bugün
yenile

    doğu akdeniz sorunu

    4
    +
    -entiri.verilen_downvote
    edit gibi edit: entryi tekrar girdim harflerin hepsi küçük harf olsun diye. gözüm kanadı kontrol ederken. üst not: uzun bir konu ne kadar kısaltılırsa o kadar kısaltmaya çalıştım. 10 dakika sürmez okuması, güzel ve ciddi bir konudur. umarım okuyacakların zamanını boş yere harcamış olmam. kaynak, doğu akdeniz deniz yetki alanları uyuşmazlığı/hami beşeren. doğu akdeniz kıta sahanlığı çerçevesinde türkiye'nin kıbrıs sorunu / emine bonkocu bir kaç ıvır zıvır kaynak da var da iyice üşendim. geneli ilk kaynaktan. gelelim konuya. doğu akdeniz neresidir? doğu akdeniz dendiğinde türkiye'de bunun içinde yer alır. türkiye'nin akdeniz kıyısı ve kıbrıs ile başlayıp israil suriye gazze lübnan mısır kapsayan alandır. doğu akdeniz'in sahip olduğu zengin petrol doğalgaz kaynakları bölgenin önemini daha da arttırıyor bu kaynakların varlığı bölgede de bir sorun yaratıyor sorun ilk defa 2011 yılında güney kıbrıs rum yönetimi'nin arama lisansı ihalesi açması ile başlıyor. burada iki sıkıntı ortaya çıkıyor; 1 nasıl paylaşım yapılacak? doğu akdeniz'in kaynakları kimler tarafından nasıl paylaşılacak 2 kıbrıs'ın statüsü itibariyle onun çevresinde elde edilecek gelirler kimin olacak? eğer kıbrıs adası orada yaşayan tüm kıbrıslıların ise oradaki ekonomik zenginlikler de oradaki tüm kıbrıslıların olabilir ama bu zenginlikleri kıbrıs'ın meşru otoritesi olarak tanınan ve dünyada meşru olarak tanınan rum tarafı adil olarak paylaştırır mı? sıkıntı ise böyle bir güvenin olmamasından ortaya çıkıyor. bir başka sıkıntı ise deniz yetki alanları problemi. deniz alanlarının paylaşılması konusu zaten çok eskilerden beri üzerinde durulan bir konudur. çünkü gemi en ilkel ve en çok kullanılan araçtır. bu nedenle deniz ve deniz yolları her zaman önemlidir. ulaşım ticaret güvenlik ve askeri açıdan önemi büyük, genel olarak denizlerin serbest bir şekilde kullanılması garanti altına alınmaya çalışılır. bu amaçlıa deniz alanlarına ilişkin önemli sözleşmeler vardır. en önemlisi 1982 birleşmiş milletler deniz hukuku sözleşmesidir. bu sözleşmede bazı önemli kavramlar vardır; karasuları, münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı. bunlar tanımlanarak denizlerin nasıl ve ne şekilde kullanışacağı açıklanıyor. karasuları; bir devletin sınırlarının bittiği yerden itibaren başlayan ve en fazla 12 mil olan alandır. bir devlet bu bölgede tam egemenliğe sahiptir. denizin tabanı altı üstü tamamen o devlete aittir. yabancı devlet vatandaşları araçları ve benzeri şeyler bu bölge izinsiz giremez. kıta sahanlığı; deniz yatağı yani tabanı ve onun altındaki her türlü canlı cansız kaynakları ifade eder. ülkeyi oluşturan kara parçasının deniz altındaki uzantısıdır devlet burada sınırlı egemenlik hakkına sahiptir. münhasır ekonomik bölge; kıta sahanlığını da içine alan denizin altı ve deniz kütlesinin altındaki canlı ve cansız kaynaklardan yararlanma hakkı verir. en fazla 200 mil kadar. her ikisinde de sınırlı egemenlik söz konusudur. bir devletin denizaltısı burada istediği gibi geçebilir çünkü karasularının bittiği andan itibaren uluslararası sular başlar yani uluslararası sular ile meb kesişiyor ancak uluslararası sular bir devletin münhasır ekonomik bölgesinde oluyorsa yabancı devlet gemisini oradan geçebilir ama bölgedeki canlı cansız kaynaklardan yararlanamaz. münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığı, yeraltı kaynaklarını kullanma konusunda ortak kurallar kabul gördüğünden dolayı özellikle petrol ve doğalgaz aramalarında çıkar çatışmaları nedeniyle farklı savların ortaya atılmasına sebebiyet veren deniz yetki alanları olarak ortaya çıkmaktadır. karasuları devletlerin mutlak egemenlik alanı olduğu için devlet bu bölgeyi ilan etmek zorunda değildir ancak münhasır ekonomik bölge ilan edilmelidir. otomatikman varlığı kabul edilmez, ilan ettikten sonra burada araştırma yapma hakkını ister kullanır ister kullanmaz. meb'in yarattığı sorunlardan biri de, her deniz alanının 200 millik şarta uyacak genişliğe sahip olmamasıdır. akdeniz'e baktığımızda türkiye 200 millik meb ilan edebilir ancak arada kıbrıs var. bölgede zengin kaynaklarının olması da anlaşmazlığı güçlendiriyor. sorun da burada çünkü nasıl çözüleceği ile ilgili u.a hukukta net bir kural yok. doğu akdeniz'deki kıbrıs sorunu da bu kuralsızlık nedeniyle zengin kaynakların nasıl paylaşılacağı üzerinedir. bu mücadelenin deniz yetki alanlarındaki problemi olduğu söylense de noble enerji şirketinin üst düzey yetkilisine göre; "bölgede bulunan enerji yataklarının avrupa'nın önümüzdeki 100 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilecek ölçüde" olduğu belirtmiştir. bu da aslında sorunun enerji pastasının paylaşılmasında olduğunu açıkça göstermektedir. bu amaçla tarafların farklı tezleri var. güney kıbrıs rum yönetimi; "devlet otoritesi benim bu parayı ben almalıyım ve kimin kullanıcağına ben karar vermeliyim" düşüncesinde. "kuzey kesimi de benim idarem altına girsin onlara pay veririm" diyor. türkiye ise; "kıbrıs sorununda bir çözüm bulunamadığını kendi kafasına göre hareket edemeyeceğini" söylüyor. "ben işgali sonlandırırım ama rum kesiminin kuzey kesimine eşit ve adil pay vereceğinin ve davranacağını garantisi yok" diyor. "önce bunları garanti altına alacak anlaşma yapılsın sonra istediğini yapsın" diyor. meb ilan eden devletlere baktığımız zaman; büyük devletlerin daha geniş alanlar ilan ettiğini görüyoruz. amaç, buradaki zenginlikler üzerinden güçlenmek. rauf denktaş'ın oğlunun burada bir açıklaması var; "2004 yılında referanduma sunulan annan planı'nın ortaya çıkış amacı; rum tarafı birliğe girmeden aceleyle sorunu çözmek, çözdükten sonra buradaki enerji kaynaklarının sorunsuzca çıkarılması olduğunu belirtmiştir" annan planı 2002 yılında ortaya atıldı, üzerine bazı değişiklikler yapılarak 2004te referanduma sunuldu aynı zamanda bir planın hazırlanmasında yönelik her iki tarafında bir talebi yoktu. doğu akdeniz'de ilk hareketlenmeler 2003 yılında başlıyor 2003'te güney kıbrıs rum kesimi ile mısır arasında meb antlaşması yapılıyor. kıbrıs'ın güneyinden başlayıp mısır'a kadar olan bölgeyi kapsıyor. bu antlaşma ile meb ilan ediliyor ve burada yer alan zenginliklerden yararlanmak düşünülüyor. çünkü bu yararlanmanın ön koşullu olarak meb ilan ediliyor. 2007'de lübnan, aralık 2010'da israil ile bu anlaşmalar imzalamayan devam ediliyor ve olay ilerletiliyor. israil'in olaya dahil olması ile türkiye açısından tehlike çanları çalmaya başlıyor. israil ile aramızda ocak 2009'da one minute haziran 2010'da mavi marmara olayı yaşanıyor ve ilişkiler kopuyor. bölgede türkiye'ye karşı bir ittifak görüntüsü ortaya çıkmaya başlıyor. güney kıbrıs rum yönetimi 2011'de bölgede 13 petrol bölgesi belirliyor ve bu bölgelerde petrol arama lisansı vermek için ihale açıyor; ihalelerden birini abdli şirket alıyor bu türkiye açısından kötü bir durum, neden? türkiye'nin istemediği aleyhine olacak bir gelişme ve abd'nin de buradaki gelişmeleri destekleyebilecek şeklinde yorumlanabilir. sonuçta abd burada kendi şirketinin çıkarını koruyacaktır. diğer bir kazanan da israilli bir enerji şirketi oluyor. bu da ayrı bir sorun. ihaleden hemen sonra israil ile rum kesimi arasında bir savunma ve işbirliği anlaşması yapılıyor. askeri ve teknolojik transferler, askeri eğitimler birçok şeyi içeriyor. bu bir ittifaklık ilanı gibi bir şey oluyor. ittifak ise türkiye ile problemleri olan devletler arasında. israil tr ile ilişkiler bozulunca anca meb antlaşmasını imzalıyor daha önceden buna yanaşmıyordu. türkiyenin konumu ise, türkiye kuzey kesimi konusunda dezavantajlı annan planını reddeden rum kesimi olsa da tr'ye suçlu imajı yükleniyor. söz verildiği gibi türk tarafına karşı uygulanan izalasyon politikaları kaldırılmıyor tam tersi rum kesimi ve türkiye arasında ilişki kurulması isteniyor. örneğin türkiye'den gümrük birliğini rum kesimini de kapsayacak şekilde genişletilmesi isteniyor zaten türkiye'nin rum kesimi ile ilişkisi yok ab böyle bir istekte bulunuyor. bunu yapmazsan ab üyesi olamazsın diyor ve fasıllar açılmıyor. rum kesimi sorunun çözülmesini engelleyenin türkiye olduğunu iddia ediyor. burada çok büyük bir zenginliği tek başına kullanmaya yönelik hareketlenmelerde bulunuyor. ab'ye üye olduktan sonra sorunun çözümüne yanaşmıyor zaten. çünkü türkiye'nin kendisine katacağı bir şey olduğunu düşünmüyor. rum tarafının ab üyeliğinden sonra ab türkiye ilişkileri daha da kopuyor. yine de bölge zenginlikleri rum tarafına direk verilemiyor çünkü kıbrıslı türklerinde hakkı var. israil neden bu işe dahil oluyor? tabii ki onun da enerji kaynaklarını ihtiyacı var ama daha çok türkiye'ye bir karşıtlık oluşturmak, onu köşeye sıkıştırma amacı olduğunu söyleyebiliriz. bu sorun da türkiye'nin elini güçlendiren mesele; enerji kaynaklarının taşınması meselesidir. nasıl olursa olsun buradan çıkacak olan enerji avrupa'ya gidecek. peki nasıl gidecek? gemi ile gidebilir ancak pahalı boru hattı ile denizden gidebilir ancak petrol çıkarma maliyeti ve boru hattının döşeme maliyeti fazla olabilir. en avantajlısı karadan yani türkiye üzerinden taşımaktır. ab'ye enerjinin ulaşmasını sağlayan boru hattı türkiye'de, zaten var olan diğer hatlarla bağlanarak maliyet açısından daha da avantaj sağlanabilir. ayrıca bu konuda türkiye 2010 yılına kadar sessiz kalmıyor; 2003 yılındaki rum kesimi ve mısır arasındaki meb antlaşması'nı birleşmiş milletler'de gündeme getiriyor, 2011 yılında kadar bölgede somut bir şeyin bulunamaması bir adım atılmasını engelliyor ancak israil ile ilişkilerin bozulmasından sonra bölgedeki sorun daha da kötüleşiyor. sorun çözülemedi, uzun vadede de çözülemeyeceğini varsayarsak buradaki enerji kaynaklarını bırakıp biz paylaşmıyoruz mu denilecek? tabii ki hayır. bölgede yine de bir hareketlenme yaşanacak ve tartışma çıkacak, bu sorunu nasıl ne şekilde kimin lehine ya da aleyhine çözüleceği belirleyecek olan bölgesel aktörlerin pozisyonlarıdır. çünkü güney kıbrıs'ın bunu belirleyecek kapasitesi yok son dönemlerde türkiye-israil ilişkilerinin düzelmiş olması çok olumlu bir gelişme. çünkü buradaki sorununun siyasi sorunlardan askeri sorunlara dönüşmesinin nedeni türkiye-israil ilişkilerinin gergin olmasaydı. rum kesimi bunun fırsat bilerek israil desteğini almak istedi, dolaylı yoldan da abd desteğini. burada abd'nin pozisyonu da çok önemli çünkü ihaleyi alan şirketlerden biri abdli. dönemin dışişleri bakanı hillary clinton açıklaması, "ihaleyi alan şirketin arkasındayız" burada tam anlamıyla destek var gibi görünse de aynı zamanda şu açıklamayı da yapıyor" adada sorunun çözümünün ve ada kaynaklarının taraflar arasında adil bir şekilde paylaşımını destekliyoruz" sorunun taraflar arasında bir çatışmaya gitmesini istemiyor. bu tartışmada herhangi bir tarafa taraf olmayacağını ama bir ihale açılırsa da yani enerji kaynaklarının işletilmesi konusunda ben de orada olurum diyor. abd türkiye'ye ihtiyaç duyduğu için doğrudan rum kesimine taraf olamıyor. taraf olduğunu varsayalım, bölgede petrolü çıkardı, peki nasıl avrupa'ya taşıyacak? türkiye üzerinden geçmemesi çok maliyetli oluyor. burada türkiye ihtiyaç duyuyor. toplam maliyet önemli tam anlamıyla türkiye destekleyici bir açıklama yapmıyor ama doğrudan türkiye'yi zor durumda bırakacak bir açıklama da yapmıyor. buradaki enerji kaynaklarına abd'nin ihtiyacı var mı? hayır yok. abd tükettiği petrolün yüzde seksenini üretebilen bir ülke ve zengin kaynaklara sahip. amacına baktığımızda; petrolün geldiği ülkeler problemli bölgelerde özellikle ortadoğuda yarın ne olacağı belli olmaz, enerji sevkiyatında sorunlar çıkabilir, ab üyesi bir ülkenin egemenlik etkisi altında olan bir bölgede enerji kaynağının çıkması çok güvenli bir durum. burada da batılı bir ülkede enerjinin çıkarılıp ulussağlığınıalana aktarılması abd'nin tercih ettiği bir durum olur. abd'nin enerji konusunda temel politikası her zaman enerji politikaları uluslararası ekonomiye kesintisiz ve düşük fiyattan sevkiyatıdır. rusya; 2011'deki krizde rusya'nın çok fazla sesi çıkmadı, bu kriz askeri boyuta dönüşünce rusya kendi aleyhine yaşanan bu gelişme üzerine uçak gemisi önderliğinde 6 gemi ve deniz altı doğu akdeniz'deki gelişmeleri yakından izlemek için bölgeye gönderiyor. rusya'nın bu tutumunda ki en büyük etken güney kıbrıs rum yönetimi ve israil'in ab pazarına girerek, ab'nin neredeyse tek gaz ithalatçısı konumunda olan rusya'ya bir darbe vurma ihtimalidir. rusya ilginç bir ülke ne israil ne arap ülkeleri ne kıbrısla arası kötü. son dönemde yaşanan suriye krizi ile de bölgede güç dengesini kendi lehine çevirdi. rusya'nın sesi ileriki zamanda daha yüksek çıkabilir. çünkü avrupa açısından bölgedeki enerji kaynakları için rusya'ya karşı bir adım atılması zorunluluktur özellikle son dönemlerde doğalgazın ve petrol rezervlerinin varlığının ispatlanması ab'nin ihtaşını açmış rusya'nın keyfini kaçırmıştır. ab'nin pozisyonuna bakarsak; genişlemeyi siyasi bir araç olarak kullanan ab'nin rum yönetimini birliğe kabulünde ekonomik hedefler esas alındığını görüyoruz. neden? ab, toplam enerji tüketiminin yarısından fazlasını dış kaynaklardan temin etmektedir. dünya enerji tüketiminde abd den sonra 2. sırada yer almaktadır. 2005 yılında petrolünün yüzde 82 sini doğalgazının %57'sini ithal ederken 2030'da bunun %93 ve %84'e ulaşması bekleniyor. yani dışa bağımlılık söz konusu. bunları nereden ithal ediyor? rusya, ortadoğu ve norveç ab'nin bu düzeydeki petrol ve doğalgaz bağımlılığını azaltmak yönünde 2006'dan itibaren yeni enerji politikaları oluşturulmaya çalışılıyor. bu kadar büyük bir dışa bağımlılık varken ab'nin kendi üyesi olan bir ülkenin çıkardığı enerjiyi almak kadar doğal ve güvenli bir durum olamaz yani ab'nin ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendi içinde çıkarması, ab üyesi olarak kıbrıs'ın enerji çıkarması avrupa birliği'ne büyük avantaj sağlar. avrupa birliği'nin rusya boyutu var çünkü avrupa birliği rusya enerji bakımından bağımlılığı söz konusu bu durum siyasi krizlere de neden oluyor. ukrayna krizi kırım krizi suriye krizi gibi. batı ve rusya arasında dolaylı bir savaş var demek olur bu. bu noktada önemli olan yeni bir enerji alternatifi bulmaktır. ab bu alternatifi doğu akdeniz olarak görüyor ve ileride hamlelerini buna göre yapacaktır. azerbaycan kazakistan'da da kaynakları var ama çok büyük değil hem de avrupa ulaştırma da maliyetli oluyor. aynı zamanda doğu akdeniz'de yalnızca petrol değil doğalgaz da var rusya'ya en büyük darbe doğalgazdan gelir çünkü rusya en çok doğalgazını avrupa birliği'ne satıyor eğer kıbrıs sorunu çözülür, buradan çıkan doğalgazı en çok ab alırsa rusya'nın durumu vahim demektir. son dönemde avrupa birliği de çok iyi bir durumda değil en büyük üyelerinden biri ingiltere çıkmak istiyor birlikten çıkmakta kolay değil ingiltere'ye 60 milyar euro'luk fatura çıkarılıyor. bugüne kadar yaralandığı kaynaklara karşılık. bu gelişme üzerine ingiltere de erken seçim kararı alıyor. cebelitarık boğazı diğer tartışmada nokta; normalde orada kontrol ingiltere'nin ancak ab, eğer ingiltere çıkarsa biz ispanya'yı muhatap alacağız diyor. not: taraflarda durumlar böyle, ileride neler olacağını hep birlikte göreceğiz. eğer bir gelişme olursa entry olarak girerim
    ... diğer entiriler ...