insan bir tanrı'ya inanıyorsa eğer o'nun katında kimin ne seviyede olduğunu sadece o bilir açıkçası. ve inanın, bir insanın hayatının nasıl geçtiği değil, nasıl bittiği daha önemli bence. bu konuyla ilgili size bir hatıramı anlatayım;
vakti zamanında babam birinden bir şey satın almıştı. aldığı adam da o zamanlar gece gündüz içen ve açıkçası erzurum kültürünün çok dışında biriydi. gel gör, bildiğin bizim insanımızdı. her neyse işte, babam bu adamdan o satın aldığı şey için kaparo verir. verirken de ekler, "bu parayı şimdi sana verdim ama bir senet menet veya imza alsam fena olmazdı" diye. adam o an yarı şaka yarı ciddi babamı çenesinden kavrar ve ekler; "sen benden daha inançlı birisin ve büyük bir ihtimal allah katında daha değerlisin ancak sözüme güvenmiyorsun. oysa müslümanın sözü senettir. bu yüzden bir şey imzalamıza gerek yok." alışveriş gayet güzel bir şekilde bitti ve o adamdan aldığımız şey hala elimizde. o adamsa bu olaydan birkaç yıl sonra vefat etti. babamsa iki-üç yıl önce.
hayattayken bir gün babama bu olayı hatırlatıp o adamdan ötürü, "baba" demiştim. "ben çocukken çok ölü gördüm. özellikle yaşlıları. ancak hayatım boyunca ilk defa bir insanın naaşı çok güzeldi ve sanki cidden bu dünyanın tüm pisliğinden ölerek arınmıştı." babam hiç düşünmeden karşılık vermişti, "
gıyasettin efendinin imanını allah bilir ancak ben dürüstlüğüne her iki cihanda da kefilim."
bu başlık ekseninde devam edecek olursak,
namaz kişiyle allah arasında olan bir ibadettir. hatta çoğu alim
islamiyet'te böyle bir ibadet yoktur bile der. ancak dürüstlük ve onurlu olmak insanın evrene olan borcu, insanlık vazifesidir.
***
son bir ekleme:
ibrahim hakkı hazretleri'nin şakir ve zakir adlı iki oğluyla ilgili efsane bir hikaye de bu mevzuya epey uymaktadır. her ne kadar onların yaşı genç olsa da. o hikaye ise şudur;
erzurumlu ibrahim hakkı hazretleri’nin şakir ve zakir adında iki oğlu vardır. zakir adı gibi sürekli hakk'ı zikirle meşgul salih bir evlattır. şakir ise meyhaneden çıkmayan, ayık dolaşmayan biridir. bir gün ibrahim hakkı hazretleri zakir’i alır yanına birlikte bir yere gideceklerini söyler. giderlerken bir meyhanenin önünde zakir’e beklemesini söyler, içeri girer. oğlu şakir masa başında sızmıştır. meyhaneciye, oğlunun ne kadar borcu olduğu sorar ve tüm borcu kapatır, dışarı çıkar ve zakir’le yola devam ederler. babasının meyhaneden çıkmasının ardından şakir uyanır, içtiklerinin borcunu ödeyip kalkacaktır. meyhaneci, şakir’e "borcun yok, baban ödedi "dediğinde, müthiş biri haya duygusu kaplar benliğini ve peşlerine düşer. ibrahim hakkı hazretleri ve zakir bir uçurumun kenarındadır ve babası oğluna: "
kırklardan biri vefat etti, atla, kırklara karış" der. zakir, onca ilme ve babasına duyduğu saygıya rağmen bir an tereddüt eder ve atlayamaz. tam o anda şakir uçurumun kenarına gelir, "hakkını helal et baba. bismillah" der atlar ve kırklara karışır. zakir’in şaşkınlığı arasında, erzurumlu ibrahim hakkı hazretleri o meşhur sözünü söyler:
'harabat ehlini hor görme zakir, defineye malik viraneler var.
hakk'ı gel sırrını eyleme zahir,
olmak ister isen bu yolda mahir,
harabat ehlini hor görme şakir,
defineye malik viraneler var.'