Not: zamanında burada değildik dolayısıyla entry zamanında girilmedi. yazı yazdan kalma, kopyala yapıştır yapıyorum. İleride bu ve benzeri olaylar yaşanacağa benziyor, merak eden olursa okusun ya da biri araştırırsa bu entry karşısına çıkar belki.
Not2: entry çok uzun olacak, okunması yarım saat sürebilir.
Brexit, İngilizcede ‘’Britain (Britanya)’’ ve ‘’Exit (çıkış)’’ kelimelerinin birleştirilmesiyle
oluşturulmuştur. Brexit kelimesi, aslında Birleşik Krallık’tan daha önce, Yunanistan’ın Euro
Bölgesi’nden çıkışını ifade eden Grexit’ten türetilen bir kavram olmuştur.
“Brexit” aslında bir süredir konuşulan fakat son dönemde, özellikle de İngiltere’deki
seçimlerin ardından gündemde çokça yer bulan “İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasını
ifade ediyor”. Brexit ile birlikte geliştirilen Bremain kelimesi de Brexit ile birlikte gündemi
meşgul ediyor. Bremain ise Britanya ve kalma anlamına gelen remain’den oluşuyor ve
Bremain Avrupa Birliği’nde kalma anlamına geliyor.
Avrupa Birliği’nin bir süredir yaşadığı sorunlar ağırlıklı olarak Güney Avrupa ülkelerini
etkilemiş olsa da, bölge ekonomisinde hâkim olan durgunluktan İngiltere’nin de etkilenmiş
olduğunu görmekteyiz. Hali hazırda Euro Bölgesi’nde yer almayan ve pound kullanmaya
devam eden İngiltere’de; Brüksel’e devredilen yetkilerinin bir kısmının geri alınması, göçmen
sorunu, AB bütçesi ve bunun ekonomiye geri dönüşü gibi konularda Avrupa Birliği’nde yer
almanın yarardan çok zarara sebep olduğu ciddi şekilde konuşulmaya başlanmıştır.2
İngiltere'de son yıllarda hem iktidardaki Muhafazakâr Parti'den bazı milletvekillerinin hem de Bağımsızlık Partisi'nin (UKIP) birlikten çıkma yönünde çağrıları artmıştır. Bu AB karşıtı
görüşlerin yükselmesini daha iyi anlayabilmek için öncelikle İngiltere’nin AB ile ilişkisinin
kısa bir tarihsel arka planına bakmakta fayda vardır.
İngiltere’nin AB ile İlişkisi ve Brexit’in Arka Planı
Birleşik Krallığın Avrupa Birliğine katılımı tartışmalı bir süreç sonunda gerçekleşti. Belirli temellere dayandırılarak oluşturulan Avrupa Birliğinin tamamlanması için Birleşik Krallık'a ihtiyaç vardı. Avrupa Birliğinin birincil genişleme sürecince İngiltere 1961 ve 1967 yıllarında katılım için başvurdu. Fransa dışındaki bütün ülkeler olumlu karar verirken dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles De Gaulle ‘İngiltere'nin Kıta Avrupa’sından farklı olduğunu, ekonomik sıkıntılar çektiğini’ gerekçe göstererek üyeliğe karşı çıktı. 1969 yılında Charles De Gaullenin cumhurbaşkanlığından istifa etmesinden sonra Lahey zirvesinde görüşmeler başladı ve 1 Ocak 1973 de Birleşik Krallık Avrupa Birliğine üye oldu. 3 Ülkede 1975 yılında işçi partisinin iktidara gelmesiyle Avrupa Birliği tartışmaları ortaya çıktı. O zaman ki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) olan birliğe üyeliği referanduma götürme kararı alınan İngiltere’de yüzde 67 üyelikte kalalım kararı alındı. Soğuk savaş dönemi geldiğinde ise muhafazakâr parti üyeleri birliğin içinde kalınması gerektiğini söylerken solda
yer alan grup birlikten ayrılması gerektiğini savunuyorlardı.
İngiltere’nin AB ile ilişkisinin, başından beri sorunlu olarak devam ettiğini söyleyebiliriz.
Öyle ki İngilizler, geçmişten bu yana, bir yandan Avrupa içerisinde yer alıp kıtanın
geleceğinde söz sahibi olmaya çabalarken diğer taraftan da üzerine titredikleri “ulusal
egemenlik” haklarından taviz vermemeye gayret gösterdi. Winston Churchill’in 1953 yılında
ifade ettiği gibi, pek çok İngiliz siyasi eliti, İngiltere-AB ilişkilerini tarif ederken “Onlarlayız
ancak onlardan değiliz” demeyi tercih etmişti.4
AB üyesi diğer ülkeler de İngiltere’nin Birliğin gücüne yaptığı önemli katkıyı göz önünde
bulundurarak Londra’nın taleplerine karşı uzlaşmacı çözümler üretmeye çalıştı. Bu hassas
dengede İngiltere, AB için hep ‘bir ayağı içeride, diğer ayağı dışarıda bir aktör’ idi. Örneğin
İngiltere, bütünleşme projesinin iki önemli sütunu olan Euro ve Schengen Alanlarına dâhil
olmadı. Dolayısıyla, türlü aksaklıklara rağmen bu zorlu ittifak sürdürülebildi. Ancak 2008
küresel ekonomik krizi ve takip eden gelişmeler, söz konusu dengesizlik dengesinde önemli
bir kırılma yarattı.
2008 kriziyle birlikte AB, kısa süre içerisinde ‘çoklu kriz sarmalı’ ile baş başa kaldı. İlk olarak Euro krizi, AB içindeki dayanışma ruhunu büyük ölçüde olumsuz etkiledi. Ekonomik krizle etkin mücadele edemeyen AB, ekonomik büyüme problemleri yaşamaya başladı. Bilindiği üzere 2010-2014 yılları arasında Euro Alanı sadece yüzde 0,7 oranında
büyüyebilmişti. İngiltere ise aynı dönemde Euro Alanı ortalamasının 2,5 katı oranında
büyümeyi başarmıştı. İşte bu nedenle İngiliz kamuoyu ve siyasiler, AB’yi gittikçe artan
oranda, refah dağıtmaktan ziyade sorun üreten bir blok olarak algılamaya başladı.
İkincisi, on binlerce mültecinin kontrolsüz şekilde Avrupa kapılarını zorlaması, hâlihazırda
Birlik içerisinde serbest dolaşım ve yerleşim hakkı konularında tereddüt eden İngilizleri açısından yeni kaygılara neden oldu. İngiltere’nin diğer üye ülkelerden gelenlere yönelik devlet yardımlarını kesmeyi ve bu kişilerin çalışmasına ilişkin kısıtlamalar getirmeyi gündeme aldığı bir dönemde ortaya çıkan mülteci krizi, sadece AB’yi değil; aynı zamanda İngiltere’deki Avrupa-şüpheci tarafını da hareketlendirdi. Son olarak ise AB’nin başta
Ukrayna ve Suriye krizleri olmak üzere, uluslararası ilişkilerde giderek artan oranda etkisi
azalan bir aktöre dönüşmesi İngilizlerin keskin eleştirisini tetikledi.
Bu ortamda İngilizler, o kadim soruyla tekrar yüzleşti: AB, zorlukla devrettiği egemenliğin
karşılığını ekonomi, güvenlik ve dış politika alanlarında İngiltere’ye geri verebiliyor mu?
Eğer böyle değilse, “İngiltere’yi daha özgür, zengin ve adil bir ülke hâline getirmeye hizmet
etmeyen” AB düzenlemelerine İngilizleri mecbur kılan nedir? İşte bu sorular referandum
sürecine giden tartışmaları başlatmıştır.
Avrupa karşıtlığı, İngiltere içerisinde çok da yeni ortaya çıkmış bir durum değildi.
United Kingdom Independence Party (UKIP), Birlik’ten ayrılmak için uzun süredir çağrıyapıyor ve özellikle 2010’da seçilen yeni lideri Nigel Farage’ın kamuoyunda topladığı ilginin
de yardımıyla, ülke genelinde desteğini arttırıyordu. UKIP’in yükselişinden endişe duyan
Muhafazakâr Partili Başbakan David Cameron, 2011 yılından beri Avrupa’ya karşı tutumunu
sertleştirmiş.
Cameron’un göçmenlere yönelik katı tutumu ile bu yöndeki düzenlemeleri, Birliğin temeli
olan serbest dolaşımı olumsuz yönde etkilemiştir. Bu durum Cameron’un Birlik karşıtı bir
tutum sergilediğini göstermiş. Sonuçta David Cameron 2015 seçimlerinden önce eğer tekrar
seçilirse, ülkeyi 2017’de Avrupa’dan ayrılıp ayrılmama konusunda referanduma götüreceği
vaadini vermiştir.
Nitekim Muhafazakâr Parti, İngiltere’nin AB üyeliği kaderini çizecek bu referandumun
tarihini 23 Haziran 2016 olarak kesinleştirdi. Siyasi partiler de kampanya süreci boyunca öne
çıkaracakları temel argümanları belirlemiş, ülkenin AB’de kalması ya da AB’den ayrılmasına
ilişkin saflar ve ittifaklar da netlik kazanmıştı.
Referandum öncesinde göç politikasından, ekonomiye, güvenlikten dış politikaya kadar pek
çok konu her iki saf tarafından tartışılmış ve AB'den çıkışın olası etkileri ele alınmıştır.
Göç Politikaları;
Bu konu AB’yi terk etme kampanyası yürütenlerin en çok üzerinde durduğu konulardan
birisini oluşturur.
İngiltere'nin aldığı net göç yılda 300 bini aşıyor. Hükümetse bu sayıyı 100 bine indirmek
istiyor. AB üyesi ülkelerden gelen net göç ise 184 bin düzeyindedir. AB dışından gelen göç
yılda 188 bin. AB üyesi ülkelerin vatandaşları İngiltere'de yaşama ve çalışma hakkına sahiptir.
Bu noktada AB’den ayrılma kampında yer alanlar sınırlar üzerinde daha fazla kontrol
konusuna önem vermekte ve AB üyesi olarak kalındığı takdirde göçü kontrol altına almanın
imkânsız olduğunu düşünmekteler. Yine bu kampta yer alanlar ülkeye gelen göçmenler
nedeniyle kamu hizmetlerinin büyük baskı altına girdiğini söylemişler. Anti-Avrupa
kampanyasına göre, AB’den çıkmak, kendi sınırlarının kontrollerini arttırarak hem bu Avrupa
içi göçü kesmelerine yardımcı olacak, hem de AB yoluyla gelen mülteci akınını da
yavaşlatacak.
Buna karşın AB’de kalalım kampı ise Başta AB ülkelerinden gelenler olmak üzere
göçmenlerin yararlandıkları kamu hizmetlerinden çok vergi vererek katkı sağladığı
düşüncesindeler. "AB'den çıksak dahi ortak pazarda kalmak için serbest dolaşımı kabul
etmemiz gerekecek" diyen AB yanlıları, göçmenlerin ekonomi için faydalı olduğunu
belirtiyor. Bu kesime göre, İngiltere ancak AB'de kalırsa küresel çapta hayati kararlarda söz
sahibi olabilir. Ayrıca AB'yle yapılan yeni anlaşma sayesinde çalışan göçmenler ancak
İngiltere'ye geldikten 4 yıl sonra sosyal yardımlardan faydalanabilecek. Yani, Avrupa’danizole olmak yerine, onlarla beraber çalışarak hem mülteci krizine çare bulmak, hem de
giderek artan terör tehlikesi ve olayları ile mücadelede birlikteki diğer ülkelerle
daha yakından işbirliği yapmak daha kazançlı olacak düşüncesindelerdir.
Türkiye Tartışmaları;
Referandum öncesinde “Göç” başlığı altında Türkiye ve Türkiye'nin AB ile ilişkileri konusu
da hem 'Çıkalım' hem de 'Kalalım' kampının gündeminde yer almıştır.
AB'nin Türkiye'yle göçmen anlaşması kapsamında vize serbestisi taahhüt etmesi her ne kadar
Schengen ülkesi olmayan İngiltere'yi kapsamasa da, Brexit (AB'den Ayrılma) kampı, ülkenin
Türkiye'den göç akınına uğrayacağı argümanını öne sürmüş.
Dolayısıyla göçmen akımının kontrolünü de Brüksel'in eline bırakmak yerine Londra'da kalmasını savunmuşlardır.
Aynı zamanda "Türkiye'nin yakında AB'ye üye olmasıyla, Türkiye vatandaşlarının ulusal
güvenliğe tehdit oluşturacağını" öne sürerek açıklamalarında, Türkiye'de suç ve silah
bulundurma oranlarının yüksek olduğunu belirtmişler.
Brexit kampanyasının öncü isimlerinden İngiltere Adalet Bakanı Michael Gove 8
Haziran'da Türkiye'ye vize serbestisi tanınmasının büyük risk olacağını ifade etmiş, güvenlik
kaygısını da dile getiren Gove, "77 milyon Türk vatandaşına vizesiz seyahat imkânı tanıyıp
Irak, İran ve Suriye'den Manş Denizi'ne kadar uzanan bir alanda sınır kontrollerini ortadan
kaldırmanın güvenliğe olumsuz etki" yaratacağını savunmuş.
Avrupa Politikalar Merkezi kurucularından, 'Social Europe' yazarı John Palmer, AB'de
kalmaktan yana olanların 'çok sorumsuzca' olarak tanımladığı Türkiye etrafında dönen
tartışmalara ilişkin "Türkiye'nin AB üyeliği çok uzak bir ihtimal ve nüfusun kitlesel olarak
göç etmesinden bahsetmek de gerçek dışı" diyerek ifade etmiş.
İngiltere’de yayınlanan Sunday Times gazetesinin ‘İngiltere’nin 1 milyon Türk’e kapıları
açma planı sızdı’ başlığıyla manşetten verdiği haberde İngiltere’nin Ankara’daki
Büyükelçiliği’nde elçi yardımcısı olarak görev yapan Janet Douglas’ın İngiliz Dışişleri
Bakanlığı’na gönderdiği 5 mesaj yer almış. Douglas’ın mesajlarda AB ile Türkiye arasında
varılan vize serbestisi anlaşmasının yürürlüğe girmesinden sonra İngiltere'nin de tutumunu
gözden geçirmesi gerektiğini belirterek, "Seçeneklerden biri, özel pasaport sahibi Türk
vatandaşlarına yeniden vizesiz seyahat olasılığının değerlendirilmesi olabilir. Bu riskli, ancak
Türkiye'ye önemli bir sembolik jest olur" ifadesi görülmüş. AB’den çıkışı savunan Brexit
kampının 23 Haziran’da sandık başına gidecek seçmenleri ‘Cameron Türkiye’yi AB üyesi
yapacak. 78 milyon Türk Avrupa kapılarına dayanacak’ diyerek korkuttuğu bir ortamda gelen
bu haber İngiliz hükümetini zor durumda bırakmış.
Bunun üzerine David Cameron hemen bir açıklama yayınlayarak, yazışmaların doğru
olduğunu ancak içlerinden amaca uygun bölümler alınarak yanıltıcı haber yapıldığını
savunmuş. Cameron, Yeşil pasaport sahibi Türklere vizenin kaldırılmasının söz konusu
olmadığını belirtmiştir. Ayrıca AB’den ayrıl kampanyasında Türkiye'nin AB üyeliğiyle ilgili
yanıltıcı bilgiler verdiğini savunarak şunları söylemiş;
“Mevcut hızıyla Türkiye’nin üyeliği 3000 yılını bulur. Bunun gerçekleşmesi ihtimali bile
onlarca yıl alacak ve o zamanda bile hayır diyebilecek durumda olacağız. Ingiltere ve diğer
AB ülkelerinin herhangi bir ülkenin üyeliğini veto hakkı var. Ancak onlar, Türkiye’nin
üyeliğini engelleyemeyeceğimiz için AB’den çıkma yönünde oy kullanılmasını istiyorlar. Bu
doğru değil."
Cameron referandum öncesinde yaptığı açıklamada yine, Vote Leave ( Ayrılığa oy ver)
kampanyasında kullanılan, Türkiye'nin AB üyesi olacağı, İngiltere'nin içinde yer alacağı bir
AB ordusu kurulacağı ve Brüksel'e haftada 350 milyon Sterlin verildiği bilgilerinin üçünün de
doğru olmadığını söylemiş, insanların AB’ye hayır oyu verebileceğini ancak bunu
yapıyorlarsa nedenlerinin bu saydıkları olmaması gerektiğini çünkü bu bilgilerin gerçek
olmadığını belirtmiş. Türkiye'nin AB üyeliği hakkında daha önce neden olumlu konuştuğuna
dair soruya ise Cameron "Türkiye'nin Batı eğilimli bir ülke olmasını istiyoruz. Bir demokrasi
olmasını, hukukun üstünlüğüne sahip olmasını istiyoruz. Ancak hiç kimsenin bu
referandumda Türkiye'nin AB'ye girecek olmasına dayanarak oy vermesini istemem çünkü bu,
olmayacak” açıklamasını yapmış.
Dış Politika
Dış politika konusunda iki tarafın tezlerini şöyle sıralayabiliriz;
Çıkalım kampı,
NATO ve BM Güvenlik Konseyi üyeliği
İngiltere'nin güvenliği için AB'den daha önemli.
AB kendi ordusunu oluşturmaya çalışıyor ve
ülkemizin askeri teçhizat alımlarına karışıyor.
İngiltere'nin küresel etkisi bağımsız bir ülke
olarak daha güçlü olur.
Kalalım kampı,
İngiltere ancak AB'de kalırsa küresel çapta hayati
kararlarda söz sahibi olabilir.
AB'den ayrılmak İngiltere'nin küresel etkisini
azaltır.
AB içerisinde kalarak ortak tehditlere ortak
çözümler geliştirmek güvenliğimizi güçlendirir.
Ekonomi;
İngiltere'nin dış ticaret hacminin neredeyse yarısı AB üyesi ülkelerledir. AB ortak pazarı,
malların, hizmetlerin ve kişilerin serbest dolaşımını sağlıyor ve gümrük engellerini ortadan
kaldırıyor. AB dışındaki ülkelerle ticaret anlaşması görüşmelerini AB yönetiyor. Üye ülkeler
kendi başlarına ticaret anlaşması yapamıyor.
Ekonomi konusunda AB’den çıkalım kampanyası yürütenler, şirketlerin AB düzenlemeleri
yükünden kurtulacağını, İngiltere’nin istediği ülkeyle istediği ticaret anlaşmasını yapma
özgürlüğüne kavuşacağını söylemekteler. Onlara göre; AB yasaları tarafından İngiltere
şirketlerine ve rekabet gücüne önemli bir darbe vuruluyor. Özellikle Almanya, kendi
şirketlerinin baskın olduğu sektörlerde diğer ülkelerde başlatılan girişimleri AB yasaları
yoluyla engellemeye çalışarak, diğer ülkelerde bu sektörlerin filizlenmesine engel oluyor.
AB’den ayrılarak, İngilizler, hem kendi şirketlerine vurulmuş hukuki zincirlerden kurtulmuş
olacak, hem de diğer ülkelerle yapacağı ticaret anlaşmalarında AB’ye bağlı kalmak zorunda
olmayacağı için daha kârlı avantajlar elde edebilecek. İhraç edilenden fazlasının zaten AB'den
ithal edilmesi sebebiyle AB ülkeleriyle ticaretin devam edeceğini de belirtmişlerdir.
AB yanlıları ise "İhracatın toplam ekonomik büyüklükteki payı düşünülürse İngiltere'nin
AB'ye bağımlılığının, AB'nin İngiltere'ye bağımlılığından fazla" olduğunu söylüyorlar.
İngiltere, toplam ihracatının yaklaşık yüzde 45'ini, toplam ithalatının ise yaklaşık yüzde
54'ünü AB ülkeleri ile yapıyor ve yaklaşık 2 milyon AB vatandaşı İngiltere'de çalışıyor.
Diğer üye ülkelerin kişi başına İngiltere'ye kıyasla daha fazla katkı sağladığını belirtiyorlar ve
"AB'den çıksak bile ortak pazarda kalmak için AB bütçesine katkı koymamız istenecek"
hatırlatmasında bulunuyorlar. Ayrıca, İngiltere'nin birlikten ayrılması halinde uluslararası
etkinliğinin azalacağı ve ülkedeki güvenlik tehdidinin artacağı savunuluyor.
Ekonomistler AB’den ayrılması hâlinde İngiltere’nin ekonomik bir felaket yaşayacağını
düşünüyor. İngiltere’nin ticari partnerleri incelendiğinde, toplam ticaret hacmine göre 2003
yılından beri ilk sırada Almanya bulunuyor. Diğer bir AB üyesi olan Hollanda ise listede
ABD’den sonra üçüncü sırayı almış durumda. İngiltere’nin yoğunlukla ticaret yaptığı diğer
ülkeler ise listede genellik dört ve beşinci sırada bulunan Fransa ve Belçika. Referandum
sonucunda ayrılık kararı çıkması durumunda, İngiltere’nin ekonomik gelişimine devam
edebilmesi için AB üyesi ülkelerle karşılıklı ticaret anlaşmaları yapması gerekecek. Tabi bu
durum, bugünden yarına tamamlanacak kadar kolay bir süreç olmayacaktır. Karşılıklı çıkarlar
gözetilerek yeni pazarlıkların yapılması ve ticari anlaşmaların tamamlanıp dış ticaret
hacminin bugünkü seviyelere gelmesi uzun bir süre alabilir.
Üyeliğin Maliyeti;
İngiltere, AB bütçesinden aldığı fondan fazlasını kaynak olarak yatırıyor. 2015 yılında
İngiltere'nin brüt katkısı 22,4 milyar Euro seviyesindeydi. Ancak bu paranın 6,2 milyar
Euro’luk bölümü iade olarak geri alındı, 5,5 milyar Euro ise tarım sübvansiyonu ve diğer
hükümet programlarının finansmanı için İngiltere hükümetine ödendi.
Bu konuda AB’den çıkışı destekleyenlerin Brüksel’e gönderilen kaynağın İngiltere içinde
tutularak, birçok proje için kullanılabileceği, ayrıca hangi programa ne kadar ve nasıl yatırım
yapılacağına da kendimiz karar verebiliriz görüşünde olduklarını görmekteyiz.
AB yanlıları, Diğer üye ülkelerin kişi başına İngiltere'ye kıyasla daha fazla katkı sağladığını
ve AB'nin sağladığı ekonomik faydaların, maliyetinin çok üzerinde olduğunu söylemekteler.
Bağımsızlık;
Son olarak ise, AB’nin Birlik içerisindeki entegrasyonu arttırma hedefleri, İngiltere içerisinde
Avrupa’ya şüphe ile yaklaşan kesimin endişelerini daha da arttırıyordu. Anti-Avrupa
kampanyası, bu endişelere dikkat çekerek, İngiltere’nin Birlik’ten ayrılması durumunda daha
bağımsız olacağı ve aynı zamanda kendisi ile birebir dostluk ya da ittifak kurmak isteyen
ülkeler ile daha rahat hareket edebileceğini belirtiyordu.
Yine Britanyalı, özellikle de İngiliz seçmenin büyük bölümü için bu oylama, aslında ülkenin
gerçek anlamda küresel bir güç olduğu, imparatorluğun üzerinde güneşin hiç batmadığı
dönemlere dönüş özlemi olarak da nitelendirilebilir. AB referandum kampanyası, pek çokları
açısından, Britanya'nın dünya siyaseti içinde kendisine yeni bir işlev bulmaktan ziyade
emperyal rolünü geri kazanmaya ihtiyacı olduğu inancını besliyor. Ancak geçmişte kalmış
zaferlere dair bu tür referanslar, İngilizlerin sömürge yapısının en eski ve kalıcı örneğinin,
yani bizzat Birleşik Krallık'ın kendisinin olası yıkımının tohumlarını da içinde taşıyordu.
AB' den çıkmayı savunanlar kimler?
Kamuoyu anketleri, İngiliz halkının referandum karşısında ikiye bölündüğünü gösteriyordu.
Mayıs ayındaki genel seçimlerde yüzde 13 oy alan UKIP (İngiltere Bağımsızlık Partisi) ve
lideri Nigel Farage AB'den çıkılması yönünde bir kampanya yürütüyor. Muhafazakâr Parti
milletvekillerinin beş kabine üyesinin de aralarında bulunduğu yaklaşık yarısı ise ayrılma
yanlısı.
Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson ayrılma kampanyasının en önemli figürlerinden
biriydi. Her ne kadar Muhafazakâr Parti’de yer alsa da, Boris Johnson, çılgın kişiliği ile halkın
her kesiminde karşılığı olan bir politikacı ve bazı anketlere göre ülke genelinde seçmenlerin
% 9 oranını etkileme gücüne sahip olduğu iddia edilen adeta tek kişilik bir ordu.
Bazı İşçi Partisi milletvekilleri ve Kuzey İrlandalı DUP de (Demokratik Birlik Partisi) AB
üyeliğine karşı çıkıyor.
Fransız Dış İşleri Bakanı Laurent Fabius’un “İngiltere’yi AB’den kırmızı halı ile
uğurlayacaklarını” söylemesi, bu anlamda federalist güçlerin bir bölümünün de Brexit’e sıcak
baktığını göstermektedir. Hatta Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande da, bu ülkeyi
“Birleşik bir Avrupa’ya sahip çıkması ya da Birlik’ten ayrılması” konusunda daha önce
uyarmıştır.
Kimler AB'de kalmayı savunuyor?
Muhafazakâr Parti'de öncelikle Başbakan Cameron, AB'den bazı yetkileri geri almaları
sebebiyle AB'de kalınması gerektiğini savunuyor.
Kabinenin 16 üyesi de AB'de kalma yanlısı. Muhafazakâr Parti kampanya sırasında tarafsız
kalacağını açıklamıştır. İşçi Partisi, SNP (İskoçya Ulusal Partisi), Galler'den Plaid Cymru ve
Liberal Demokrat Parti AB'de kalınmasını savunuyor.
ABD, Almanya gibi diğer AB üyesi ülkeler de ayrılığa karşı çıkıyor.
İş Dünyasının Tavrı Nasıl?
İngiltere’nin AB’den ayrılma ihtimali iş dünyasında da büyük yankılar uyandırmış. Oylama
öncesi İngiliz işadamları arasında farklı kampanyalara destek veren sesler yükselmiştir.
İngiltere'nin en büyük şirketlerinden bazıları, Avrupa Birliği'nden ayrılmanın iş imkânlarını ve
ekonomiyi tehlikeye atacağı uyarısında bulunmuş.
Aralarında British Telecom (BT), Marks & Spencer ve Vodafone gibi şirketlerin başındaki
isimlerin de bulunduğu grup ortak bir mektup yayınlayarak AB'den çıkışın İngiltere'de yatırım
yapmayı düşünenleri caydıracağını bildirmişler, 500 milyon nüfuslu Avrupa pazarında
kalmanın büyüme, yatırım ve iş yaratma açısından önemli olduğuna işaret edilmiş. Karşı
görüşte olanlar ise AB'den ayrılmanın 'gereksiz' mevzuat ve harcamaları ortadan kaldıracağını
savunmuşlardır.
AB’de kalmayı savunanlar tarafından yayınlanan bu mektup 198 kişi tarafından imzalanmış.
Ancak önde gelen süpermarket zincirleri Sainsburys, Tesco ile RBS ve Barclays gibi
bankaların patronlarının mektuba imza koymadığı da dikkat çekmiş.
Oylama öncesi 'Vote Leave' (Ayrılığa Oyla) kampanyasının destekleyenlerin isimlerini
yayınladığı listede HSBC bankasının eski genel müdürü Michael Geoghegan, cep telefonu
mağazası Phones 4u'nun kurucusu John Caudwell ve otel zinciri sahibi Rocco Forte görülmüş.
AB’den ayrıl kampanyasının önde gelen isimlerinden Matthew Elliott, işadamlarından
gördükleri desteğin arttığını söylemiş.
İngiltere İş, Yenilik ve Ticaret Bakanı Sajid Javid ise, AB’de Kal kampanyasını desteklemiş.
Javid İngiltere, "geliştirilmiş bir AB içinde daha güçlü, daha güvende ve daha iyi durumda
olacak” demiş.
Javid, "Anketler, ekonomimizin bel kemiği olan küçük işletmelerin, sonu belirsiz bir
karanlığa adım atmak yerine AB'de kalmak istediklerini gösteriyor" açıklamasında da
bulunmuş.
İngiltere'nin telekomünikasyon şirketi British Telecom (BT) Başkanı Mike Rake de ülkenin
AB üyesi olarak kalmasını şu sözlerle desteklemiş;"En iyi yol AB'de kalmak ve yapıcı bir
şekilde rekabet ortamını geliştirmek için birbirimize tutunmak”.
AB İle Son Pazarlık: Özel Statü Müzakereleri
Cameron, 2016 yılının başında Londra'nın birlik içinde kalmak için talep ettiği
düzenlemelerle ilgili olarak AB ile yürütülen müzakerelerde sağlanan özel statü nedeniyle
İngiltere'nin, yeniden düzenlenmiş bir Avrupa Birliği'nde kalarak daha güvenli, daha güçlü ve
daha zengin olacağına inandığını ifade etmiştir. Kısaca İngiltere’ye yapılan bu anlaşma ile
verilen özel statünün detaylarına dört başlık altında bakmak mümkün.
Ekonomi;
İngiltere, Euro'nun AB'nin tek para birimi olmadığının birlik nezdinde açık bir şekilde
tanınmasını istiyordu. Hedefi, Euro Bölgesi'ne dâhil olmayan kendisi gibi ülkelerin birlik
içinde dezavantajlı konuma düşmesini önlemekti.
Ülke, AB'nin mali birlik yolunda atacağı yeni adımların Euro Bölgesi'ne dâhil olmayan
ülkelere de dikte ettirilmemesini talep ediyor, bu yönde kararlar alınmasında ısrar ediyordu.
Zira ancak böyle bir durumda, AB'nin Euro Bölgesi üyesi bir ülke için mali yardım paketi
hazırlaması halinde, Londra bu pakete katkı sağlamayacaktı.
AB ise Euro Bölgesi ile ilgili olarak bundan sonra alınacak kararların bölgeye dâhil olmak
istemeyen ülkeler için sadece gönüllülük esasına dayanacağını vurgulamış.
Göç;
İngiltere, AB üyesi ülkelerin vatandaşlarının İngiltere'de yaşamaları halinde sosyal
yardımlara erişimlerinin kısıtlanmasını istiyordu.
Londra'nın Brüksel'e teklifi, AB vatandaşlarına, İngiltere'de sosyal yardım almaları için
ülkede en az 4 yıl yaşama şartı getirilmesi.
Pazarlıklar sırasında, AB vatandaşlarına sosyal yardım ödemelerinin belli bir süre
durdurulabilmesini öngören "emniyet freni" seçeneği gündeme gelmiş ve bu uygulama 7
yıllık bir süre için kabul edilmiştir.
AB ülkelerinden gelen göçmenlerin İngiltere dışındaki çocukları için verilen çocuk yardımı
söz konusu ülkelerin yaşam maliyeti üzerinden hesaplanacak. Bu uygulama, ülkeye yeni
gelenler için hemen devreye sokulacak. Şu anda yardımdan faydalanmakta olanlar içinse
uygulama 2020’den itibaren geçerli olacak.
Egemenlik;
Kurulduğunda AB'nin temel hedefi, Avrupa halkları arasında "hiç olmadığı kadar yakın bir
birlik" oluşturmaktı. İngiltere ise eğer birlik daha fazla siyasi engtegrasyona yönelirse,
kendisine bunun dışında kalma izni verilmesini istiyor. Ulusal parlamentolara, AB yasalarının
uygulanmasının engellenmesi için daha fazla yetki verilmesinde ısrarlıydı.
AB ise farklı üyeleri için farklı entegrasyon düzeyleri olabileceğini ve diğer üyelerini zorla
bir yöne itemeyeceğini kabul etmiş durumda.
Pazarlıklarda "kırmızı kart" seçeneği de gündeme geldi ve kabul gördü. Buna göre AB üyesi
ülkelerin ulusal parlamentolarının yüzde 55'i, Avrupa Komisyonu'nun bir önerisini veto
edebilecek ya da hayata geçmesini engelleyebilecek. Ancak İngiltere'nin geçmişte birçok konuda AB içinde kendisine müttefikler bulmakta zorlandığı unutulmamalı.
Cameron, eğer Birleşik Krallık birlikte kalmaktan yana oy kullanırsa, ülkeye 'özel statü'
verecek olan bu anlaşmanın anında devreye gireceğini söyleyerek, basın açıklamasında
seçmenlere "Seçim sizin elinizde. Ancak benim tavsiyem açık. Ben, İngiltere'nin, yeniden
düzenlenmiş bir Avrupa Birliği'nde kalarak daha güvenli, daha güçlü ve daha zengin olacağına
inanıyorum" demiştir.
İçişleri Bakanı Theresa May ise AB'yle anlaşmanın mükemmel olmaktan uzak olduğunu
söyledi ancak "güvenlik, suç ve terörizme karşı koruma, Avrupa'yla ticaret ve dünya çapındaki
pazarlara erişim nedenleriyle" birlik içinde kalmanın ulusal çıkarlara uygun olduğunu
belirtmiştir.
Adalet Bakanı Michael Gove ise Başbakan'a karşı çıkmanın kariyerindeki en zor karar
olduğunu belirtti ancak "ülkenin AB dışında daha özgür, daha adil ve daha zengin olacağına
inandığını" belirtti.
AB ile varılan bu anlaşmanın AB’den ayrılma taraftarlarını tatmin etmediğini söylemek
mümkündür. AB'den ayrılmak için yürütülen kampanyanın lideri Matthew Elliott, anlaşmanın
ardından Şubat 2016’da Cameron'ın şimdi bir zafer kazandığını ilan edeceğini ancak bunun
tam olarak tam olarak içinin boş olduğunu ifade etmiştir.
Referandum ve Sonuçları;
AB referandumu, İngiltere tarihinde ulusal çapta düzenlenen üçüncü referandumdu. 23
Haziran 2016 tarihinde yapılan AB referandumunun bir benzeri 1975 yılında da yapılmıştır. O
dönemki adı Avrupa Topluluğu olan yapıda ‘kalalım mı ayrılalım mı’ şeklinde sorudan oluşan
referandumda, Birleşik Krallık seçmeninin %67’si toplulukta kalmaya evet, %33’ü ise hayır
cevabını vermiştir. 1975 yılında yapılan referandumun amacı, Birlik içerisinde Birleşik
Krallık’ın özellikle tarım alanında aldığı paydaki azlıktan dolayı olmuştu.
23 Haziran referandumunda katılım oranı yüzde 72,2 olarak açıklanmış,46,5 milyon kayıtlı
seçmenden 33 milyon 568 bin 184'ünün geçerli oy kullandığı duyurulmuş. Referandumdaki
oy pusulasında basitçe şu soru yer alıyordu: "Birleşik Krallık Avrupa Birliği üyesi olarak
kalmalı mı yoksa Avrupa Birliği'nden ayrılmalı mı?"
Bu kritik referandumda halk “AB’ye Hayır” dedi. Ülkenin kaderini belirleyen referandumda
“AB’ye Hayır” diyenler yüzde 51,9 olurken, “Evet” diyenler ise yüzde 48,1’de kaldı.
Referandumda İskoçya (Yüzde 62'ye yüzde 38) ve Kuzey İrlanda (Yüzde 55,8'e yüzde 44,2),
AB'de kalma yönünde oy verdi. "AB'de Kal" kampı, başkent Londra hariç İngiltere'nin büyük
bölümünde başarısız oldu. Galler'de de "AB'den Ayrıl" kampı kazandı. Galler seçmeninin
yüzde 52,5'i AB'den ayrılma yönünde oy verirken, yüzde 47,5'i "AB'de kalalım" dedi.
Cameron, Referandum sonrası “ülkeyi sonraki hedefine taşıyacak kaptan olarak kalmaya
çalışmayı doğru bulmuyorum. Bu, kolay aldığım bir karar değil. Bir istikrar döneminin,
sonrasında ise yeni bir liderliğin gerekli olduğunu düşünüyorum. Bugün kesin bir takvim
vermeye gerek yok ancak bence ekim ayındaki Muhafazakar Parti kongresinde yeni bir
başbakana sahip olmayı hedeflemeliyiz" demiştir.
Yine açıklamasında, "Bu karar hafife alınmamalıdır; Britanya halkının kararlarına saygı
göstermek gerekir" diyen Cameron, "Tüm çıkarların korunduğu bir çözümle ilerlenmelidir.
Şimdi AB ile görüşmeler yapmak için hazırlanmalıyız. Her zaman büyük kararlarla
yüzleşmek gerekiyor" ifadesini eklemiştir.
Brexit Kararının İngiltere’ye Etkileri;
Birleşik Krallık’ın AB’den ayrılması sonrasında üçüncü ülke haline gelecek olması; ticari
ilişkiler, vize gibi konularda her iki taraf arasında müzakereleri ortaya çıkaracaktır. Birleşik
Krallık’ın, AB ile arasında Türkiye gibi Gümrük Birliği mi, yoksa Norveç gibi serbest ticaret
anlaşması mı yapacağı konusu, yapılacak müzakerelerin ağır konuları arasında olacaktır. Bu
bağlamda, malların, hizmetlerin, kişilerin ve sermayenin serbest dolaşımının nasıl olacağı gibi
konular da çıkış antlaşması açısından önemli olacaktır.
İngiltere Merkez Bankası’nın (BOE) raporunda Brexit’in gerçekleşmesi durumunda finansal
stabilitenin yara alacağı ve dış ticaretin azalacağı ifade ediliyor. İngiltere’nin dış ticaretinin
yüzde 55’inin Avrupa Birliği ülkeleri ile yaptığı söylenen raporda, Brexit sonrası bu oranın
yüzde 90’lara varan oranda düşeceği ve buna bağlı olarak da önemli bir ticaret kaybı
oluşacağı belirtiliyor.28 Londra’nın küresel finans merkezi olması nedeniyle yatırımlar
konusunda yaşayacağı sıkıntılar ve bunun sonucu ortaya çıkabilecek ekonomik küçülme
durumu, Birleşik Krallık açısından önümüzdeki dönemde olumsuz sonuçlara sebep olabilir.
Ayrıca, Birleşik Krallık içerisinde olan İskoçya ve Kuzey İrlanda’nın referandumda ‘AB’de
kalalım’ oyu kullanmaları, bu iki ülkenin bağımsızlık yönünde adımlar atmaları Britanya’nın
bütünlüğü için büyük tehditlere işaret edebilir.
İskoçya’da İkinci bir Bağımsızlık Referandumu Talebi;
İskoçya Özerk Yönetimi Başbakanı Nicola Sturgeon, referandum sonrası ülkesinde yeni bir
referandum ihtimalinin gündeme gelebileceğini açıkladı. İskoçya'da 18 Eylül 2014’te yapılan
ilk bağımsızlık referandumunda İngiltere, kendilerinden ayrılmanın Avrupa Birliği'nden de
ayrılmak anlamına geldiği ve bu nedenle İskoçya'nın Birleşik Krallık'ta kalmasının kendileri
açısından daha iyi olduğunu vurgulayan bir politika izlemişti. Referandumda halk yüzde 55
oyla 'bağımsızlığa hayır' demişti. Bunun en büyük nedenlerinden biri olarak da AB’nin bir
parçası olarak kalma fikrinin olduğu kabul edilmişti. Ancak İngiltere'nin AB'den ayrılma
kararının ardından referandum talebi yeniden gündeme geldi.
İskoçya başbakanı Nicola Sturgeon yaptığı açıklamada, ikinci bir bağımsızlık
referandumunun masada olduğunu ve İskoçya’nın Avrupa Birliği’nde kalmak için gerekenleri
yapacağını açıkladı. İskoçya’nın bu sonuç üzerine İngiltere’den ayrılma referandumuna
gitmesi ve sonucunda bağımsızlıklarını kazanması, İngiltere ekonomisinden büyük bir parçayı
da beraberinde kopartacaktır.
Kuzey İrlanda;
Referandum sonrasında açıklama yapan İrlanda'daki milliyetçi hareket Sinn Fein birleşik bir
İrlanda için referandum çağrısında bulunmuş. Parti liderlerinden Declan Kearney de
referandum neticesinin Avrupa Birliği'nden ayrılacak bir Birleşik Krallığın Kuzey İrlanda'yı
temsil kabiliyetini yitireceğini belirterek yeni bir ayrılma kampanyasının işaretlerini vermişBölgede seçmenlerin %55,8’i AB'de kalalım', %44,2’sı ise 'ayrılalım' demişti.
Kuzey İrlanda'da 'AB’ye hayır' kampanyasına katılanlar yalnızca milliyetçiler değildi;
İngiltere'yle birlik yanlısı olan Demokrat Birlik Partisi DUP de çoğunlukla ayrılma taraftarı
kampanya yürütmüş.
DUP'den Edwin Poots, sonuçları "Birleşik Krallık'ın egemenliğine yeniden kavuşması ve
demokrasi için bir fırsat" diye nitelemiş.
DUP ve diğer birlikçiler, İrlanda adasında referanduma gidilmesi fikrine ise sıcak bakmıyor,
gereken koşulların oluşmadığını savunuyordu.
İngiltere ekonomisinin gidişatı, AB ile yapılacak pazarlıklar ve belki de İngiltere'nin özel bir
ilişkiye sahip olduğu İrlanda ile ayrıca yapacağı anlaşmalar, nihai kararda rol oynayacak.
Örneğin Sinn Fein'den Declan Kearney, İrlanda adasının güneyi ile kuzeyi arasındaki
ticaretin kesintiye uğramasının, bu sektörde çalışan 200 bin kişinin istihdamını tehlikeye atacağını söyledi.
Bir diğer faktör de AB referandumunda "AB'ye evet" kampını açıkça destekleyen, adanın
güneyindeki İrlanda Cumhuriyeti'nin tutumu. Onların da haftada 1 milyar Euro değerinde
olduğu tahmin edilen ikili ticaret ilişkilerini ve zayıflayan sterlinin ekonomilerine etkisini
dikkatle inceleyecek; birlik oylaması konusunda bir tavır almaları gerekecek. Çünkü bir
oylama yapılırsa, sınırın iki yanında da yapılması gerekiyor.
Referandum Sonucunun Piyasalara Etkisi Nasıl Oldu?
24 Haziran sabahı açıklanan sonuçlarla beraber, küresel piyasalarda büyük şok dalgaları
yaşandı. Sterlin dolar karşısında 1985’den bu yana en düşük seviyesine geriledi ve başta
Londra Borsası olmak üzere Avrupada ki bütün borsalar güne çok büyük kayıplarla başladı.
İngiltere’de özellikle en çok kayıp yaşayan sektör bankalar oldu. Brexit kararının sektör
bazında milyarlarca dolar kayıplara yol açtığı
Dünya çapında önemli bir finans kurumu olan Lloyds Bankacılık Grubu 2017 sonuna kadar
200 şubesini kapatıp, 3000 kişiyi işten çıkaracağını açıkladı.
Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve İngiltere Merkez Bankası (BOE) piyasaları rahatlatmak ve
güven tesis etmek için ilave likidite önlemlerinin gündemde olduğuna yönelik açıklamalar
yaptılar. BOE 2008 küresel krizinin doğurduğu resesyondan çıkmak için Mart 2009’da %0,5’e
düşürdüğü ve o tarihten bu yana değiştirmediği faiz oranını Brexit kararının ardından %0,25’e
indirdi. Banka buna ilaveten devlet tahvili alımlarının miktarını 375 milyar sterlinden 435
milyar sterline çıkardı. Bu genişleyici para politikaları da sterlindeki değer kayıplarına katkı
yaptı. Sterlindeki değer kayıplarının bir kısmı kısa sürede geri alınmakla birlikte, 23
Hazirandaki değerine dönmesinin zaman alacağı belirtilmektedir.
İngiltere’de Yaşayan AB Vatandaşlarının Durumu;
İngiltere’de yaşayan 3,3 milyon AB vatandaşına ne olacak açıkça bilinmiyor. Ayrılma yanlısı
Nigel Farage dahi Brexit sonrası İngiltere’de bulunan ve çalışan AB vatandaşları için hiçbir
şeyin değişmemesi gerektiğini söyledi. İngiltere’de 5 yıldan fazla kalmış olanlar ise kalıcı
oturma izni için yetkililere başvurabilirler. Kampanyanın son haftasından Johnson son 12
yılda yasal olmayan yollarla İngiltere’ye gelen göçmenlere de af çıkarılacağı sözünü verdi.31
Olası bir sınır dışı kararının ülke ekonomisine oldukça olumsuz bir etki yapması oldukça
muhtemel. Örneğin İngiltere'deki her 100 akademisyenden 15'i yabancı uyruklu. Bu kişilerin
ülkeyi terk etmesi ülkedeki üniversite eğitimindeki kaliteye kısa ve uzun vadede ciddi bir
düşüşe neden olabilir.
İngiltere'nin AB'den çıkması, AB ülkelerinde yaşayan 1,3 milyon insanı da olumsuz
etkileyecek. Artık birliğin bir parçası olmayan İngilizler AB üyesi ülkelerde yaşamaya devam
etmek için daha fazla standardı yerine getirmek zorunda kalacak.
Brexit Kararı Avrupa Birliğini Nasıl Etkiler?
AB için İngiltere’nin ekonomik açıdan anlamı büyüktür. Brexit gerçekleşirse AB’nin dünya
nüfusundaki payı % 7’den % 6,1‘e, global hasıla içindeki payı % 17’den % 14,6’ya düşecek.33
Avrupa’daki en büyük finans merkezi olan Londra’nın ve birliğin en büyük üçüncü
ekonomisinin artık birlik dışında kalması Avrupa Birliği’nin ekonomik açıdan çok büyük yara
almasına ve birlik ekonomisine güvensizliklerin oluşmasına neden olacaktır.
İngiltere siyasi açıdan da AB için çok önemli bir ülke. İngiltere’nin Birlikten ayrılması
AB’nin uluslararası alanda belki de en etkin aktörünü kaybetmesi demek. İngiltere, BM
Güvenlik Konseyi daimi üyesi, G7’nin ve G20’nin de üyesidir. IMF ve Dünya Bankası’nda
önemli pozisyonlara sahip (oy hakkında % 4,11 ve 24 yönetici direktörden birisi) ve ayrıca
Finansal İstikrar Kurulu üyesi (6 AB üyesinden biri).
Avrupa entegrasyonu açısından bir gerileme anlamı taşıyan Brexit, diğer üye devletlerdeki
Birlik karşıtlarına güç vermiş ve kendi ülkelerinde Brexit tarzı referandumlar yapma yolunda
adımlar atmalarına neden olacaktır. Bu durumun somut göstergeleri olarak; Fransa’da Le
Pen’in Frexit yapılması çağrısı, Hollanda’da Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders’in AB
referandumu yapılması gerektiğini açıklaması ve İtalya’da ise ‘5 Yıldız Partisi’nin AB’den
çıkma açıklamaları görülebilir.
ABD ile AB arasında müzakereleri sürmekte olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı
(TTIP) İngiltere’nin AB’den ayrılması halinde önemli bir darbe alabilir. Bilindiği üzere
İngiltere, bu anlaşmanın bir an önce sonuçlandırılması için en büyük gayreti gösteren üyeülkeler arasında yer alıyor. Dolayısıyla İngiltere’nin AB’den ayrılmasının, müzakerelerin
dinamizmini düşürmesi ihtimali öne çıkarken; Birlik, önemli bir üyesini kaybetmenin yarattığı
olumsuzluklarla uğraşırken zaten Almanya ve Fransa’nın çok da hevesli olmadığı TTIP’yi
öncelikli bir konu olarak görmekten vazgeçebilir.
İngiltere’nin AB’den Ayrılmasının Türkiye’ye Etkileri Nasıl Olur?
Sonucu sadece İngiltere’yi değil Avrupa Birliği’nin tamamını etkileyecek olan referandumun
ana tartışma konularından birini Türkiye’nin olası üyeliği oluşturmuştu.
Türkiye’nin referandum sonucu olarak öncelikli tercihi İngiltere’nin AB’de kalmasından
yanaydı. Bunun nedeni olarak ise “İngiltere’nin, referandum kampanyası başlayana kadar
Türkiye’nin yanında yer alan bir yaklaşım sergilemesi, Cameron’un desteği gösterilebilirdi.
İngiltere’nin AB içindeki ağırlığı Fransa ve Almanya gibi ülkeler karşısında Türkiye için
denge unsuru niteliğindeydi. Ancak İngiltere’nin çıkışı ile Türkiye, AB içindeki en büyük
destekçisini kaybedecek.
Referandum sonrası Siyasi olarak en net değişim göçmen ve mülteci politikalarında olacaktır.
Brexit tartışmasının tam merkezinde bu konu vardı. Bu kararı yaşadıkları ekonomik
zorlukların nedenini hükümetin göçmenlik politikası olarak görenler verdiler. Bu nedenle
oylamayı kazananlar Britanya hükümetine göçmenlik politikalarını sıkılaştırma konusunda
baskı yapacaktır ve bu etki sadece Britanya ile sınırlı kalmayacaktır. AB karşıtı duyguları
perçinleyen göçmenlik konusu Almanya, Fransa ve Hollanda başta olmak üzere birçok
Avrupa başkentinin de politikalarını tekrar gözden geçirmeye itecektir. Bu Türkiye için de en
fazla risk teşkil eden Suriye’den gelen 2,5 milyon göçmen konusunda elini taşın altına
koymayan Avrupa kesin olarak Türkiye’yi yalnız bırakacak gibi.
Türkiye’yi göçmen politikalarının yanında en çok etkileyecek bir diğer durum küresel
ekonominin rotası. Bu sonuç Türkiye’yi hem kısa hem de uzun vadede daha da karanlık bir
senaryoyla karşı karşıya bırakıyor. Kısa vadede yaşanacak finansal şokun nasıl bir baskı
unsuru olacağını kestirmek çok zor.
İngiltere’nin AB’den Ayrılma Süreci Nasıl İşleyecek?
AB ile Birleşik Krallık arasında yaşanacak süreç, AB tarihinde bir ilk olacaktır. Fransa ve
Hollanda’nın itirazları üzerine AB Anayasası’nda değişiklikler öngören ve esasında AB Temel
Anlaşması olan Ekim 2007’deki Lizbon’da yapılan zirvede imzalanan, 2009 yılında yürürlüğe
giren Lizbon Antlaşması’nın 50.maddesinde ilk defa bir üye devlete AB’den çıkma hakkı
verilmiştir ve bu madde nedeniyle üye bir ülkenin AB’den çıkması sürecinin belli
prosedürlerin yerine getirilmesi bakımından zamana yayılması öngörülüyor.
Birleşik Krallık'ın AB'den resmen ayrılmasının 2 ila 10 yıl sürmesi beklenirken, bu süre
içerisinde de İngiltere AB kurallarına tabi olmaya devam edecek. Referandum sonucunun
yasal olarak İngiliz hükümeti açısından bağlayıcılığı bulunmuyor.
Ayrılma kararının Lizbon Antlaşması’nın 50’nci maddesine bağlı olarak AB Konseyi’ne
bildirilmesi gerekiyor. Süreç bu bildirim yapıldığında başlayacak ve taraflar ayrılığı müzakere
edip bir anlaşma sağlayacak. Bu anlaşma sağlandığı andan itibaren ya da bildirimden sonra en
geç iki yıl içinde AB anlaşmaları İngiltere için uygulanır olmaktan çıkacak. Bu süreyi uzatma
imkânı, AB ve İngiltere’nin oybirliğiyle mümkün olabilecek.36
Lizbon Antlaşmasının 50. maddesi :
1-Her üye devlet, kendi anayasal kurallarına uygun olarak Birlik’ten ayrılmaya karar verebilir.
2-Ayrılma kararı alan üye devlet, niyetini Avrupa Birliği Zirvesi’ne bildirir. Birlik, söz konusu
devletle, Avrupa Birliği Zirvesi tarafından belirlenen yönlendirici ilkeler ışığında, bu devletin
Birlik ile gelecekteki ilişkisinin çerçevesini dikkate alarak, çekilmeye ilişkin kuralları
belirleyen bir anlaşmayı müzakere eder ve akdeder. Bu anlaşma, Avrupa Birliği’nin İşleyişi
Hakkında Antlaşma’nın 218. maddesinin 3. paragrafına uygun olarak müzakere edilir.
Anlaşma, Birlik adına, Avrupa Parlamentosu’nun muvafakatini aldıktan sonra, nitelikli
çoğunlukla hareket eden Konsey tarafından akdedilir.
3-Antlaşmaların ilgili üye devlete uygulanması, çekilme anlaşmasının yürürlüğe girdiği
tarihte, bunun gerçekleşmemesi halinde, Avrupa Birliği Zirvesi oybirliğiyle ve ilgili üye
devletle mutabık kalarak süreyi uzatmadığı takdirde, 2. paragrafta belirtilen bildirimden iki yıl
sonra sona erer.
4- 2 ve 3. paragrafların amaçları doğrultusunda, çekilen üye devletin Avrupa Birliği
Zirvesi’ndeki veya Konsey’deki temsilcisi, Avrupa Birliği Zirvesi veya Konsey’de kendisini
ilgilendiren görüşmelere ve kararlara katılamaz.
5-Birlikten çekilen bir devlet Birliğe yeniden katılmak isterse, talebi 49. maddede belirtilen
usule tabi olur".
David Cameron, 13 Temmuz’da Kraliçe'ye istifasını sunarak Başbakanlık görevinden ayrıldı,
Kraliçe'nin görevlendirmesiyle yeni Başbakan Theresa May görevine başladı. 59 yaşındaki
May, Thatcher'dan sonra ülkenin 2. kadın başbakanı oldu.
Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude
Juncker, İngiltere’nin yeni Başbakanı Theresa May’e tebrik mesajı göndermiş, Tusk'un
mektubunda, "AB Konseyi adına, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı
Başbakanlığı görevinizi tebrik ediyorum. Sizi, AB Konseyi’nde karşılamayı ve verimli
çalışma ilişkimizi sabırsızlıkla bekliyorum" ifadeleri yer almış.
Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson'ın da Dışişleri Bakanlığı'na atandığı
açıklanmıştı. Johnson, İngiltere'nin AB'den ayırılması yönünde yürütülen kampanyanın önde
gelen isimlerindendi.
Theresa May Brexit referandumunda tercihini AB'de kalmaktan yana yapanlardandı. Ancak
oylama sonucuna saygılı. Brexit kararının verildiğini, ikinci bir oylamaya gidilmeyeceğini
belirtiyor. Referandumun ardından yaptığı açıklamada, hükümetin hazır olmaması nedeniyle
başvurunun 2017’den önce yapılamayacağı yönünde açıklama yapmıştı. Lizbon
Anlaşması'nın 50. maddesi şimdiye kadar hiç işletilmediği için bu madde çerçevesinde
yürütülecek olan ayrılma işlemlerinin nasıl bir süreç olacağı tam olarak bilinememektedir.
Bilinen şu ki, İngiltere’nin çıkış şartlarının bütün AB üyesi ülkelerin parlamentolarında kabul
edilmesi gerekmektedir.
Referandum sonucunun ardından ülkeyi ve partiyi birleştirmenin önemini vurgulayan
Theresa May, "Referandum, AB'den ayrılık kararının yanı sıra ciddi değişiklik kararı
anlamına da geliyor. Brexit, 'Brexit' demektir. AB'de kalma yönünde ya da ikinci bir
referandum için herhangi bir girişim olmayacaktır. Birliğe arka kapısından tekrar üye olma
girişimimiz olmayacak. Ülke, AB'den ayrılma kararı vermiştir. Bunun olmasını sağlayacağım"
demiştir.
İngiltere’de Muhafazakârların bir araya geldiği Birmingham’daki parti konferansında,
İngiltere Başbakanı Theresa May, ülkesinin Avrupa Birliği'nden resmen ayrılık (Brexit)
sürecini başlatacak Lizbon Anlaşması'nın 50'nci maddesinin gelecek yıl Mart ayı sonuna
kadar devreye sokulacağını açıklamıştır.
İngiliz gazetelerinde Avrupa Birliği'nden çıkış süreci (Brexit) tartışmaları öne çıkan konu
olmaya devam ediyor. Times, İngiliz hükümetinin 2 yıl olarak öngördüğü müzakere sürecinin
AB tarafından 18 aya indirildiğini, kalan 6 ayın AB üyesi ülkelerin parlamentolarının
İngiltere'nin çıkış anlaşmasını incelemesi için harcanacağını aktarıyor. Dialy Telegraph ise
Başbakan May'in bu süre sınırlamasına karşı çıktığını belirtiyor.
İngiltere'de hükümetin parlamento onayı olmadan AB'den ayrılma müzakerelerine başlama
yetkisi olup olmadığına karar verileceği Yüksek Mahkeme duruşması ise devam ediyor.
KAYNAKÇA
1. Akşemsettinoğlu, Gökhan (2011), Avrupa Bütünleşme Projesinin ve Genişleme
Sürecinin Değişen Dinamikleri, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi, Cilt:10, No:1, s.1-18
2. Aktay, Yasin (2016), Britanya’daki Referandum ve AB’nin Geleceği, Yeni Şafak, 25
Haziran 2016
3. Ataç, Emre , İKV’den Analiz: Brexit Tartışmaları ve AB’nin Geleceği,
http://www.ikv.org.tr/ikv.asp?id=1469 Erişim Tarihi; 11.10.2016
4. Ateşoğlu, Nurşin (2016), Brexit: Avrupa’ya Veziri Kaybettirmek, Yeni Şafak, 9 Haziran
2016
5. Atılal Baki Mehmet-Erçevik Başak (14 Haziran 2016), Brexit’e Dair Herşey, Turkish
Yatırım
http://www.turkborsa.net/belgeler/raporlar/brexitedairhersey.pdf Erişim
Tarihi;11.10.2016
6. Çakır, Serkan (12 Nisan 2016), İngiltere’nin AB Referandumu: Tartışmalar, Analizler,
Tahminler,
http://politikaakademisi.org/2016/04/12/ingilterenin-ab-referandumu-
tartismalar-analizler-ve-tahminler/ Erişim Tarihi; 13.10.2016
7. Çalışkan, Özgür (2011), Lizbon Antlaşması Sonrası Avrupa Birliği’nin Yeni Kurumsal
Yapısı, Sunum Metni, Ankara Üniversitesi, 21 Ocak 2011
8. Dağcı, Kenan ((2005), Avrupa Birliği ve Kapitalizm; Almanya, İngiltere, Türkiye
Perspektifleri, İstanbul; Tasam Yayınları
9. Delice, Güven (7 Eylül 2016), Brexit: İngiltere Avrupa Birliği’nden Ayrılıyor, Ankara
Siyasal ve Ekonomik Araştırmalar Merkezi
10. Erem, Onur (18 Haziran 2016), Brexit’e Giden Yol,
http://www.adaletbiz.com/gundemb/brexite-giden-yol-h76368.html Erişim Tarihi;12.10.2016
11. Esen, Engin (2016), İngiltere’nin Brexit Bilmecesi, Sözcü. 21 Mayıs 2016
12. Kasapoğlu, Çağıl (17 Haziran 2016), İngiltere’nin AB Referandumu ve Türkiye Tartışmaları
http://www.bbc.com/turkce/haberler/2016/06/160616_ab_referandum_turkiye Erişim Tarihi; 11.10.2016
13. Kerr, Gordon (Mart 2011), Avrupa’nın Kısa Tarihi, İstanbul; Kalkedon Yayınları, s.140-145
14. Kılıç, Muharrem (2016), Brexit:Avrupa Birliği’nde Değer Çözülmesi, Türkiye Gazetesi, 30 Haziran 2016
15. Paul Hosford, “Nothern Ireland Voted to Remain in the EU”, TheJournal.ie, 24 June
2016
http://www.thejournal.ie/sinn-fein-brexit-irish-unity-2842816-Jun2016/ Erişim
Tarihi;07.12.2016
16. Smith, Nitch Matthew (2016) “One of Britain’s biggest companies is warning its
employees against a Brexit”, Business Insider UK, 13 June 2016
17. Soyupek, Yusuf (1 Nisan 2016), Brexit: Avrupa’da Bütünleşme veya Ayrışmanın
Dönüm Noktası mı?
http://globalpse.org/brexit-avrupada-butunlesme-veya-ayrismanin-
donum-noktasi-mi/ Erişim Tarihi; 15.10.2016