bugün
yenile

    sult

    3
    +
    -entiri.verilen_downvote
    "açlık" romanının kahramanı; geçimini sağlamak adına kısa süreli işlerde çalışan fakat bu işlerde pek dikiş tutturamayan bir genç. aslında yazar olmak ister ama yazdıkları ona geçimini sağlayacak kadar para kazandırmamaktadır. kelimenin tam anlamıyla "açlık" çekmektedir. bazen cebinde kuru ekmek alacak parası olmayan kahramanımız kaldığı odaların paralarını ödeyemediği için bazı gecelerini bankların üzerinde geçirmek zorunda kalır. yaşadığı büyük açlıktan dolayı sağlığının bozulmasına, saçlarının dökülmesine, elinde neyi var neyi yok her şeyi rehin bırakmasına rağmen kahramanımız asla bir düşkün, bir dilenci gibi gözükmek istememiş, kimseden karşılıksız bir yardım beklememiştir. yaşadığı tüm zorluklara rağmen gururunu kaybetmemiştir. günlerce aç dolaşırken, kendisine el açan bir dilenciye para veremediği için kahrolmuş, bu durum onun için yaşadığı açlıktan çok daha fazla onur kırıcı olmuştur. kitabın kahramanı aslında açlıktan çok, onuru kaybetmemekle baş etmeye çalışıyor. "açlık" otobiyografik bir eser. knut hamsun kitabı birebir yaşayarak yazmış. kitabın çevirmeni behçet necatigil önsözde kitabın yazım aşaması ve yayımlanışını şu şekilde aktarmış; "vapur, kristiania'ya gelip de, bir gün sonra kopenhag'a gitmek üzere demirleyince knut hamsun, karaya çıkmadı. önce kopenhag'a gitmeye karar vermişti; kristiania'dan, bu şehirde geçirdiği acı günlerin anısından ürküyordu. geceydi, küpeştede oturuyor, güvertede huzursuz gezinip duruyor, limandaki ışıklara bakıyordu. birden bir sıtma nöbetine tutuldu sanki. açlık sayıklamaları, belleğini bir zamanlar nasıl bastırmışsa, yine öylesine güçlü, kuşatıyordu işte. elinde bir kurşun kalemi, bir kağıt parçası ile satırları yazdı: bir roman doğuyor 'yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir kristiania'da aç acına sürttüğüm günlerdeydi.. tavan arasında uyanık yatıyordum. alt katta bir saatin altıyı vurduğunu duydum. hafif aydınlanmıştı ortalık, merdivenleri inip çıkmaya başlamıştı insanlar..' bir büyülenmişlik içinde kağıtları üst üste yığıyor, görüntüler birbirini izliyordu. kopenhag'da bir çatıaltı odası kiraladı ve yazmaya devam etti. yine aç kalıyor, ama bu sefer bunun neye yarayacağını, niçin olduğunu biliyordu; açlık romanıydı yazdığı. yazdığı bölümleri politiken gazetesi yazı işleri müdürlerinden edvard brandes'e götürdü. brandes, bu karşılaşmayı sonradan şöyle anlatıyor; 'ondan daha düşkün bir başka insan pek az görmüşümdür! düşkünlüğü elbisesinin yırtık pırtık oluşundan ötürü değildi yalnız. ya o yüzü! müsveddeyi geri veriyordum kendisine, çok uzundu. ama birdenbire kelebek gözlüğü gerisinde gözlerini, gözlerindeki ifadeyi gördüm. geri çeviremezdim, hiçbir şey diyemedim!' brandes, okudukça daha derinden etkileniyordu. kitabı evine götürmüş, bütün gece okumuştu. gözde dergilerden ny jord'a verdi bu sayfaları. şaşırtıcı, çarpıcı eserin dergide basılmasını sağladı. açlık romanından parçalar, böylece ilkin 1888'de, yazarın adı verilmeyerek, bu dergide yayınlanmış oldu.." kitabı sevmemin en büyük etkenlerinden biri; gerçek olması, ikincisi ise yaşadığı tüm şartlara rağmen bir adamın onurunu koruma mücadelesi. gerçek bir yaşam mücadelesi.
    ... diğer entiriler ...