-küçükken baba kişisinin ağrılar içindeki, bas bas isyan eden bedenini oflayıp puflamalarla susturmaya çalışarak sabahın köründe yollara düşme mecburiyetini izlemek zor.
-annenin elini bırakıp hiç tanımadığın, bilmediğin, etmediğin, yabancılarla dolu bir sınıfa cami avlusuna bırakılır gibi atılmak, o kadar kalabalık içinde yapayalnızmışsın gibi hissetmek zor.
-kitaba, deftere, ekmeğe, aşa, suya harcanan paraların kaynağını bilmeden çocukluğu geride bırakmak zor.
-ergenlik sancılı, büyümek zor.
-çok çalışıp da bir türlü emeğin karşılığını alamamak yaralayıcı, hiç istemediğin bir bölümü aklına bile getirmediğin bir yerde okumak zorunda olmak zor.
-halk perişan halde iken üç maymunu oynayan tepedekilere tahammül göstermek imkansız, kıç yalayıcıları insandan saymak zor.
-birileri tarafından beğenilmek, arzu edilmek, istenmek ürkütücü, aşık olmak, hep aşık kalmak zor.
-terk etmek zulüm, terk edilmek ölüm, yani zor.
-üzülmek ve incinmek basit, pek kolay; mutlu olmak, mutlu etmek lüks, çünkü hayat zor.