bugün
yenile

    başarısızlık hikayeleri

    11
    +
    -entiri.verilen_downvote
    benim için en büyük başarısızlık hikayeleri başarının kıyısından dönülen hikayelerdir. o sırıkla atlarken daha yükselemeden düşenler değil de tam çubuğu geçerken kıçıyla sopaya dokunanların hikayesi. kıyısından dönmek. başarısızlıkların en kötü olanı tam olarak bu başarısızlık türüdür. kıyısından dönmek! açıklayacağım. şimdi başarının kıyısından dönmek neden en kötü başarısızlık türüdür onu anlatmak için bir somutlama yapalım. basit bir örnek vermek istiyorum. alışveriş merkezlerinde 1 lira atıp konsol kontrolünde kıskaçla oyuncak almaya çalıştığımız aygıt vardır bildiniz değil mi? heh işte o aygıt tam olarak bu başarının kıyısından dönme prensibinin paraya çevrilmiş halidir. çünkü o makinede işleyen prensip insani zaaflar temeliyle çalışır aslında. örneğin oyuncak bebekleri kıskaç ile yakalamak o kadar da zor değildir mesela o makinede. genellikle kıskaca yakalatırsınız oyuncağınızı. daha sonra kıskaç kapanır oyuncağı bir şekilde yakalar ve havaya kaldırır tam atmanız gereken haznenin içine doğru götürürken anında düşüverir oyuncak. her şey çok güzel giderken, tam da oyuncağınızı kazanacakken aniden düşürürsünüz oyuncağı. kazanmanın kıyısından dönersiniz. işte başarının kıyısından dönmenin minik bir modellemesi bu makine olabilir. peki neden en kötü başarısızlık budur? çünkü o kadar yaklaşmışsınızdır ki oyuncağı kazanmaya bu yakınlık sizi tahrik eder bir daha denersiniz. bir daha… bir daha… bir daha… neden? çünkü kıyısından dönmüşsünüzdür. bu kadar yaklaştıysam biraz dikkat ile yapabilirim hissine kapılırsınız. o makine bu hissinizi paraya çevirir. o makinenin başına geçip de tek seferde alan ya da bir kere oynayıp bırakan insan sayısı sanırım epey azdır. makine bu şekilde para kazanır. zaaflarınızı kullanır. oysaki makine biraz daha farklı bir prensiple çalışıyor olsaydı. yani kıyısından dönmek yerine yetenekli olanlar, ya da işin pratiğini çözenler kolayca alabiliyor, bunu beceremeyenler de daha oyuncağı yakalamayı bile yapamıyor olsaydı bu durum olmayacaktı. oyuncağı kıskaca bile tutturamayan, yani başarıya yaklaşamamış olanlar bu işten çoktan uzak duracaklardı. tahribatları daha az olacaktı. oyuncak makinesi üzerinden gittik ama gerçek hayat da tam olarak böyle işliyor işte. hayat; en çok başarının kıyısından dönenleri, yani arafta kalan o zavallı insanları sikiyor aslında. hehe evet ben de onlardanım. :) örneğin her hangi bir kavram üzerinden bir başarı başarısızlık skalası yaptığımızı düşünelim. bu skalaya da 0-100 arasında bir puanlama ölçütü koyalım. bu puanlama türünde 60 puanı da başarı eşiği olarak kabul edelim. bir insan bu başarı ölçütünde 70-90 puan gibi bir başarı elde ettiği zaman onun için her şey kolaydır. başarı tahribat bırakmadan elde edilmiştir bir sıkıntı yok. aynı şekilde 20 puan almak başarısızlık olsa da, kötü bir durum olsa da aslında tahribat gücü son derece azdır. başarısızlık hasarı son derece minimalize edilebilmiştir. peki ya bu insanların başarı puanı 55 olsaydı? 58 olsaydı? işte asıl başarısızlık, asıl tahribat burada başlıyor. bir başarısızlık olarak başarının kıyısından dönmek! ayrıca burada başarı diye isimlendirdiğimiz şeyi hayata dair her şeyin yerine koyabilirsiniz. iş hayatınız olabilir, eğitim hayatınız olabilir, aile ilişkileriniz olabilir, eşiniz olabilir, hedefleriniz olabilir, “idealleriniz” olabilir! hayata dair her türlü hedefinizde olabilecek en kötü senaryo arafta kalanlarımızın başına gelir. 58 puanda kalan o zavallıların başına gelir. bu en kötüsüdür. insan olmak zaaflarla dolu olmaktır. zaaflarımız bizi insan yapar. ben yıllardır zaaflarımızı kokluyorum. zayıf noktalarımız neler onları anlamaya çalışıyorum. tutarsızlıklarımızı keşfediyorum ki bitmiyorlar bir türlü. bir işte kesin olarak başarısız olan insan için bir problem yoktur. tamam der artık. bu hedef, bu idea benim altından kalkabileceğim bir şey değilimiş. buradan sonra hayatını sağlıklı bir şekilde check eder ve doğru yere kanalize olmasını bilir. ama bir işte başarının kıyısından döndüğün her an içimizden bir ses bizi her zaman gıdıklar “daha iyisini yapabilirdin!” bu gıdıklayıcı sese hiç utanmadan, sağlıksız olduğunu bile bile kulak veririz. hatalar yaptığımıza, yanlışa meylettiğimize inandığımız halde bile bile kendimizi kandırırız. hırslarımızın kurbanı olur o kıyısına kadar geldiğimiz eşiğin diğer ucuna atlamayı isteriz. bazılarımız bu hırs ve kararlılığını doğru yönlendirir ve gerçekten ucuna kadar geldiği o eşiğin karşı tarafına atlamayı başarır. ama bazılarımız… bazılarımız ise her seferinde biraz daha yaklaşsa da sonsuza kadar aşamayacağı bir eğri grafiği oluşturur o eşiğe karşı. o eşik ki kendisinin tabusu olmaya başlar. üstesinden gelemediği, alt edemediği koca bir zaafa dönüşür ama yine de asla görmek istemez. başarı hırsı değildir bu, kıyısından dönmüş olmanın kabullenilememişliğidir bu. bu kadar yaklaşmışken kaybetmiş olduğu gerçekliğine ikna edemez kendini. sonra mı? bu tabulaşmış zaaflar, hayat boyu altında kalacağı koca koca yaralar açar insana. arafta kalmış olanların kaderi, kendi açtığı yaralarla yaşamaya alışmakla başlar. bütün mücadelesi kendi yaralarını sarmakla geçer. hani çizgi filmlerden aklımda kalan bir eşek geliyor aklıma. hani ucuna havuç bağlanmış sopayı uzatırlar eşeğin önüne de sürekli olarak yürümesi sağlanır eşeğin? işte arafta kalanlar tıpkı o eşek gibidir. o sopayı fazlasıyla uzun yaparsanız eğer, yani eşeğin asla ulaşamayacağını anlayacağı kadar uzakta tutarsanız o havuca eşek yürümez. çünkü bilir o eşek. o havucun ulaşamayacağı kadar uzakta olduğunu anlar en sonunda. ama havucu yakınına tutarsanız eğer… sanki neredeyse yakalamışçasına yakınında tutarsanız o havucu realiteye asla ikna olamaz o eşek. sanki biraz daha yürürse o havucu yakalayacağım sanır. çünkü havuca çok yakındır. neredeyse burnunun dibinde olan havuç için biraz daha… biraz daha.. biraz daha… yürümeyi göze alır eşek. merhaba. o eşek benim. en büyük başarısızlıklardan olan başarının kıyısından dönmüş insanlardan birisi olarak hayat boyu yürümeye devam ediyorum. hiçbir zaman o havuca ulaşamayacağımı,ne kadar yaklaşırsam yaklaşayım yetişemeyeceğimi biliyorum. ama bu gerçekliğe kendimi ikna edemiyorum. başarıya bu kadar yaklaşmışken her seferinde kıyısından dönmüş olmanın acınası yenilmişliğini hiçbir zaman sindiremiyorum. yine de yürüyorum.
    0günaydın sayın yazar yazı güzel ama beynim daha uyanmadı, kusura bakmazsan bir şey soracağım bunu bu saatte mi yazdın? - lszyn 22.09.2017 07:52:31 |#3454354
    1yeni uyanmadım. çok oldu uyanalı ama hayır normalin dışında olarak bunu yeni yazmadım. sabah sabah önüme düştü buraya atayım dedim. :) - devriksekiz 22.09.2017 07:53:51 |#3454414
    ... diğer entiriler ...