bugün
yenile

    masumiyet müzesi

    3
    +
    -entiri.verilen_downvote
    yazara karşı olan önyargımı kırmak adına başladığım bu kitap ilk cümlesiyle bana hayatımı sorgulattı. "hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum." belki de kitabı okumamın tek nedeni de bu içten itiraftı. kaçımız o mutlu anları içindeyken sevebiliyorduk hak ettiğince ? beni saran naif ve türk filmi tadındaki o havasıyla sayfaları nasıl çevirdiğimi bilmiyorum. edebi bir tattan öte okuduğum, rastladığım her detayın müzeleştirildiği ve bir gün gidip görebileceğim fikriydi beni çeken. 8 yıl boyunca bir aşkı çocuğu gibi büyüten bir adamın tüm hayatıydı bize sunulan. çukurcuma o aşkın mabediydi ve gidip görülmeliydi. aklıma şu soruyu getirdi "kaldı mı böyle sevdalar?" bana kalırsa hayır.. fakat gelin görün ki kitap haddinden fazla uzun ve malesef ki kendini tekrarlıyor.(birkaç sayfa atladım itiraf ediyorum.)çünkü kısır döngüye girdiğimi hissettim. karakterler o kadar sessizdi ki analizini dahi yapamadım diyebilirim. sessiz bir romandı ve üstüne düşündürmüyordu. evet daha önce duyduklarıma katılmak durumundayım "daha derin yazılabilirdi." yada belki de aşık olarak okunmalıydı bilmiyorum. tarif edemiyorum fakat bir şeyler gerçekten eksikti. belki his, belki metin. ağır diye başladığım kitabın türk filmi yalınlığında bir metinle karşıma çıkması biraz üzdü. üstelik kürk mantolu madonna gibi soluğunuzu yarıda kesen, ruhunuzu acıtan bir kitaptan sonra malesef ki gönül tahtıma kurulamadı. fikir çok sağlam, gidiş yolu yanlış fikrimce. o kadar beklediğim finalin bile beni sarsmaması ne yazık ki bu izlenimi bıraktı. ama yine de akıcı bir aşk romanı okuyayım derseniz alın okuyun, onun dışında tavsiye edemeyeceğim. belki de ağır kitap okumaktan sonra direkt böyle bir inişti beni sarsmış olan. her halükarda karar sizin.
    ... diğer entiriler ...