her akıllı, bâliğ (ergen) olan kimse, ehl-i sünnet itikâdı üzere îmânın şartlarını bilip îmân ettikten sonra beş vakit namazı peygamberimizden (s.a.v.) bildirildiği üzere kılmalıdır. beş vakit namazı, peygamberimiz muhammed mustafa (s.a.v.) hicretten evvel mekke-i mükerreme’de isrâ ve mi’râc ettikleri gecenin ertesi ashâbına tebliğ buyurdular.
namaz kur’ân-ı kerîm’de nice yerde “salât” kelimesi ile emredilmiştir. beş vakit edâ ettiğimiz namazın malum rükünler ve hususî fiilleri; peygamber efendimiz’in (s.a.v.) beyânları ve bizzât işlemeleri ile bilinmiştir.
namaz, bütün farz amellerin aslı, dînin direği ve bütün ibâdetleri içine alan bir farzdır. şöyle ki;
- namazda tahâret ve setr-i avret şart olduğundan insâniyet ve mele-i a‘lâya (mukarreb meleklere) yakınlık vardır.
- namazda örtünmek için giyilen elbiseye malı harcamak îcâb ettiğinden mâlî ibâdet olan zekât vardır.
- ka’beye dönmek îcâb ettiğinden hac vardır.
- ibâdetten başka hiçbir fiil işlenmediğinden, i’tikâf vardır.
- niyet şart olduğundan ihlâs vardır.
- iftitâh tekbiri; (allâhü ekber) ile yemek, içmek gibi mübahlar terk edildiğinden oruç vardır.
- âdâbı üzere kıyam rükû ve secde etmek ve dâimâ huşûlu olmak itibariyle bütün bedenî ibâdetler vardır.
- şeytanın vesveselerini uzaklaştırmaya çalışmak itibarıyla cihâd vardır.
- cenâb-ı hakk’a münâcât itibârıyla ibadetlerin gâyesi olan ma’rifet vardır.
- bedenî ibadetlerin en üstünü olan kur’ân-ı kerîm okumak vardır.
- îmânın aslı olan kelime-i şehadetin okunması vardır.
her rükünden bir diğerine intikal ederken alınan tekbir ile allâhü teâlâ’nın hakkının yapılan ibâdetle ödenemeyeceği itirâf edilmiş olur. bunda meleklere ve onların “mâ-abednâke hakka ibâdetike” (sana hakkı ile ibâdet edemedik) sözlerine benzerlik vardır.
(ş. dürri yekta)