çıkınca karşılarına çıkan ilk masaya oturdular. sevgi çantasını masanın kenarına bıraktı. olcay ceketini çıkarıp boş bir sandalye üzerine. ‘’her zaman buraya gelir misiniz?’’ diye sordu olcay. sorusunun saçmalığının farkında olarak. ‘’genelde hafta sonları arkadaşlarla gelirim. ama birlikte izlediğimiz…’’ sevgi bir an duraksadı. ‘birlikte’ kelimesinin anlamını düşününce aklına sevgilisi fırat geldi. neden onunla değil de bir yabancıyla ‘birlikte’ izlemişti bu filmi? ‘’filmi uzun zamandır bekliyordum. o yüzden bu akşam buradaydım’’ ‘’anladım.’’ dedi olcay. anlamamıştı. çünkü bir sürü anlama geliyordu sevgi’nin söylediği. hangisinin gerçek olduğunu bilemediği için düşünmeyi bıraktı. oturdukları masanın yanından geçmekte olan bir garsona işaret edip: ‘’ne içersin’’ diye sordu sevgi’ye. ‘’sade kahve lütfen.’’ dedi sevgi. olcay’da çay istedi sadece. ‘’kitapları sever misiniz?’’ diye sordu sevgi. masanın etrafını saran gerilimli havayı dağıtmak ister gibi. ‘’aslında pek sevmiyorum. yani kitaplarla aram iyi değil. ama onlarsız da yapamıyorum.’’ ‘’ o nasıl oluyor ki? sevmiyorsunuz ama onlarsız yapamıyorsunuz. doğru mu anladım?’’ olcay elinden geldiğince sevgi’ye bakmamaya çalışıyordu. ortalıkta gezinen garsonlar, masaların arasında sanki düşecekmiş gibi koşturan, birbirini kovalayan iki çocuk, anneleri olmalı yan masada dedikodu yapan makyajlarını fazla abartmış, parfüm kokuları etrafı sarmış iki kadın, masaların uzağından geçen turist kafilesi, ellerinde fotoğraf makineleri, flaşları patlıyor arada. ‘’yazarların kurguladığı dünya, yaşadığım dünyadan daha gerçek ve güzel geliyor. o dünyaların içine girip buradan uzaklaşmak nefes almamı sağlıyor. ama aynı zamanda o dünyaların kurgu olduğunu bilmek, yazılan satırların ardında hangi ruh halinde olduğunu düşünmek, kendimi kötü hissettiriyor. bilmiyorum belki anlatamıyorum ama kendimi kandırıyormuşum gibi hissediyorum. yine de okumaktan vazgeçemiyorum.’’ ‘sizi anlıyorum sanırım. ama yazarların o satırları yazarken içinde oldukları ruh hallerini nasıl anlayabilirsiniz ki?’’ derin bir nefes aldı olcay. ‘’bazen, ben de yazıyorum. onlar kadar iyi olmasa da, onlar yazarken neler hissediyor, okuduğum satırların arasında görüyorum diyelim.’’ ‘’gerçekten mi? ne yazıyorsunuz? yani ne tür? şiir, hikâye, roman?’’ sevgi yüzüne doğru düşen saçlarını bir eliyle toplayıp ensesine doğru çekti. ‘’hepsinden biraz…’’ dedi olcay. bu konudan bahsediyor olmak canını sıkmış, az önce sipariş verdiği garsonun nerede olduğunu arar gibi başını sağ sola çeviriyordu. tam sevgi’yle göz göze geldiğinde garson masaya yaklaşıp tepsisindeki çay ve kahveyi masaya bıraktı. sevgi kahvesinden bir yudum alıp fincanı elinden bırakmadan sordu. ‘’ne iş yapıyorsunuz? yani yazmak dışında.’’ ne cevap vereceğini bilemedi olcay. ‘bir barda garsonluk yapıyordum şimdi sahneye çıkıyorum…’ neden böyle söylemesin ki? hiç tanımadığı bu kadının karşısında otururken neden taşıdığı sıfatlardan rahatsız olsun? bu rahatsızlık canını sıktı. şekerleri çayın içine atıp karıştırmaya başlarken neden bu basit sorunun cevabını düşünüyordu. ‘’işsizim.’’ deyiverdi. bakışlarını çay bardağından ayırmadan. ‘’umarım,’’ dedi sevgi. ‘’ en kısa sürede istediğiniz gibi bir iş bulursunuz.’’ ‘’fal bakmayı bilir misiniz?’’ ‘’fala inanmam. i̇nsanlar karamsarlıktan kurtulmak için doğaüstü varsaydığı güçlerden medet umuyorlar. bir nevi yapay umut tacirliği.’’ ‘’bu kadar ciddiye almayın lütfen, ben de inanmam fallara eğlencesine söyledim sadece.’’ sevgi karşısındaki adamın gerildiğini hissetmişti. konuyu değiştirmeye çalıştı. ‘’ne tür kitaplar okursunuz genelde?’’ ‘’tür ayrımı yapmam. o anki ruh halime bağlı. bir kitaba başlamadan önce rastgele birkaç sayfa çevirip cümleleri okurum. hoşuma giderse kitabı okurum.’’ ‘’en azından okuyorsunuz. erkek arkadaşım kişisel gelişim kitapları dışında hiç kitap okumaz.’’ ‘çok yazık’ diye aklından geçirdi olcay. böyle bir kadının değerini bilmek için çok kitap okumak gerekir. gülümsedi sadece. söylemedi aklından geçenleri. daha çayının yarısını bile içmemişken izin isteyip kalktı masadan. ‘’canınızı sıktıysam özür dilerim’’ dedi sevgi. ‘’ sadece teşekkür etmek istemiştim, biletinizi bana verdiğiniz için. başka bir amacım yoktu.’’ ‘’teşekküre gerek yoktu. demiştim. şimdi izninizle.’’ olcay ayağa kalkıp uzaklaşırken masadan sevgi ardından bakıyordu. ‘ne tuhaf adam…’ diye geçirdi aklından. masanın üzerinde duran çantasını kendine doğru çekip içinden telefonunu aldı. herhangi bir arama yada mesaj gelmediğini görünce meraklandı. fırat’ın numarasını rehberden bulup aradı. telefonun diğer ucundaki kadın sesi ulaşılamadığını isterse mesaj bırakacağını söylerken kapatıp telefonu çantasına geri koydu. olcay gitmişti. tek başına hissetti kendini. gizem’i aramak aklına geldi. aramadı. fincanın dibinde kalan son yudumu da içip hesabı ödedikten sonra masadan kalktı.
    ... diğer entiriler ...