bugün
yenile

    kayıt zamanı şimdi...

    3
    +
    -entiri.verilen_downvote
    bölüm-5 beş gün önce ‘’alo çağan merhaba fırat ben..’’ ‘’fırat naber yaa... ne zamandır görüşmüyorduk.’’ ‘’evet, işler yoğundu bu aralar. kusura bakma daha önce arayamadım.’’ ‘’sorun değil, nasılsın keyfin nasıl? geçen gün çocuklarla buluştuk senden bahsettik arayıp sormuyor diye. sen de hayırsız çıktın.’’ ‘’ne deseniz haklısınız kardeşim. biraz koptum sizden. sen hala aynı yerde mi çalışıyorsun? parıltı yayınevi?’’ ‘’evet, hala buradayım. ama sıkıldım çok. varsa yeni bir iş değerlendirebilirim.’’ ‘’aslında bir iki aya kadar yeni bir iş çıkacak seni önermeyi düşünüyordum. tabi sen de kabul edersen.’’ bir süredir görüşmüyorlardı ama fırat’ı az çok tanıdığı kadarıyla özellikle iş konusunda ciddi olduğunu biliyordu çağan. meraklı bir şekilde sordu. ‘’nasıl bir iş bu? şartları nasıl?’’ ‘’benim şu anda yaptığım iş için yerime seni önerecektim ne dersin?’’ çağan’ın içindeki merak yerini şaşkınlığa bırakmıştı. ‘’nasıl yani?’’ ‘’ben bir aya kadar işten ayrılacağım, ama yerime güvendiğim sağlam birini bırakmam gerekiyor. bence sen bu işlerin üstesinden gelebilirsin.’’ dedi fırat. hala emin değildi ama çağan bu durumda tanıdıkları içinde güvenebileceği en sağlam arkadaşıydı. birlikte fazla zaman geçirmemişlerdi okul bittikten sonra ama takip ettiği kadarıyla başarılı ve hırslıydı iş hayatında. ‘’bir saniye ağırdan alalım. ülkenin sayılı holdinglerinden birinde yöneticilik mi teklif ediyorsun bana?’’ ‘’evet, tamam belki uzmanlık alanın olmayabilir ama bence yapabilirsin.’’ nefesi kesilmiş, nutku tutulmuştu. çağan’ın. bir an kendisiyle dalga geçtiğini düşünse de fırat’ın böyle bir konuda şaka yapmayacağını bilecek kadar iyi tanıyordu onu. okşanan egosu bu teklifin tadını çıkarırken cevap veremedi. ‘’hemen cevap vermek zorunda değilsin. vaktin varsa arada gelir benim yanımda yaptığım işleri incelersin eğer sana uymazsa kabul etmezsin. ne dersin?’’ ‘’fırat, bu çok büyük bir iyilik. yıllardır seninki gibi bir işte çalışma hayali kuruyordum. son konuşmamızda da bundan bahsetmiştim. ama şimdi birden sen böyle söyleyince, kusuruma bakma lütfen. biraz şaşırdım. aynı zaman da gururum okşandı.’’ ‘’seni anlıyorum dostum. o yüzden biraz düşün hazır olduğunda yanıma gel daha detaylı konuşalım. kafana takılan her soruyu cevaplayacağım.’’ evet, yıllardır böyle bir işte çalışmanın, yeteneklerini tam olarak sergileyebilmenin hayalini kuruyordu. yayınevindeki işinden memnundu ama saatte 320km hıza ulaşabilecek bir ferrari’yi hız sınırı doksan km. olan bir yolda sürmek gibiydi hayatı. hemen kabul edebilirdi ama kafasına takılan ilk şüpheyi dillendirmeden tutamadı kendini. ‘’sen neden bırakıyorsun işi? şu an da aklımdaki en büyük soru bu.’’ ‘’sadece bir süre uzaklaşmak istiyorum. bu şehirden, insanlardan, karmaşadan...’’ diyebildi fırat, zorlukla bitirdi sözlerini yutkunmasına engel olarak. ‘’anladım.’’ ‘’tamam dediğim gibi dilediğin zaman, sana uygun olduğunda yanıma gel. sana yaptığım işle ilgili bilgi veririm. bir de senden küçük bir ricam var eğer mümkünse.’’ ‘’tabi, ne demek! yapabileceğim bir şeyse lafı bile olmaz.’’ ‘’okuldan bir arkadaş vardı olcay, pek sesi soluğu çıkmazdı. hatırlıyor musun?’’ ‘’olcay?’’ hafızasını zorladı çağan. ‘’evet olcay. bazen bizimle takılır bir şişe bira içmeden kafayı bulup sarhoş olup sızardı.’’ ‘’haa dilsiz olcay, hiç konuşmazdı. sonra o şiir yarışmasını kazandı havalara girdi. sonra ağır takılmalar falan, o çocuğu mu diyorsun?’’ ‘’aslında havalara girmedi de, kızların ilgisini çekti diyelim.’’ kızların değil özellikle çağan’ın ilgilendiği kızın ilgisini çektiğinde sinir olmuştu ama bozuntuya vermedi. ‘’sen hep böyle realisttin zaten.’’ dedi. ‘’neyse, olcay bu yazma olayını abartmış biraz. ama yazdığı roman bir kaç yayınevi tarafından kabul edilmemiş. onunla iletişime geçip yardımcı olabilir misin?’’ arkadaşının olmaz diyeceğinden çekindi fırat. telefon elinde, oturduğu yerden kalkıp odanın içinde yürümeye başladı. ‘’olurum tabi ki,’’ birkaç saniyedir tuttuğu nefesi bırakıp derin bir soluk aldı. ‘’sen bana numarasını gönder kendisiyle görüşeyim.’’ ‘’tamam birazdan gönderirim. kitabın masraflarını ben karşılayacağım yalnız. yani mutlaka yayınlanmalı.’’ ‘’nasıl? anlamadım?’’ ‘’yani yazdığı kitabın içeriği ne olursa olsun gerekeni yapıp yayınlayım. tüm masraflar bana ait ve bu aramızda kalsın.’’ ‘’bir nevi sponsorluk gibi mi yani?’’ ‘’öyle de diyebiliriz. bence yetenekli bir yazar ama malum nedenlerden dolayı göz ardı ediliyor.’’ kafası karışmıştı çağan’ın. bunca zaman sonra kalkıp aralarında bile olmayan biri için fırat neden böyle bir şey yapsın ki. az önce teklif ettiği iş içim karşılığında ödemesi gereken bedel bu muydu? bu bedel nelere mal olacaktı. masasının üzerinde duran kalemini parmakları arasına alıp çevirmeye başladı. ‘’malum nedenler derken? kusuruma bakma böyle soruyorum ama ne yazmış ki böyle, neden kabul edilmemiş başkaları tarafından?’’ ‘’aslında öyle çok sakıncalı şeyler değil. i̇şgüzar yayınevlerinin işine gelmemiş diyelim biz. eğer bu senin için sorun olacaksa anlarım.’’ ‘’sorun olacağını sanmıyorum. ben onay verdikten sonra her kitabı yayınlarız. yine de ben kendisiyle bir görüşeyim.’’ ‘’tamam. ben sana numarasını gönderiyorum şimdi. diğer prosedürleri aranızda halledersiniz ama dediğim gibi, benden haberi olmayacak. her şeyi siz yapıyorsunuz gibi görünecek.’’ ‘’tamam fırat'ım sen merak etme. ben hallederim. kendine iyi bak lütfen...’’ ………… saat on ikiye yaklaşıyordu. normalde bu saatlerde işlerini düzene sokup yemeğe çıkmak için hazırlık yapardı. ama şimdi hala üzerinde pijamaları olduğu halde yatağının kenarında oturmaktaydı. sekreterinin ısrarlı aramalarının hiçbirini cevaplamamıştı. yatağından kalkıp mutfağa gidip kendine kahvaltı hazırlamaya başladı. sekreteri bir yere kadar müşterileri idare edebilirdi ama patronunun kapısına dayanması an meselesiydi. sükunetini koruyor olmasına kendisi bile şaşırdı. önceden olsa evden on dakika geç çıktığında bile nasıl kalbi sıkışır, işe geç kalma düşüncesi rahatsızlığı kıvrandırırdı onu. oysa şimdi nasıl da rahattı. yavaş hareketlerle kahvaltısını hazırlayıp masaya oturunca duvara monte edilmiş küçük televizyonu açıp haberleri izlemeye başladı. yükselen döviz kurları, düşen borsa, ülkedeki olağanüstü halin etkileri, işsiz kalan insanlar, eğitim sistemindeki çarpıklıklar, ülkenin gidişatı, hiçbiri ilgisini çekmiyordu artık. sakince kahvaltısını yaparken kapısının çalındığını duydu. saatini kontrol etti. tahmin ettiği gibi tam vaktinde gelmişti patronu. ‘’hala yaşıyormuşsun!’’ söylediği sözün ne anlama geldiğini bilseydi yine o şekilde söyler miydi? geçmişimizde düşünmeden yaptığımız eylemlerin, geleceğimizde içimize nasıl batacağını, nasıl kapanmayan yaralar açacağını henüz bilmeyen biri gibi öfkeliydi patronu kapı açıldığında. ‘’i̇çeri gel.’’ fırat’ın rahat ve umursamaz tavrı iyice çileden çıkarmıştı. ‘’fırat! nasıl bir şaka bu? dünden beri bana dönmen için sana not bırakıyorum. senin yüzünden zavallı kıza ağzıma geleni söyledim. bana ulaşman bu kadar zor muydu?’’ ‘’kapıda mı konuşalım yoksa içeri girecek misin?’’ dedikten sonra arkasını dönüp mutfağa yöneldi fırat. ‘’ulan! neyse... çay yaptın mı bari?’’ ‘’korumaların da içer mi? onlara da vereyim.’’ i̇çeri girince kapıyı kapatmadan önce arkasına baktı, sonra daha da sinirlenerek takip etti fırat’ı. ‘’gerek yok! bana doldur bir bardak. sonra da ötmeye başla ne oluyor?’’ hakan, fırat’ın patronundan çok arkadaşı gibiydi. bir gün, yıllardır çalıştığı bir yerlere getirdiği holdingini gözü kapalı teslim edebileceği tek kişiydi. kardeşlerinden bile öteydi onun için. ‘’i̇şi bırakıyorum.’’ fırat o kadar sakin ve rahat söylemişti ki bu iki kelimeyi, hakan derin bir nefes aldı. ‘’bu yaştan sonra küfrettirme bana! ne demek işi bırakıyorum?’’ ‘’i̇şi bırakıyorum demek.’’ ‘’bak fırat! benimle dalga geçme! i̇zin istiyorsan çık git paris’e mi roma’ya mı ne cehenneme gidiyorsan git, on gün bir ay tatilini yap ne demek işi bırakıyorum? delirtme beni lan!’’ gerçekten delirdiğini hissediyordu ya da bir şaka olmalıydı bu durum. ‘’patron ben...’’ devamını getiremedi fırat. ‘ölüyorum…’ diyemedi, ‘ben bittim…’ diyemedi. nasıl derdi ki? nasıl söylenebilirdi. kendisine bu kadar değer verip üzerine titreyen, alacağı her kararda sana danışan birine ‘artık ben yok’um!’ nasıl denirdi? bilemedi. sustu sadece. ‘’başlatma patronuna lan! hakan’ım ben hakan! senin arkadaşın! ne oldu başına saksımı düştü, tersinden mi kalktın ne oluyor oğlum?’’ ‘’hakan abi, benden bu kadar. yoruldum. artık bırakıyorum. yerime de çok sağlam birini buldum. yani işler aksamayacak.’’ hakan derin derin nefes alıp fırat’ın sözlerini anlamaya çalışıyordu. en değer verdiği insanlardan biri durup dururken gidiyordu ve anlam veremiyordu buna. ‘’ne işi oğlum? i̇ş umurumda mı? ben sana ne oldu diyorum!!’’ ‘’abi gerçekten, bir süre uzaklaşmak istiyorum buralardan.’’ ‘’tamam, oğlum dediğim gibi dilediğin yere git kafanı topla sonra gel yine konusalım.’’ nispeten daha sakindi şimdi. şefkatle bakmaya başladı fırat’a. ‘’ ne oldu sevgilinle kavga mı ettin.? zaten sana göre değildi söylemiştim. ‘’yok abi öyle bir şey değil.’’ ‘’ne peki oğlum? delirtme lan beni!’’ ‘’çayını iç abi.’’ ‘’başlatma lan çayına!!!’’ yumruğunu öyle sert vurmuştu ki masaya cam bardak titredi. ‘’dalga mı geçiyorsun benimle? ulan tam işi büyütüyoruz sen gidiyorum diyorsun! manyak mısın?’’ ‘’değilim.’’ ‘’hala dalga geçiyorsun! oğlum söylesene ne oldu?’’ ‘’abi ciddiyim ben. yoruldum ve bırakıyorum. daha fazla sorma lütfen. bundan sonra sana faydam dokunmaz benim.’’ kendisinin iki katı yaşındaki adam karşısında bir öfkeye kapılıyor, bir baba şefkatiyle konuşuyordu. bu kadar zor olacağını kestirememişti fırat. bir an gerçeği söylememek için zorlandığını hissetti. söylese ne olacaktı ki? kendisinin almaktan vazgeçtiği ne kadar karar varsa o alacak, hastaneden hastaneye, doktordan doktora koşturacaktı. bir çözümü yoktu işte, boşuna vakit kaybedecekti. o halde söylememeliydi. biraz daha direnirse kabullenecekti bu halini de. ‘’senin faydanı isteyen kim?’’ ‘’affedersin abi haklısın ama gerçekten yoruldum artık kendime yeni bir yol çizmeye karar verdim.’’ ne söylerse söylesin, ne kadar kızarsa kızsın, fırat’ın kararlılığını hissetmişti. daha fazla üstelemenin anlamı olmadığını görünce, ‘’sen ciddisin?’’ ‘’evet’’ ‘’çay güzel olmuş, bir bardak daha ver.’’ hakan’ın bir yudumda bitirdiği çay bardağını alıp yeniden doldurdu fırat. ‘’biliyorum bana kızıyorsun ama böyle olması gerekiyor. yoksa seni yarı yolda bırakmazdım.’’ ‘’yolu falan boş ver, her zaman yanındayım ben ama iyi düşündün mü?’’ ‘’düşündüm.’’ ‘’yani yoksun artık?’’ ‘’yokum abi...’’ ‘’peki. nereye gideceksin?’’ az önceki fırtınanın dindiğini hissetti fırat. rahatlamıştı. bir kez daha sevmişti hakan abisini o an. ‘’henüz karar vermedim.’’ ‘’karar verince bana söyleyecek misin?’’ ‘’söylerim’’ ‘’lan yalan söylemeyi bile beceremiyorsun hala! bana yapma bari!’’ ‘’üzgünüm, böyle olmasını istemezdim.’’ ‘’bir şey olduğu yok. sadece neye ihtiyacın olursa bana söyleyeceksin yoksa nerede olursan ol seni bulur gerekeni yaparım biliyorsun!’’ ‘’biliyorum…’ hakan gidince yatak odasına geri döndü. bir an için nefes alırken göğsünün sıkıştığını hissetti. hastalığının belirtilerinden biriydi bu. çok üzerinde durmadı. yapacak bir sürü işi vardı kısıtlı zamanı içinde. telefonunu eline alıp mete'yi aradı. ‘’mete selam naber?’’ ‘’i̇yidir fırat senden naber?’’ ‘’olcay'la konuştun mu bahsettiğim işi?’’ ‘’konuştum, hatta bir denemesini yaptık oldukça iyiydi. bundan sonra birlikte çalışacağız.’’ ‘’sevindim.’’ gerçekten sevinmişti fırat. çünkü olcay’ın ters bir sözüyle mete’nin onu kovacağını biliyordu. bir şekilde yolunda gitmişti. rahatladı. ‘’bu adamı nereden tanıyorsun bilmiyorum ama sen üstelemesen çoktan göndermiştim onu. sana teşekkür borçlu.’’ ‘’okuldan eski bir arkadaşım ve yetenekli olduğuna inanıyorum. senin de işine yarar diye düşündüm sadece.’’ ‘’haklıymışsın, zaten işler durgundu bu sayede biraz hareketlenecek. başka bir isteğin var mı benden?’’ ‘’i̇stek demeyelim estağfurullah, sadece rica’’ ‘’seni dinliyorum.’’ ‘’ona vereceğin ücretin iki katını vermeni istiyorum, aradaki farkı ben karşılayacağım.’’ şaşırdı mete, bu zamanda böyle arkadaşlar kaldı mı diye aklından geçirdi. neden fırat adama bu kadar önem veriyordu ki? ‘’o ne demek öyle?’’ ‘’dediğim gibi demek işte.’’ ‘’fırat aramızda paranın lafı olmaz. bu mekânı açarken ihtiyacım olan krediyi sen vermiştin bana unuttun mu? ona daha fazla para ver diyorsan tabi ki veririm senin karışmana gerek yok’’ ‘’teşekkür ederim mete, ama zaten sen üzerine düşeni yaptın. o yüzden senden fazlasını isteyemem.’’ ‘’bu konuyu hiç konuşmadık varsayıyorum. ben gerekeni yaparım senin için rahat olsun.’’ ‘’eyvallah mete, bir sıkıntı olursa mutlaka haberim olsun.’’ ‘’tamamdır, hafta sonu mekana gel birlikte iki tek atar sohbet ederiz. özledim valla.’’ ‘gelirim. şimdilik hoş çakal.’’
    ... diğer entiriler ...