harika bir kazım baran yılmaz şiiri. kime aşık olmuş bilmiyorum ama kime yazdıysa bu 10 parçalık şiiri, sanatsal ereksiyon yaşatmış resmen...
dilruba ~ part i
tüm gezegen seni soruyor dilruba! çocuklar sokakta sen oynuyor. anneler yavrularına seni emziriyor, babalar akşama sen kazanıp seni getiriyor. ekmek parası gibi bir şeysin herhalde..insanlar sen diye ağlıyor. uğruna savaşlar çıkıyor dilruba! kıtalar kendi arasında eşit parçalara bölünüyor. renk ayrımı senden sonra başlıyor, ırklar dilini seni anlatırken buluyor. bakışların soykırıma teşvik, saçların kutsal birer emanet, milletler sen uğruna ölüyor. şu minareden okunan sen misin dilruba? allah inanları sana mı davet ediyor? su rengini senden mi aldı acaba? gül güzel kokmak için kokunu mu kıskandı? tabiat sana bakarak mı makyaj yaptı dersin? bu güzelliğe gözlerim senden mi aşina? sensin dilruba! hasta ruhumun tek hekimi sensin. beş duyumun vazifesi, uykumun yarım kalan arefesi, dünyanın ciğerime dolan nefesi, kapımın tık sesisin...
bekliyorum seni dilruba! kapı ilk çaldığında, gelen sen olabilir misin?
dilruba ~ part ii
sanada soruyorlar mı dilruba, yüzünde yatan cesedimi hiç? biliyorlar mı gömleğinde ki kanın sebebini, elinden öldüğümü görüyorlar mı? adıma kaç çeşit anlam yüklediğini, sonucuma kaç farklı yolda gittiğini, beni kaç değişik bakış açısından sevdiğini, beni gözlerinin içine nasıl serdiğini, nefesimi damağındaki tat nasıl eylediğini, soruyorlar mı? ben soruyorum dilruba... bana tahsis edilen bir ömrü nasıl gaspettin? dualarımın tek satır başı, gözlerimin dünyaya açılan tek kapı aralığı, ruhumun varlıktan soyutlanışı nasıl oluverdin?
bilmiyorsun dilruba! bende bilmiyorum aslında.. allah muhakkak bilir, o'na sorsak mı acaba...
dilruba ~ part iii
sana ulaşmak için kaç adım atmak gerekiyor dilruba
sesimi duyman için ne kadar bağırmam gerek
görmen için hangi renge bulanmalıyım
sen yaşatasın diye kaç kez ölmeliyim
varlığımı nasıl hissettirmeliyim sana
hislerimi nasıl farkettirmeliyim
zor dilruba
senli dünyada senden muaf olmak zor
konuşmadığın evrene ses olmak
sonu sana varmayan bir coğrafyaya yol olmak zor
tuhaf bir denklemsin dilruba
senden sonra sadeleşmek mümkün olmuyor
hislerim seninle tepkimeye giriyor
her tepkim seninle hisse bürünüyor
moleküllerime kadar seninle doluyum dilruba
yaşam koşul olarak seni öne sürüyor
biliyor musun ne düşünüyorum dilruba
tanrı seni yaratırken benim göğüs kafesimden almış
kanının rengine
yüreğime baktıktan sonra karar vermiş olmalı
tanrı beni sana hibe etmiş
senide bana lütfetmiş olmalı
bekliyorum dilruba
küçük bir tebessüm ettiğin gün
yaracağım evreni ortadan ikiye
ve koşacağım dilruba
gözlerin uçurum olsa bile
atlayacağım bakışlarından
sende benimle gelir misin
düşer misin yüreğime dilruba...
dilruba ~ part iv
mesele etmene gerek yok dilruba
sevdik, ayrıldık ve acı çekiyoruz
kullanılmayan bir üst geçidin yalnızlığı kadar ıssızız
şarabın damakta bıraktığı o nahoş tad
sigaranın dudaktan feragat edemeyen
ciğerde hapsolmuş dumanıyla bir tutuyoruz birbirimizi
kendimizce haklıyız...
biz metrajı kısa süren sevişmelerin
havada asılı kalan gülücükleri gibiyiz dilruba
tebessümlerimiz yapmacık
suratlarımız yukarıdan aşağıya buruşuk
ömrün sonuna ilave edilen ek süre kadar amaçsızız
yaşamın aşkla buluşmayan
yalnızlığa terkedilmiş kısımlarına denk düşüyoruz
bizce yalnızız...
biz gökten yer yüzüne fırlatılmış eş zamanlı iki yağmur damlası gibiyiz dilruba
aynı kanalizasyona akacağız ama
aynı gök yüzünde çarpışamayız
imkansızız...
dilruba ~ part v
aslında ne söylesek boş dilruba
ne konuşsak kelimelerimiz kendi arasında yitik
bütünlüğü sağlanamamış
farklı uzantılarda parçalardan oluşan bir bileşkenin
hiçte eşit olmayan ayrımlı yanları gibiyiz
değişiklikleriyle ayrışan
renkleriyle kontrast
ve dokularıyla birbirine tezat
komple bir düşünce kaosunda paylaşıyoruz birbirimizi
birbirimizle...
yanyanalığımız kabahat
birlikteliğimiz baştan aşağı fiyasko
öpüşmelerimiz cennet elması yasağı tadında
sevişmelerimiz deccalın iki dudağının arasında
manzaralarımız ayrı
gördüklerimiz göreceli
üstümüze doğan güneşin bile rengi
bize göre başka başka
sen ne saçmalıyorsun böyle
ben ne zırvalıyorum dilruba
bunların hepsi boş laf safsata
ben seni ciğerim değil
içindeki nefes eyledim
yaşamam için boş bırakma...
dilruba ~ part vi
kendime acımaya başladım dilruba
yada acılarım kendimleşmeye başladı
insan beden değiştiriyor böyle sevince
duvarların bekleyişinde
suyun musluktan akışında
pencereden içeriye sızan rüzgarın
ahenginde buluyor kendini
ya onlar kadar anlamsızlaşıyor
yada onlara kendince anlamlar buluyor
sessizliğin bir insanı ne kadar ürkütebileceği
sırf diğer tarafı boş diye yatılmayan yatağın
insanın içindeki boşlukları ne kadar acıtacağı
saksıda kendiliğinden kuruyan çiçeklerin
sırf o olmadığı için kurumuş olabileceği bilinci
tek başına yenilen yemeğin tatsızlığı
filmi yalnız izlemenin garipliği
ve her akşam eve yalnız dönmenin
üzüntüler üzerinde kadar hak sahibi olabileceği
işte bu durumlarda belirginleşiyor
tüm bunlar sanada oluyor mu dilruba
yediklerin tadını muhafaza ediyor mu
içtiğin su eskisi kadar berrak mı
filmler aynı heyecanı tattırıyor mu
eve dönerken eşlik eden gölgen
ellerini benim gibi tutuyor mu
söylesene dilruba
yatağın kafan yastıkla buluştuğu anda
gözlerime baktığın zaman ki kadar
huzur kokuyor mu
benim ki ceset kokuyor dilruba
yüzüme cürük bir aşk nefesi soluyan...
dilruba ~ part vii
bu kaçıncı terane dilruba
kaç yangında susuz bırakışın beni
azımsanmayacak sancılarımın
kaçıncı gün dönümü nöbeti
kaç sabaha çatlamış dudaklarla uyanışım
kaç rüyamın ortasına düşen gölge oyunun
mazbatasını tutuyorum dilruba bir bir
seceresini çıkardığım
birbirine mayoz bölünen
kendi içinde başka karanlıklar doğuran
mütemadiyen yalnız ama yoğun
alkol eşliğinde tükettiğim gecelerin
oysa resimlerde nede güzel gülüyorsun dilruba
gamzelerin gözlerime büyük çaplı delikler oyuyor
yüzün ellerimi yakacak kadar güzel
ve tenin kokusunu hala duyabileceğim kadar imkansız
baktığım her karton plakada
seni okuyorum dilruba
gözlerinin baş harfi
ömrümün biyoğrafisi kadar hizasız...
dilruba ~ part viii
ne zaman elimi ayağımı çekeyim desem yaşamdan,
gözlerin yüreğime denk düşüyor dilruba.
bakışların süzülüyor aklımdan ince ince
cesaretimin neferleri tek tek dağılıyor
yaşayası geliyor insanın
sebeplenesi geliyor
seninle ortak bir atmosferden
bahaneler üretebiliyor azraile
zaman kazanmak adına
insan icab ettiğinde
bir çift kahverengiye bile tutunabiliyor.
başka ciğere de dolsa nefes alıyorsun ya,
bazen o bile yetiyor dilruba...
çekincelerini bırakıveriyor bir kenara
gelecek kaygısını hiçe sayabiliyor
sırf seninle aynı evrende kalabilmek adına
sende bunlara nailsin değil mi dilruba
yaşam bazen senide en zayıf yerinden vuruyor
ölmeyi dilerken sen umursamadan
o seni bir başkasına endeksliyor
ölmüyorsun
ölemiyorsun
öldürmüyor...
dilruba ~ part ix
takdir edersin ki dilruba
uzun bir yolculuktu yaptığımız
ve birbirimizden artakalanlarla buradayız
uzunca bir seyahatti bu
yol katettik karşılıklı ömürlerimiz üzerinde
vakit harcadık
gönül harcadık
koca bir aşk harcadık
ağırlamak ve ağırlanmak adına
aynı enlemlerde ilerleyen
ayrışık doğrular gibiydik
aynı noktadan çıkan
aynı ortak amaca ulaşmaya çalışan
eş zamanlı bir varış hareketiydik
bazen koşmaktan yorulduk
dizlerimiz yerlerle öpüştü
yaralarımızı kendi ellerimizle kapattık
bazen umudumuzu yitirdik
hayallerimiz sığ sulara battı
yelkenlerimizi kendi soluğumuzla besledik
bazen birbirimizi kaybettik
yokluk koca uçurumlar yarattı
tutunacak tek eli yine biz birbirimize uzattık
bazen şevkatimizi tükettik
aşk çok sert imtihanlarla sınandı
biz birbirimizi sınıf atlattık
arkamızda birbirine tezat bir çok ifade bıraktık
tebessümle kuruyan gözyaşları
hüzünle solan kahkaha tufanları
ve birbirimizin yüreğine açtığımız
üstü açık aşk çukurları
hatırla dilruba, sende hatırla..
dilruba ~ part x
belkide tüm bu zaman dilimlerini
ağır bir külfet buğusu içinde geçirdik dilruba
sadeleşemedik birbirimizin gönlünde
geçmişin tüm tozu pisliğiyle
pervasızca koştuk
keşfettiğimizi sandığımız cennetimize
belkide birbirimizin ekmeğine
katık olmaya bile razıydık
çorbanın içindeki tuz
pencereye vuran aydınlık
suyun azizliği
toprağın mübarekliği kadar mühimdik
hani önemliydik ulan işte
o kadar önemli sevdik işte
hatırlıyorsun değil mi dilruba
elinden içmediğim suyu hor görürdüm
elimden yemezsen ekmeği yadırgardın
sevincini pay ederdin bana
öfkemi lal ederdim sana
biliyorsun değil mi, hatırlıyorsun dilruba..
1
her pasajı ayrı ayrı incelenmesi gereken güzel bir şiirmiş hakikaten. ayrıca birazda takıntılı bir sevda izlenimi yarattı bende hatta okurken gözümde kenan birkan'ın abisinin kafası kesilirken "sensin selma sen..." dediği sahne canlandı gözümde. hoşmuş. - devriksekiz 14.02.2017 03:10:03 |#3156339
1
katılıyorum, bu takıntı diğer şiirlerinde de görülüyor.
ayrılık canını yakmış şairin. bu adam gelecekte çok ses getirecek.. şu an daha toy sayılır. - mumyax 14.02.2017 03:39:58 |#3158232
1
gerçekten çok hoş bir şiirmiş.
bu tarz bir anlatım şiire daha bir yogunluk kattığından mıdır yoksa bu takıntılık meselesinden kaynaklı kendime yakın hissettiğimden midir nedir, daha çok seviyorum böyle şiirleri.
tesekkür ederim bizimle paylaştığınız için:) - kizilotesi 14.02.2017 13:03:40 |#3069823