bugün
yenile

    ayla

    6
    +
    -entiri.verilen_downvote
    sizi bilmem ama bu film bana iyi geldi. eksikleri var mı? elbette var bir kısmına birazdan değinirim ama film kesinlikle bana dokundu. zaten bir sinema filminin en önemli olayı bence bu olmalı; bir şeyleri hatırlatabilen, durup tekrardan bir şeyleri gözden geçirmeni tetikleyebilen filmler olmalı. en azından benim film kriterlerim bunlar. bu film bana iyi geldi. durup bir nefes alma fırsatı tanıdı, her şeye rağmen bazen beklemenin değerli bir mücadele olduğunu hatırlattı. insan gibi yaşamanın nasıl bir özveri gerektirdiğini hatırlattı. bana bir umut oldu. türk sinemasına katkı olsun diye değil kendinize bir katkı olsun diye bu filme gitmenizi öneririm. bir sinema eleştirmeni gözüyle değil tarihin içinde kaybolmuş bir insan gözüyle izleyin. benim gibi birisi için gidin. gerekirse bakış açınızı değiştirin; insan yaşamının evrendeki ihtişamını ve acizliğini birlikte keşfedin. iyi seyirler. --- spoiler --- film için birkaç şey söylemek gerekirse; genellikle gerçek hikayeden alınmış filmlerde çok ciddi ama zorunlu bir eksiklik olur. en azından benim beğendiğim "yaşanmış hikayelerin" filmlerinde olan bir eksiklik. özellikle hikayenin kahramanları hala yaşıyorlarsa daha çok olmakla birlikte genelde bu gerçek hikayeden alınan filmlerde etkili bir final görmek zor olur. film bittiğinde "hmm güzel hikayeydi" diyebiliriz ama buna rağmen "eee? yani?" hissi de bir burukluk yaratır. çünkü gerçek yaşam filmler gibi değildir, hayatın temposu filmlerdeki gibi ritmik değildir son sahnesi vurucu değildir. genelde dalgalı bir tempo, yer yer artan tansiyon olsa da gerçek hayattan hikayeler genelde durağanlığa evrilir. bu da etkili final ihtimalini azaltır. bu hikayede bunu görmüyoruz. güzel bir final ile son buluyor filmimiz. bu da hikayenin etkili bir finali vesilesiyle haberdar olunup film çekilmesiyle etkili sanırım. bu yönden benim bu endişem yersiz olmuş. filmin sonu o etkileyici son sahne mantığına çok uygundu. hani filmi eleştirmek için eleştirmek istemem, böyle tatlı az biraz buruk bir hikayenin anlatıldığı filmi eleştirmek hoş değil aslında ancak yine de gözüme batan tek bir detayı yazayım. süleyman karakteri kore'den gelip evlendikten sonraki ayla'yı aradığı ilk yılları çok etkisizdi. çok üstün körü anlatılmış. buna cidden üzüldüm. en azından ayla ile ayrıldıktan sonraki ilk dönemleri üzerinde biraz daha durulup birazcık daha işlense çok daha güzel olabilirmiş. ayla'dan ayrıldıktan sonraki bir kaç ayı kısa bir süre gösterip hoop diyerek 47 yıl sonraya atlanması oradan da yine 5-10 yıl ileriye atlanması hikayeyi az biraz kopuk yapmış. çok ama çok güzel işlenmiş ilk 1,5 saatten sonra atlaya zıplaya bir şeylerin anlatılması filmin kurgusuna bence ciddi zarar vermiş. filmin 2000'li yılları anlattığı bölümünü son final sahnesine kadar neredeyse hiç beğenmedim. son final sahnesi de hani durumun dramatiğinden dolayı etkiliyor. yoksa çetin tekindor'lu bölümler komple rahatsız edici.üzüldüm biraz. insan sanki bu kısımlara yeterince özen gösterilmemiş hissine kapılıyor. süleyman karakterinin ailesine anlam veremedim zaten. tam olarak içine giremedik o bölümlerin. kore gazisi yaşlanmış süleymanı, ailesini, evlatlarını çevresini falan hiç tanıyamadık hiç anlayamadık. oysa 2 dakikalık ilave birkaç sahne, 2000'li yılların süleyman karakterinin hayatına girmemizi sağlayabilirdi. kore döneminin anlatıldığı bölümlerdeki bütün karakterler çok ama çok başarılıydı. zaten hepsi de ayrı ayrı sevdiğim oyunculardı. ali atay'ın canlandırdığı ali karakteri müthiş oturmuş. filmde çok büyük bir eksikliği dolduruyordu. filmin dinamizmini bir süre tek başına sağladı diyebiliriz. filmin hikayesini ve belgeselini daha önceden bilmiyordum ilk işim gerçek kesitinde de ali gibi bir karakter var mıydı onu araştırmak olacak. hiç sırıttığını düşünmüyorum. filmde eksiklik uyandırabilecek olan aksiyon, mizah ve macera anlayışını ali ile çok güzel doldurmuşlar. filmi, sırf savaş dönemini anlattığı için gereksiz yere aksiyona boğmamışlar ancak dönemin bilinciyle tam yeteri kadar bir heyecan ve gerilim de dahil etmişler. resmen tadı damağımızda kaldı iyi de oldu yani. bu malzeme ile çatışma sahnelerini, patlayan bombaları, cesetleri, siyasi göndermeleri falan abartabilirlerdi allah'tan böyle bir hataya düşülmemiş. savaşın ortasında çok duru bir dram filmi anlatabilme becerisi gösterdikleri için tüm emeği geçenlere minnettarım. ismail hacıoğlu gerçekten beğendiğim ama gerekli değerin verilmediğini düşündüğüm bir oyuncuydu bu rolünün hakkını bence yeteri kadar verebilmiş diyebilirim. ama dediğim gibi filmin ayla'dan sonraki kısımlarında büyük kurgu eksiklikleri vardı. tam olarak sebebinden emin değilim. konuyu ayla ile sınırlandırmak istedikleri için mi acaba diye bir düşündüm. ali atay'a zaten değindik, murat yıldırım da zaten rüştünü ispat edebilmiş oyunculardandı ve güzel bir üçlü oluşturulmuş diyebilirim. rollere çok yakışmışlar. kostümler ve dönem algısını oluşturan parametreler üzerinde iyi çalışılmış. dönem dizilerinde bile gördüğümüz özveriyi bu tip dönem filmlerinde her zaman göremiyorduk bu yönüyle beğendim. kostüm ve dekarasyon iyi seçilmiş. filmin en sıkıntılı durumu işte bu kurgu karmaşasıydı. ancak senarist ve yönetmenleri de anlayabiliyorum. 60 yıla yayılan bir hikaye olması, aynı zamanda birden fazla kopuk kopuk mekanla(sırf süleyman için kore, iskenderun, istanbul) ilişiği olması da buna yol açmış olabilir. bu kurgu kopuluğu biraz başımızı döndürdü sadece o yani. zaten romanlarda olmasa da öykülerde de benzer eğretilikten rahatsızlık duyardım aynı şey sinema için de geçerli. sinema gibi bir ortamda böyle geniş zaman aralığını aktarmak her zaman handikap olmuştur. buna rağmen güzel toparlanıldığını düşünüyorum. film hakkında yorumlarım bu kadar. özellikle vizyon filmleri arasında izlemek için vakit ayrılabilecek en önemli film bu olabilir. keyifli bir iki saat geçireceğinize eminim. --- spoiler --- sinema çok geniş bir mecra. bambaşka şeyler anlatabilir, yepyeni şeyler gösterebilir. zaman zaman çok deneysel senaryolar, yeni çekim teknikleri, özel sinematografik görsel malzemeler görmek isteriz. ama en nihayetinde sinema dediğimiz şey bin yıl önce yaz akşamlarında meydanlarda gaz lambaları eşliğinde yapılan "hikaye anlatıcılığının" günümüze tezahürüdür. asıl kaçırılmaması gereken nokta hikaye anlatıcılığıdır. ayla da bu yönüyle çok duru bir sinema deneyimi yaşatıyor. bize bir hikaye anlatıyor, yaşamdan bir kesit sunuyor. bakın bu ırmak misali akıp giden zaman mefhumunda şöyle bir olay oldu diyerek unutulmaması gereken insan kesitleri sunuyor. malzeme de güzel olunca geriye çok hoş, çok güzel, çok özel duygular kalıyor. yeniden hatırlanması gereken hisler bırakıyor. ne diyelim umarım yolu açık olur, oscar'ın asıl listesine girmeyi başarabilir bizim için oscar'da yarışabilir. bu bile türk sineması adına güzel bir gelişme olacaktır. ayrıca ayla türk sineması adına başka bir kapı aralayan, yeni bir soluk getiren işlerin başlangıcı olmaya da aday durumundadır. bizde hikaye çok anlatma işini beceremedik tam olarak. ülkenin gençleri daha kore'ye gittiğimizden bile habersiz, neden gittiğimizden habersiz, ne yapıldığından habersiz, neler yaşandığından habersiz. ancak dünya sineması sayesinde 2. dünya savaşının içeriğini bırak cephelerini dahi bilir durumdayız. 2. dünya savaşından çıkan malzemenin dünyaya anlatılmasıyla nasıl bir pazar oluştuğunu görüyoruz. bir holokost üzerinden ne tür kültleşmiş filmler izledik görüyoruz. el oğlu ırak'a girmesi üzerinden bile kahramanlık hikayeleri çıkarabiliyor mesela. oysaki bizde yakın tarihmizde çok daha fazla anlatılması gereken hikaye var. çok daha fazla ciddiye alınması gereken malzeme var. böyle böyle içerisinden yeni hikayelerin çıkarılması dileğiyle.
    ... diğer entiriler ...