bugün
yenile

    nükleer santral

    2
    +
    -entiri.verilen_downvote
    bugün abim gibi sevdiğim bir akrabamızla tartıştığım konu. ne yaptımsa olmadı. derdimi anlatamadım dicem de gayet de güzel anlattığımı düşünüyorum. onun dediklerini sonuna kadar dinledim. hak verdiğim tek şey nükleer santralin olağanüstü bir enerji ürettiği. onun dışında söylediği her lafı sadece lafügüzaf. nükleer santral konusuna gelirsek; tamam hatrı sayılır bir enerji ürettiği yadsınamaz bir gerçek. ama gel gelelim başka gerçekler de var: üstlendiği enerji üretimi bildiğimiz su veya yakıt santrallerinden farklıdır. ısıyı elde etmek için nükleer reaktör (yani atomu) parçalandığı zaman açığa çok büyük enerji çıkaran ağır radyoaktif element olan uranyum'lu sistemler kullanır. bu sistemde uranyum elementinin atom çekirdekleri parçalandığı için bu enerjiye nükleer enerji denir. bu sistemde zararlı olan nükleer enerjinin kendisi değildir. ama eğer bu enerji bir şekilde açığa sızarsa doğa ve dolayısıyla da insanlık için çok büyük radyasyon tehlikesi taşıdığı için, oldukça tehlikelidir. nükleer santrallerde elde edilen buharın ısı enerjisi türbinde mekanik enerjiye ve mekanik enerji de jeneratörlerde elektrik enerjisine dönüştürülerek elektrik üretilir. bütün nükleer reaktör tiplerinde bölünmeden açığa çıkan enerji buhar üretiminde kullanır ve bu buhar üretimi doğrudan reaktörün korunda ya da buhar üreteçlerinde yapılır. ağır radyoaktif (uranyum gibi) atomların bir nötronun çarpmasıyla daha küçük atomlara bölünmesi (bkz: fisyon) sonucu çok büyük miktarda enerji açığa çıkar. yani nükleer santraller uranyumu fisyon yöntemiyle parçalar. tabi bu parçalanma reaktörlerin içinde gerçekleştirilir. ama uranyum tehlikeli bir element olduğundan bu işlem çok özel kalkanlı bölümlerde gerçekleştirilir ve ömrü biten kapsüller de daha sonra atılmaz, özel koşullarda saklanır. nükleer santrallerde, nükleer maddelerin çevreye bırakılmamasını ve aynı zamanda nükleer reaksiyon sonucunda oluşan ısının her durumda reaktörden alınmasını garantiye alacak şekilde birçok güvenlik önlemi alınmaktadır. nükleer maddelerin dışarıya salınmaması için kademeli koruma önlemleri vardır. oluşan ısı fazlalığının alınması için yine kademeli aynı zamanda da yedekli sistem ve bileşenler kullanılır. nükleer yakıt (yani uranyum), seramik formunda, yaklaşık 1 cm çap ve yüksekliğinde silindirik parçaların arka arkaya dizilmesiyle yine silindirik biçimde kapalı sızdırmaz tüpler içindedir. bu tüplerin binlercesinin, aralarından soğutucu suyun geçmesine izin verecek şekilde bir araya getirilmesi ile de reaktör kalbi oluşturulur. tabi bu kalp paslanmaz çeliktendir ve yapılan bir basınç kabının içinde bulunur (basınçlı veya kaynar sulu reaktörlerde). basınç kabı ve buna bağlı sistemler ise reaktör korunak binası denilen betondan yapılmış kubbemsi yapının içinde bulunurlar. dolayısıyla, yakıt içinde bulunan radyoaktif maddelerin dışarıya salınmalarını, seramik yakıt, yakıt tüpü, basınç kabı, çelik gömlek ve beton korunak binası, kademeli olarak engellemiş olurlar. bu devir daimi kontrol altına almak ya da durdurmak için yakıt çubuklarının arasına kontrol çubukları yerleştirilir. bu kontrol çubukları, açığa çıkan nötronları absorbe eder. reaktör eğer devre dışı bırakılmak isteniyorsa da söz konusu kontrol çubuklarının aktif hale getirilmesi gerekir. bu sayede yeni atom çekirdeği parçalanmalarının önüne geçilir ve reaktör soğumaya başlar. ancak bu soğuma, reaktörün kapasite ve enerji üretim miktarına bağlı olarak belirli bir zaman alır. zamana ihtiyaç olduğu kadar soğumanın devam edebilmesi için elektrikli pompaların su devir daimini kesintisiz olarak devam ettirmesi gerekir. o sırada eğer elektrik kesintisi olursa durum hiç olmadığı kadar kritik bir hal alır. reaktördeki basınç ve sıcaklık artmaya devam eder. buna bağlı olarak da acil durum kalp soğutma sistemi devre dışı kalır eğer bu süreç durdurulamazsa yüksek basınç ve aşırı ısınma nedeniyle nükleer yakıt çubukları da büyük hasar görür. hatta tümüyle tahrip olması da mümkün. bu tahrip sürecine de nükleer eri̇me denir. buradaki tehlike tam olarak şu; eğer çeşitli nedenlerle bu koruma sisteminde, (özellikle yakıtı soğutma sisteminde) arıza meydana gelirse, yakıt ısısı istenen düzeyde tutulamaz. bu durumda kapsüllerdeki enerji had safhaya ulaşarak patlamaya yol açar. sürekli artan enerji kapsülleri de eritirse, uranyum suya ve çevreye yayılır ve en önemlisi etrafa müthiş derecede radyasyon yayılır. nükleer erime durumunda, yakıt çubuklarının muhtevası, yani uranyum ve parçalanmayla ortaya çıkan cesium gibi radyoaktif parçacıklar reaktörün kalbine sızar. bu reaktör içinde kontrol edilemeyecek nükleer patlamaların yaşanmasına sebep olur. patlamalarda, reaktör içindeki ısı ve basıncın daha da artmasına yol açabilir. eğer bu süreç de kontrolden çıkarsa, o zaman reaktörde olabilecek en büyük patlama gerçekleşir. bu da sınırları belirsiz koskoca bir arazi için kelimenin tam anlamıyla kıyamet demek. etkilenecek olan arazinin boyutunu siz düşünün. yaklaşık 25 yıl önce çernobil nükleer santralindeki patlama da aynen bu şekilde meydana gelmişti. böyle bir patlamanın ardından reaktördeki tüm radyoaktif parçacıkların atmosfere karışmasını önlemenin bir yolunun olmadığı çernobil faciası ile gözlemlendi. i̇şte dünya o zaman anladı. kontrolü bir kez kaybedince gerçekleşecek ölümcül sonuçlar kaçınılmaz. kaş yapayım derken gözü çıkarmayı geçtim, beyni çıkartıp dağıtmaktır bu. bu işin şakası yok. keza fukuşima nükleer santrali'nde de benzer bir felaketin meydana gelmesi için hemen hemen tüm koşullar gerçekleşmiş durumda. oradaki olay insanlara daha fazla ibret verici oldu. çünkü oradaki insanlar kontrolü tam anlamıyla kaybetmedi. depremin ardından elektrik kesintisi meydana geldi ve bunun sonucunda dizel elektrik jeneratörleri de çalıştırılamadı. kaldı ki, jeneratörler devreye girse bile çalışma süresi son derece kısıtlı olacak. yani illa kontrolü kaybetmeye gerek yok. doğal herhangi bir afette o nükleer santrala en ufak bir zarar gelirse bunun geri dönüşü neredeyse imkansız. ama söz konusu japonya olunca bu elektirik kesintisini gayet başarılı idare ettiler. zannımca böyke bir durumu da yalnız japonlar idare edebilir. çok değil, sadece on saniye boyunca bizde böyle bir hadisenin vuku bulduğunu düşünün. sizce durumu güzelcene idare edebilir miyiz? (sanmıyorum.) fukuşima'da reaktör suyunun ısısı sürekli arttı. buharlaşmaya başlayan su, reaktör içindeki basıncın da yükselmesine neden oldu. vanalar açılarak hafif radyoaktif buharın bir bölümü dışarı verilmeye çalışıldı ancak bunda sadece kısmen başarılı olundu. eğer nükleer erime gerçekleşseydi ve reaktörde patlama meydana gelseydi, bunun olumsuz sonuçları sadece japonya'yı etkilemekle kalmazdı. aynı zamanda tüm pasifik bölgesi, büyük bir nükleer facianın eşiğine sürükler. tabi kötü olasılığın haşa devam ettiğini hatırlatmakta fayda var. japonlar durumu hala idare ediyorlar, durumu hala toparlayıp düzeltemediler. eski haline döner mi? dönerse bu kaç yık sürer? türevi soruların cevaplarına süreçte kavuşuruz. tüm bunlar olurken ve her şey aslında gün ışığı gibi ortadayken ülkemizde hala nükleer santral isteyen siyasiler ve onları at gözlükleriyle destekleyen büyük bir güruh var. diğer yanda da; bu vahim olaylardan ibret almış, denizin gel-git hareketinden bile elektirik üreten fransa ya da denizin ortasında devasa rüzgar panelleri yapmış hollanda var. bizim üç tarafımız denizlerle çevrili. baktığımız zaman rüzgar, deniz ve güneş enerjisi avucumuzun içinde. bunlardan mahrum olan adamlar mercekli devasa aynalar yapıp gün ışığını elektirik olarak depo ediyorlar. ya da çöpleri yakıp elektirik üretiyorlar. biz niye elimizdeki onlarca doğal ve sıfır risk taşıyan imkanınız varken hala nükleer diye sayıklıyoruz? hayır hangi işi adam akıllı yapıyoruz ki nükleer santrali adam akıllı kontrol edelim? oldu olacak nükleer santrali adana'ya kurun da açılışını yapamadan yerle yeksan olalım. edit: imla
    ... diğer entiriler ...