bugün
yenile

    oto sanayide yaşadığım ilginç olayları anlatıyorum

    1
    +
    -entiri.verilen_downvote
    pazartesi günü gelip çatmıştı. babamla belli bir yere kadar arabayla geldikten sonra arabadan inip kalan yolu yürüyecektim. en fazla 15 dakikaydı yürüme mesafesi. indim arabadan, daha önce bi kere arabayla geldiğim sanayiye yürüyerek gitmeye çalışırken kayboldum. amk nerde bu sanayi diye dolanmaya başladım. sanayinin girişinde bi yetkili servis vardı. orayı bulmak için google.maps kullandım ve çok geçmeden buldum. yolda benimle aynı yöne giden bir sürü kadın vardı. yaşıtım olmadıkları in onlara abla gözüyle bakıyordum. hepsi durdurup o tarafa gitmeyin o taraftan sağ çıkamazsınız orası ölüm vadisi diye uyarmak istiyordum. yetkili servisin önüne varınca kadınların çoğunun oraya geldiği fark ettim. orası güvenli bölgeydi. yetkili servis ile tamirci arasındaki farklar, herkesin tek işi olurdu. tekniker, temizlikçi, danışman vs. tamirci dükkanında ise çırak (yani ben) temizlik getir götür teknikerlik hepsini yapar dükkanın sahibi müşteri ile görüşür vs idi. ama asıl en büyük fark yetkili serviste kadınlar olurdu. özellikle müşteri ilişkileri bölümünde ki kadınlar dehşetül vahşet olmalıydı. sonuçta bi müşteri oraya geliyorsa şikayetçidir. belkide adam servisin hatası yüzünden 100 le giderken freni patladı kaldırıma sürte sürte durdu ve sinirle servise geldi. müşteri ilişkilerindeki ablamız onunla ilgilenmeliydi. bana göre kesin masa altı yapıyordu dava açılmasın diye. belkide orospuluktan en büyük farkı sizi bu işe teşvik eden takım elbiseli insanlar olmasıydı. yoluma devam ettim sanayini girişine geldim. hala daha kadınlardan sanayinin içine girenler vardı. ne oluyor amk sanayi burası senin manikur salanona benzemez diye düşünerek sanayiye girdim ve dükkanın bulunduğu blok'a doğru yol aldım. madem geliyorsunuz sanayiye bizim tarafa da buyurum hanımlar bakışları eşliğinde hiç bir nefes alan dişinin bizim blok'a gelmediğini gördüm. hay şansımı sikem. dükkana girdim. timur abi vardı sadece. yukarı çık üstüni değiş gel dedi. değiştim geldim. süpürge faraş verdi elime. bilen bilir, çırak olmanın en büyük görevi dükkanı temiz tutmaktır. aslan yattığı yerden çırak dükkandan belli olurdu. başladım süpürmeye dükkanı. ben süpürürken bi adam geçti yanımdan yukarı çıktı. üstünü değiştirip geldi. selam verdi tanıştık vs. ismi ahmetti. ahmet abi benden biraz daha kısa esmer iyi bi adama benzeyen ama hafif piç olduğu belli bi adamdı. temizliğin sonuna doğru ikinci bi adam daha geçti gitti yukarı. heralde burda iş elbisesi giyilmeden tanışanı cama sıkıştırıyorlardı amk. o an panik oldum. etrafta bu iş için özel üretilen camlar olabileceği geldi aklıma. götümü sağlama almalıydım. hemen dükkanın önine çıkıp etrafta camcı olup olmadığına baktım. neyseki temizdi. işime döndüm diğer adam da geldi tanıştık. o da mahmuttu. mahmut abiyle timur abi dükkanın sahipleri ipne ahmette çalışandı. öğlene kadar ipne ahmet dükkanı gösterdi bana. dükkan göt kadar yerdi zaten. ama onlarca takım vardı. onların yerlerini bilmeli, istenildiği zaman getirmeli ve istenilmediği zaman yerlerine dizmeliydim. ama ben aklım hep sanayiye giren ablalardaydı. acaba şimdi hangi pezevenklerin elinden ibrahim abi kurtarıyordur onları diye düşündüm. öğlen bi durulma oldu dükkanda araba kalmadı. oturdum bi tabureye. oruç beynime vurmuştu ilk gün olduğu için alışık olmadığımdan daha da zorlanmıştım. arkamdaki duvarda bi hava tabancası asılı olduğunu gördüm. aldım sıkmaya başladım önce etrafa sonra kendime. terledik amk bi ferahlayalım. ucunu ayakkabının içine sokup sıktım ayaklarım bulutların üstünde gibi oldu amk. resmen ayak bonzaisiydi bu. hatta meth'di bu. ayağımın beyni olsa kesin patlayacak gibi olurdu heralde. o an aklıma daha değişik fantaziler geldi. ama toplum içinde tabiki olmazdı amk. avucumun içine sıktım. bi baktım garip bi ses. elimi değişik şekillere sokup sıkıyorum. repertuarıma gaz çıkarma sesi, hafif geğirme sesi ve bir kaç ses daha ekledikten sonra bıraktım. küçücük bi bekleme salonu tarzı oda vardı. ahmet abi ordaydı yanına gittim. eski küçük bi tv vardı ve yeşilçam filmi açıktı. o an yeşilçamı özlediğimi düşünüp sevinmiştim ama nerden bilebilirdim ki her dakika bu filmlerin açık olacağını... dükkanda bi makina vardı. arabanın tekerini tutan iki sönen mekanizması vardı. yani arabanın olduğu yerde gitmesini sağlayarak gücü vs ölçülüyordu. need for speed carbonda en çok yaptığım ve hep nasıl oluyo bu aq araba nasıl fırlamıyo dediğim şeyi her gün hiç bi güvenlik önlemi olmadan en az 5-6 arabaya yapmaya başlamıştım. artık mesai saatinin bitişine yaklaşmıştık. kalan arabalarıda toplayıp dükkanı kapattık. babamın çalıştığı yer 25 dakikaydı onun yanıma gidip arabayla eve dönecektim. yol boyu gözüm dişi birey aradı. ama sanayiden çıkan tek bi dişi sinek bile yoktu amk. kesin bi iş vardı bu işte. belkide kaybolmuştu kadınlar. dünya nufusuna göre bir erkeğe 3 kadın düşüyordu. eğer kaybolan kadınlardan biri veya bir kaçı benim hakkım olansa hakkım helal değil diye düşündüm. bi an sanayinin diğer kısımlarına gidip bakmayı düşündüm. ama götüm yemedi. sanayi içinde google.maps çalışmazdı. ve zamanında ismimden dolayı kız zanneden kardolar aklıma gelince benide kaçırırlar diye korktum. yetkili servisin önüne kadar hızlı hızlı gelmiştim. artık yavaşlama vaktim gelmişti. oh amk o da ne. tabure getirip izleyesim gelmişti içeriyi. etek boyları gün içerisinde kısalıyordu kanımca. sabah diz altında etekle kadınlar girerken şimdi dizin üstindeki eteklerleydi kadınlar. demek ki bugün baya bi kişinin 100 le giderken freni patlamıştı. servisin yanındaki börekçinin önünden geçerken oruç tutmayanlara bakıp, cennetimi garantilediniz pezevenkler demeyi ihmal etmedim ve yoluma koyuldum. artık görmediğim bilmediğim sanayinin bir parçası olmuştum. sistem kendisine beni de entegre etmişti...
    ... diğer entiriler ...