yitip giden canları anmak, olayın ne denli büyük bir vahşet olduğunu söylemek, ölenlere üzülmek tamamen insani bir mesele.
lakin ben size bugüne özel, süslü cümleler, bir kaç şiir, kalıplaşmış cümle ya da samimiyetsiz ağıtlar söylemeyeceğim.
sivas katliamı'nın gerçekten ne olduğuna dair bir kaç ufak detay paylaşacağım, mütedeyyin kesimin üzerine atılan bu iftira en az sivas katliam'ı kadar katliam bir olaydır;
-aylardan haziran yıl 1993, dönemin sivas eminet müdürü
doğukan öner'e bizzat gelen istihbarat raporlarının içeriği şu şekilde;
"sivas'ta tuhaf şeyler olmakta, yabancı insanlar görülmekte ve halkın içine sızmakta, şehirde olağan dışı hareketlilik söz konusu."
o dönemler pkk olayları başta olmak üzerek sağ-sol, alevi-sünni meseleleri de derin derin kaşınmakta, toplumun sinir uçları test edilmekteydi, bizler çocuktuk tabii hatırlayamayız ama ufak çaplı araştırmalarla dönemin türkiye'si hakkında fikir sahibi olabilirsiniz,
emniyet müdürüne gelen bir dolu rapor sonucunda doğukan öner, shpli olduğu bilinen ve shp kontenjanından 1993 şubat ayında atanan şaibeli sivas valisi
ahmet karabilgin'in yanına gider,
o'na pir sultan abdal etkinliğinin iptal edilmesi gerektiğini, şehirde tuhaf şeyler olduğunu, yabancı istihbarat örgütlerinin cirit attığından bahseder,
karabilgin ise bu etkinliğin asla iptal olmayacağını bizzat kendisinin bu etkinliği düzenlediğini ve herhangi bir sorun çıkmayacağını söyler.
sonraki ifadelerinde doğukan öner, ahmet karabilgin'e yalvardığını ve bu etkinliği durdurmasını söylediğini belirtir.
tarih 2 temmuz 1993'ü gösterdiğinde ise zaten olacak olan olur,
yabancı istihbaratçılar (mütedeyyin kılığında)
paşa camii'nden çıkıp bir anda beş bin kişi oluvermişlerdir,
sloganlar eşliğinde yürürler ve oteli basar,
halkı da yanlarına almak için şehirde inanılmaz dedikodular çıkarırlar,
bu etkinlikte kur'an'ın yırtılacağı, hz. muhammed'e ve sahabe'ye küfür edilerek şarkılar söyleneceği,
ahlaksızlığın topluma normal şeyler gibi aşılanacağı yalanlarıyla ufak bir kesim ikna edilir,
zaten kalabalık olan provokatör grup yanlarına aldıkları ufak bir kesimle iyice kalabalıklaşır,
oteli ateşe verirler,
peki herkes yanarak ya da zehirlenerek mi ölür?
hayır silahla ölenler vardır içeride,
polis silahından çıkan kurşunla ölenler de vardır, tespit edilememiş mermilerle ölenler de,
polisin içinde de bu olayın bir parçası olanlar vardır, doğru,
ancak
arif sağ'ın o gün silahından çıkan merminin balistik raporu gizlenmiştir,
bu da yıllar yıllar sonra ortaya çıkar,
aynı yılın şubat ayında atanmış şaibeli bir vali,
istihbarat raporları doğrultusunda valiye yalvaran bir emniyet müdürü,
şehirdeki olağan dışı hareketlilik,
olayın içindeki insanların daha önce şehirde hiç görülmemiş kişiler oluşu
ve olaydan sonra da bir daha görülmemesi...
ne komplo teorisyeni olmaya gerek var ne de iç/dış politika uzmanı,
bu olay bir camide de gerçekleşebilir yüzlerce sünni de ölebilirdi,
o zaman alevi kesimi suçlayan bir sünni kesim olsaydı yine ben bu geri zekalılıklarını yüzlerine vururdum,
apaçık ve dosdoğru planlanmış bu vahşeti toplumun diğer kesimine mal etmek sadece amaca uygun hizmet etmektir,
yananlar, ölenler, yitip gidenler hepsi bizim değerlerimiz hepsi bizim insanımız,
ancak onca yanan insanın ruhuna ihanet edercesine bir kesimi bu olaylardan sorumlu tutmak da en az o provokatörlerin yaptığı vahşet kadar iğrençtir,
birbirimizi suçlamak yerine yaralarımızı sarmak ve beraber olmak daima bizi ayakta tutacaktır,
bunu beceremediğimiz için yıllardır devrilmek üzere olan bir ağaç gibi sallanıp duruyoruz.