bugün
yenile

    kainatın muhammed peygamberin yüzü gözü hürmetine yaratılması

    17
    +
    -entiri.verilen_downvote
    selam ben geldim. bilgisayarın başına oturmaya fırsat bulur bulmaz bu başlığa yazmak istiyordum. öncelikle (#1267023) numaralı entry ile buna fırsat verdiği için yazar arkadaşa teşekkür ediyorum. şimdiye kadar din adına yazdığım yazılarda zaten içeriklerim ile hadislerin din adına bir otoritesinin olmadığını ve kimi hadislerle açıkça ters düştüğümü belli ediyordum ama hiç bir zaman bir hadis için neden uydurma olduğunu düşündüğümü açıklamadım sanırım. bu entryde 2 hadis rivayetlerini neden kabul etmediğimi anlatmaya çalışacağım. ama önce şunu söylemek gerek hadis rivayetlerine iman eden müslümanları az çok anlayabiliyorum ama islam dinine inanmayıp hadisler üzerinden eleştiriler getirenleri anlamak mümkün değil. zaten mantık ilkesi ve çelişmezlik kanunlarıyla hadis literatürünün dünyasında uydurmaların olduğu 1500 km öteden anlaşılabiliyor. hele hz. muhammed'in peygamber olmadığını düşünen için bu olay çok daha kolay. çünkü o tarihi kayıt olarak geçen ama aslında olaylardan 200-250 yıl sonra dedikoduların derlemesiyle oluşan o kaynaklarda peygamberin parmakları arasından su akıtabildiği, ayı ikiye yardığı gibi hadisler de var. kimi müslümanlar bu rivayetlere de inandığı için içeriğindeki uygunsuz hadisler onların zorlarına gitmiyor zaten peygamber olduğunu ve doğa üstü güçlerinin olduğuna iman ediyorlar geri kalan onlar için mesele değil. ama onun dışında non-teistler ne yapıyor? bu bahsettiğim hadislere de inanıyorlar mı? inanıyorlarsa zaten müslüman olmaları gerek yok inanmıyorlarsa -ki inanmıyorlar- hadis rivayetlerinden neyi neye göre seçiyorlar? bu açıdan maalesef tutarsız ve metotsuz davranıyorlar. işlerine gelen hadisleri doğru kabul edip işlerine gelmeyen rivayetleri saçmalık diye görmeleri onları tutarsız yapar. islam tarihi kaynaklarının tarih bilimi açısından hiç bir geçerliliği ya da nesnelliği yoktur. sırf bu nedenle kimi non-teistler muhammed diye birinin tarihte yaşamamış olduğunu bile düşünürler. mesela bu iddia, hadisleri keyfe göre ciddiye alan non-teistlerden daha tutarlı bir iddia. çünkü tarih yazıcılığı kültürü hiç ama hiç oluşmamış olduğunu anlayabiliyoruz. bu talkan ve curcan katliamı için de aynı şey söylenir hemen örnek vereyim. mesela peygamberle arasında 250 yıl olan bir hadis toplayıcısı ravi olarak naklettiği kişiden hadisi kitabına alırken zincirini de ekliyor. bahsedilen hadisi aldığı kişi peygambere kadar bir isim zinciri oluşturuyor. ben a kişisinden duydum, o da b'den duymuş, ona da c kişisi söylemiş, o da sahabe olan d kişisinden işitmiş, o kişiye de peygamber söylemiş. adamın kayda aldırdığı bu hadisi ve zinciri teyit ettirmeye kalksan muhtemelen bahsi geçen şahısların büyük kısmı zaten ölmüş oluyorlar. bu nedenle hadis uydurup bunu kayda aldırabilmek çok daha kolay hale gelebiliyor. zincir halkasının her hangi bir yerinde kötü niyetli bir kişi olsa ve olmayan şeyi olmuş gibi 200 kişiye anlatsa örneğin ebu hureyre kaynaklı onlarca farklı zincir oluşturan aynı hadis bulunabilir. eğer bu ana kaynakta bir uydurma varsa bu hadis sanki çok fazla kişiden nakledilmiş gibi olabilir. o dönemde yaşayan biri olsam ve ölmüş olan şahıslardan geriye doğru nakledilmiş zincir oluşturup bunu duydum hadismiş diye kayda aldırabilirim. neyse bu hadis meselesi çok fazla uzun ve hali hazırda 24 sayfa yazmış olduğum hadis eleştirisi de var. oraya girmek istemiyorum şimdi. ama rivayet kültürünün nasıl işlediğini anlamız lazım. birebir tarih yazıcılığının olmadığını ve sözlü aktarımın, abartının, dedikodunun ve uydurmaların olduğunu anlamamız lazım. bu nedenle bir metot koymak zorundayız. non-teistler için kuran'ın ve hadislerin aktarımı arasında da çok büyük farklar olmayabilir bunu anlayabilirim ama bir din eleştirisi yaparken de en azından kuran üzerinden bir eleştirinin yapılması makul olandır bana kalırsa. sonuçta onlara göre hadisler de kuran da tamamen değiştirilmiş, çarpıtılmış olabilir bu düşünceyi anlayabilirim. ama din eleştirisi için en azından kuran üzerinden yürümek gerekir. yani ben olsam öyle yapardım. başlıkta bahsedilen hadisin orijinali şu: "levlâke levlâke lema halaktül-eflâk = sen olmasaydın, sen olmasaydın, ben âlemi yaratmazdım." şimdi bu hadisin uydurma olduğunu hatta mantıksız olduğunu düşünmek için çok zorlanmamız gerekirdi. hatta ilginç bir şey daha var ki, sahih denilen en güvenilir kaynak olarak gösterilen kütübü sitte'nin 6 kitabında da bu hadisi almamış kimse. düşünün o 6 kitap bile çatır çatır tartışılır ve şaibeli aktarımların bol olduğu ama en güvenilir denilen kaynaklar. nispeten erken dönem eserleri olarak ele alınabilir. ancak o kaynaklarda bu hadis yok. peki neden halk arasında bu kadar yaygınlaşmış bir hadis olmuş ki bu kutsi hadis? çünkü maalesef; müslüman camia tarafından çok ama çok fazla hürmet görülen, asırlarının alimi, mücedditi görülen, müçtehit şahsiyetlerden imam rabbani ve said nursi bu kutsi hadise eserlerinde yer vermişlerdir. imam rabbani ve said nursi bu hadisi ciddiye almış ve değer vermişse bize ne söylemek düşer kafasıyla, neredeyse tüm müslüman camiada kabul görmüş bu kutsi hadis. işte hadis nasıl uydurulur, doğru dürüst bir kaynak olmadan halk arasında nasıl yaygınlaştırılır sorusunun en kanlı canlı örneği. "etiket" o diyorsa doğrudur. neden? çünkü onlar allah ile görüşüyorlar. çünkü onlar mana aleminde peygambere sorup birinci ağızdan teyit ettiriyorlar. işte o yüzden raviymiş, senetmiş yeri gelince onlara bile gerek yok. ne kaynağı? onlar ilk elden alıyorlar bu bilgileri. hatta aynı mantık hadisler için de yapılıyor. "şu ayetlere rağmen peygamber kafasına göre nasıl haram koyabilir, din allah ve peygamberin ortak ürünü mü?" diye sormayı denesenize bir de. aaa olur mu canım öyle şey? hadisler de vahiydir. -yersen! neyse konuyu dağıtmayalım. şimdi bu kutsi hadisin uydurma olduğu ve hatta peygamberler arasında bir yarıştırma hasebiyle ortaya çıktığı o kadar belli ki ve hristiyan inancına bir öykünmenin olduğu o kadar belli ki ne yazacağımı bilemedim. bak bunu bir hristiyan isa için söylese ağzımı açmazdım ha. ne yani tanrı sırf bir kişi için mi yarattı bunları deyip tanrıcılık oynamazdım. daha önceki yazılarımda da yazmıştım sanırım. tanrıyı icraatlerinden eleştirirken keyfe göre bir tanrı tanımı uydurmak acizlikten başka bir şey değil. eğer tanrı hristiyanların inandığı gibiyse pekala bunu yapmış olabilir, ne diyebilirsin ki? ama kuran'ın anlattığı ilah öyle değil kardeşim geçiniz. yan komşun bize gönderilen elçi tanrının bizzat oğluydu dediğinde bizim peygamberimiz sadece bir insandı demeye dilleri varmıyor sanırım. bu kutsi hadisin doğuşu böyledir. ben bir hadisle karşılaştığımda hemen aklımdan geçen şeyler şöyledir. kuran'a tabii olan, onu uygulaması zorunlu olan, ilk müslüman olan, halk tarafından da ona uymak zorunda olduğu bilinen ve kendisine elçi diyen kişi bu hadisi söyleyebilir mi? kuran'a uygun mudur? eğer kuran'a uygun değilse neden uydurulmuştur? bak bu sorular kuran uydurulmuş olsa bile hadisleri tenkit etme açısından uygun ve en gerçekçi metotdur. kuran'ı hz. muhammed uydurmuş olsa bile o halde namaz kıl ayetini yazdırıp sonra da peygamberlere farz değil bunlar diyemez. kendisiyle çelişmesi binbir zorluk ile bir din icat eden bir kişi için yapacağı en son şey olurdu. hatta uyduran kişi olarak çok daha fazla diken üstünde olup daha çok dikkat eder. olabilecek en mantıklı tenkit metodu budur. bu levlake hadisinin de neden uydurulmuş olduğunu anlamak çok zor değil: peygamberleri yarıştırmak. bak bunun bir üst modeli de devam ediyor hala. o yüzden bu tür şeylerin çıkmasını normal karşılıyorum. insan algısında bu tip bir çarpıklık var. günümüzde hala şeyhi için, kainat onun yüzü suyu hürmetine dönüyor denilebiliyor. ya da allah dünya'nın işlerini bu şeyhe bıraktı ya da hizmet okullarına bıraktı denilebiliyor. insan var olduğu günden bu yana şu söz geçerliliğini koruyor paşam ister inan ister inanma insan psikolojisi bunu yapıyor yanlış olmaktan korkup bu şekilde bir psikoloji oluşabiliyor: "şeyh uçmaz, mürit uçurur." durum son derece açık; peygamberin yalancı olması ihtimalinin baskıladığı psikoloji onun parmaklarından su çıkardığına inandırıyor. cehenneme atılacağının korkusu isa'nın çarmıh ile hristiyanların günahlarının kefaretini ödediğini düşündürebiliyor. ya da ahirette bir torpil kurumu ile eteğe yapışıp, cübbeye girip kurtulabileceği ihtimaline inandırabiliyor. ya da zimbabwe'ye öğretmen olarak atanmanın doğurduğu kullanılmışlık hissi, bu atamanın allah tarafından yapıldığına inandırabiliyor. yürümekte, konuşmakta dahi zorlanan birisinin cemaati için her ay bağış yaparak kurtulacağını düşünmek için dünya'nın onun yüzü suyu hürmetine döndüğüne inanabiliyorsun. insan psikolojisi bu tür durumlarda olmadık şeyler ortaya atabiliyor. isa tanrının oğluysa, bizim de velilerimiz allah'ın çocuklarıdır! ayrıca havarilerin mektuplarında birebir levlake hadisi ile örtüşen durumlar da vardır. dünya'nın yaratılma sebebi de isa'nın ruhudur, ayakta durmasının sebebi de odur. hani şu halk tarafından çarmıha gerilmeye çalışılan isa. bu kutsi hadis açıkça hristiyanlaşan onlara öykünen islam portresini gözler önüne seriyor. şimdi allah bu kainatı neden yarattı? onu geçelim insanı neden yarattı? kuranda insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım ifadesi geçer. ama bunun nihai amaç olduğunu düşünmüyorum. tabiki insanların ilk önceliği allah'a kul olabilmektir. ama orada evrenin yaratılma amacından ziyade insanın asıl görevine bir vurgu var. çünkü allah'ın kulluğa ihtiyacı yok ama ben bu kulluk etsinler ayetini hud suresi 1-2 ayetleri ile anlayabiliyorum. lütfen açın ve okuyun. kuran'ın açık ve anlaşılır olmasının sebebinin başkasına kulluk etmemiz için olduğu geçer o ayetlerde. yani allah insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım diyerek başkasına kulluk etmeyin demek için altını çiziyor. şu bir gerçek ki insan inanan ve rabler edinen bir varlık. eğer allah olmasa başka başka şeyleri rabler edinebiliyoruz. hüküm koyucu olarak otorite kabul edebiliyoruz. bu kaçınılmaz son ama allah hayır başkalarına değil bana kulluk edin diye varsınız diyerek tevhidi vurguluyor. peki neden varız? tam olarak bir cevap bulamadım bu soruya. peygamberimiz olduğu için olmadık ondan eminim ki oraya da geleceğim birazdan ama insan durduk yere dünyada neden var oldu emin değilim. bireysel olarak insanın amacının ne olduğunu bildiğime inanıyorum ama nihai ilk sebep nedir bilmiyorum. ki allah'ın adem'i yaratacağından haberdar olan melekler de böylesi vahşi bir ırk için bunun asıl sebebini anlayamayıp soruyorlar. hani rabbin, meleklere: "muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim" demişti. onlar da: "biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin?" dediler. (allah:) "şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim" dedi.(bakara/30) ben sizin bilmediklerinizi bilirim! tam olarak her şeyi açıklamıyor gibi allah. en azından ben şimdilik böyle düşünüyorum. bunun insanların anlayabileceği ölçüde bir şey olmadığı ihtimali aklıma geliyor. peki peygamberimiz olduğu için yaratılmış olabilir mi tüm bu kainat? dedim ya bu hz. muhammed'i tanrılaştırmak, onu kusursuz ilan etmek için yürütülen ve belki de iyi niyetli bir düşünce yapısı. bir de diğer peygamberlerden üstün görme dürtüsü de var. halbuki allah ne dedirtiyor elçisine bir bakalım; de ki: "ben elçilerden bir türedi(ilk) değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilemiyorum. ben, yalnızca bana vahyedilmekte olana uyuyorum ve ben, apaçık bir uyarıcıdan başkası değilim." (ahkaf/9) peygamberlerden bir türedi tek emsal değilim. daha öncekiler ne dediyse, onlar neyse ben de o'yum! bu kadar basit aslında. sadece bir insan, sadece bir uyarıcı ve vahyodulana uyan bir kul. bu noktada onun sayesinde yaratılmış falan değiliz. ama bitmedi daha. şimdi peygamberleri birbirinden ayırmak bir yana dursun bu rivayetlerde hz. muhammed bir yana tüm peygamberler ve tüm insanlar bir yana gibi bir durum var. halbuki allah'ın müminler için istediği şey bu değil ve gayet net; peygamber ve onunla birlikte olan müminler, rabbi tarafından ona indirilene inandılar. hepsi allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandılar. o'nun peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmıyoruz ve “işittik ve itaat ettik. bizi bağışla ey rabbimiz, zira bütün yolculukların varış yeri sensin” derler.(bakara/285) allah müminlerin elçiler arasında ayırım yapmazlar dediğini anlatırken sen kalk benim peygamberim olmasa insanlık bile olmazdı de. oluyor mu güzel kardeşim? hz. muhammed ne kadar önemliyse, hz. isa da o kadar önemlidir. mümin olmak bunu gerektirir! ayrıca yaratan, var eden, insiyatif ve yetki tümden kendinde olan allah'ı aciz göstermekten başka bir şey değil bu. sanki hz. muhammed'i yanlışlıkla yapmış var etmiş. ulan çok güzel oldu be bari diğer insanları ve tüm kainatı yaratayım mı dedi allah. allah hz. muhammed olmadan da insanları var edebilirdi kim durdurabilir? geç bunları... ayrıca işin ilginci sahih dedikleri hadislerde bile beni musa'dan ayırmayınız ya da ibrahim'den üstün görmeyiniz şeklinde hadisler de var. bunlar utanmasa muhammed=allah diyecekler. ki o tipler de var. bir de şu kalp yıkama olayı var kaynaklarda. şimdi detay vermek istemiyorum ama rivayetlere göre peygamberimiz daha çocukken melekler gelip onun kalbini yarmışlar kalbindeki kötü şeyleri yıkamışlar. kimi rivayetlere göre de 3 defa yıkamışlar falan. işte bunlarla peygamber hata yapmaz, o üstün kere üstün insandır demeye getiriyorlar. elbetteki peygamberimiz bilerek hatalar yapan günahkar bir adam değildi. allah al-i imran 33'de resulleri seçtiğinden bahsederken erdemli ve resullük vasıflarını taşıyan insanlar olduklarını, seçildiklerini ve üstün kılındıklarından bahseder. ancak bu demek değil ki peygambere müdahalede bulunuldu kötülük potansiyeli ondan alıkonuldu? bu açıkça özgür iradeye ve adil yargılanmaya da ters bir durum. kaldı ki kuran'da allah'ın peygamberi eleştirdiği, azarladığı bölümler de olmuştur. tahrim suresi 1. ayet buna örnektir. peygamber hata yapmaz demek ayrı bilerek hata yapmaz demek ayrı şeylerdir ve önemli bir eşik noktasıdır. zira peygamberimiz kuran'a göre sadece vahyolunana uyan ancak sadece bir insan olan bir zattı. ama bu kalp yıkama olayına kuran'dan örnek de veriyorlar hemen yazayım. misal peygamber 6 yaşındayken melekler göğsünü yarıp kalbindeki kiri temizledir deyip şu ayeti okutabilirler sana: "biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? (inşirah/1)" evet haksızsınız ulan saçmalamayın diyemeyebiliriz. bu ayet gerçekten o hadiseyi anlatıyor diye düşünülebilir. bir de şöyle ardı sıra okuyun bakalım, "biz senin göğsünü açıp genişletmedik mi? yükünü senden alıp atmadık mı?" (inşirah/1-2) ne oldu çocukluğunun bir kısmında peygamberin omuzlarında bir yük vardı da melekler gelip onu omuzundan da aldılar mı paşam? tamam kuran mecazlar kitabı değildir ama bu kadar da selefi düşünce sistemi olmaz. bu 2 ayette açık bir metafor kullanıldığını anlamamak için süzme mal olmak gerek kusura bakmayın. kuran defalarca hz. muhammed'in sadece bir insan olduğunu tıpkı bizim gibi imtihanlara sahip olduğunu, hatta yerine göre ona has farklı sorumluluklar yüklendiğini bas bas bağırıyor. onun görevinin bir elçi olarak uyarmak olduğunu ve kitaba uymak olduğunu anlatıyor. yeri geliyor resulünü uyarıp azar çektiği bile oluyor. peygamberimiz yeri geliyor istemeden de olsa hata da yapabiliyor. sadece din de değil savaş gibi insani unsurlarda da yanılabiliyor. yara alabiliyor. ahkaf/9'da bana ve size ne olacak ben bilmem diyebiliyor ama sen kalkıp hadis kitaplarında bile yeri olmayan şeyi sırf imam rabbani ya da said nursi kabul etti diye kullanırsan. dalga geçtiğin hristiyan inancı ile sidik yarıştırırsan. peygambere itibar kazandırmak gibi komik çabalar ile allah'ın dinine leke sürmekten başka bir şey yapmazsın. peygamberin ekstradan olmayan şeylerle yüceltilmeye ihtiyacı yoktur. kuran onun ne kadar kıymetli bir şey yaptığını ve ne gibi vasıflarda olduğunu defalarca vurgulamıştır. ama bu kutsi hadis denilen rivayet kuran'ın çizdiği övülmüş peygamber vasfına uymaz. bu ancak haddi aşmak olur doğrusu. son olarak kuran'a ve resule verilen müşrik tepkilerinin 1400 yılda hiç değişmediğini gösteren ama günümüzde maalesef aynı tepkiyi müslümanların da verdiğini düşündüren bir ayetle bitirmek istiyorum. kimse kabul edemedi bunu. ne zamanın müşrkleri ne şimdinin müslümanları! onun övülmüş ve övülmeye değer ama sadece bir insan olduğunu kimse kabul edemedi. insan psikolojisi hep bu yöne meyletti. kimileri bundan dolayı inkar etti, kimileri buna inanmak istemeyip yalanlar uydurdu! ama gerçek değişmeyecek peygamberimiz sadece insandı. vallahi allah'ın kitabı da adaleti de bunu gerektirir ve bunu gösterir. vallahi allah'ın "adaletle" yargılayacak olması hepimize verdiği en büyük lütuftur. onlara hidayet geldiği zaman insanların inanmalarına, “allah, 'insan' resûl mü gönderdi?” demelerinden başka bir şey mani olmadı. de ki: “eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.” (isra/94-95)
    3eline, emeğine sağlık. kendimi müslüman olarak nitelendirsem de insanın din ile değil düşünebilme ve öğrenebilme yetisiyle doğru yoldan şaşmayacağını düşünen bir insanım. ben dinimdeki saçmalıkları görerek dinimi değil, bu saçmalıkları reddediyorum. onca bilgi kirliliği varken de aklıma başvurup doğru olana yönelmeye gayret gösteriyorum. fırsat buldukça bu konular üzerine yazmaya çalış. en azından fayda sağladığın bir okuyucun var bunu bilmeni isterim:) - oralardan eski yazar 17.01.2017 03:08:36 |#3102066
    4:) tam da senin şu ışid entryni okuyup helal olsun bu yazara diyordum ki sen de burayı okumuşsun. :) çok teşekkür ederim. bilmiyorum diğer entrylerimi falan okuyor musun falan ama elimden geldiğince kendi yolculuğumda ulaştıklarımı aktarmaya çalışıyorum ara ara var ol. - devriksekiz 17.01.2017 03:11:47 |#3341889
    2yalan söylemeyeyim ilk kez denk geliyorum bu tarzda bir entrine. takibe aldım ama bundan sonraki entrilerini ve geriye dönük entrilerine göz atıcam :) ben de teşekkür ederim. - oralardan eski yazar 17.01.2017 03:13:52 |#3102065
    butun yorumlari goster (12)
    ... diğer entiriler ...