"robotlar" (hayvan gibi iyi çeviri yaptık yine...)
t: buz devri'nin yaratıcılarının yaptığı, 2005 yapımı enfes animasyon film. çocukluğum...
"hit me baby one more time!"
.
giriş - gelişme - sonuç akışı güzel her animasyon filmi benim başımın tacıdır. bu filmin omurgası hem sağlam, hem de kenar unsurları oldukça lezzetli. çünkü gören gözler için içerisi ibret dolu. tüketim çılgınlığına,
planlı eskitme'ye isyan etmekten tut, türlü türlü dünyevi soruna dikkat çekmesi de cabası.
ezcümle:
ideal güzellik algısı ve moda sektörü
.
adam haklı beyler dağılın;
gorsel
yetişkinlere "de" hitap eden bu yapımlar esas olarak çocuklara yönelik üretilmiştir. -zaten yetişkinler de tıpkı eskiden yaptıkları gibi çocukça vakit geçirmek için bu yapımlara şans verirler.- dolayısıyla bu filmleri izleyen çocukların henüz adım atmadıkları hayata karşı bazı dersler, çıkarımlar, farkındalıklar edinebilmesi gerekiyor. daha doğrusu yapımın kendisi onlara bu ipucunu vermeli. çünkü çocukların aklı, vakti, doldurulmayı bekleyen havsalaları dünyanın en değerli şeyi. yarınları şimdinin çocukları inşa edecek.
bu çocuklarını mayasını güzel tutup akıllarına ve kalplerine iyi tohumlar ekmemiz gerekiyor. akli melekeleri normal olan her çocuğu doğru öğretilerle sürekli olarak iyi beslemek şart. buna ister ağaç yaşken eğilir olarak bakın, ister işleyen demir ışıldar diyerek; çocukların zihni darlamamak kaydıyla boş bırakmaya gelmez. ebeveynlerin öyle bir lüksü yok, olmamalı. mesele çocuğu doğurup sokağa/odasına atmak değil. cenk hoca'nın bir lafı vardı: "çocuklarım doğmayı seçmedi, ben çocuk sahibi olmayı seçtim. bana hiçbir şey borçlu değiller, ben onlara her şeyi borçluyum..."
çizgisel yapımların vazifesi bu noktada çok kritik. çünkü istersen dünyanın en sempatik ebeveyni ol, çocuk bu, bir yerden sonra senden sıkılır. haklıdır da. en doğal refleks amk. 7/24 sen mi bir şeyler katacaksın bu çocuğa? bazen de çocuğu kendi hâline bırakıp kendi kendine bir şeyleri fark etmesini sağlaman lazım. asalak çocuk istemiyorsan bırak kendi beyniyle keşfe çıksın yavaştan. düşsün kalksın yanılsın pişsin...
animasyon/çizgi yapımlarını hemen hemen her çocuk için cazip bir öğretmen olduğu kanaatindeyim. tam da bu yüzden animasyonların, çocuklardan topladıkları bu dikkati iyi değerlendirmeleri gerekiyor. annesi babası kırk takla atıyor da çocuktaki o konsantrasyon seviyesine erişemiyor. siz iki cıvıl cıvıl şey yapıyorsunuz, pür dikkat izliyor keratalar. animasyon yapımcılarının bu gerçeği her daim gözetmeleri lazım. o yüzden trt çocuk'taki sikindirik işlerde olduğu gibi "bakın çocuklar bu şapkadır, kafaya takılır." dozunda değil de daha zekice şeylerle çocukların dünyayı keşfetmelerine yardımcı olmaları lazım. disney, dreamworks ve pixar'ı bu konuda çok takdir ediyorum. şu bahsettiğim dengeyi genelde iyi kuruyorlar.
kanıt lazımsa bir tanecik sunayım hemen: bugün oturup da bir çocuğa ölümü, empatiyi, yargısız infazı vs. uzun uzun anlatacağına aç
brother bear izlet, bak bakim anlıyor mu anlamıyor mu? kaldı ki çocuklar bizlerden daha duygusal varlıklar. o çocuk ömer seyfettin'in kaşağı'sını ilk defa okumuşcasına üzülmezse ben de bir şey bilmiyorum. senin saatlerce dil dökerek anlatıp hissettiremeyeceğin şeyi adamlar film üzerinden şahane aksettiriyor. söylemesi ayıp ben çocukken zaman zaman canavarlaşıyordum. klasik erkek çocuğu işte. benim zararım sadece kendimeydi, ağlak değildim falan ama o modu açınca tazmanya canavarına dönüyordum. kaç tane oyuncağımın içini açıp parçaladım sırf meraktan. derken bir gün
toy story izliyorum. birinci film olan. ondaki komşu çocuğu vardı ya hani, onun yaptıklarını bilmem kaçıncı kez görünce bana bi' dank etti... ulan dedim ben de mi böyle gözüküyorum acaba uzaktan bakınca? bir ekrana bakıyorum, bir oyuncaklarıma. tövbe dedim. artık oyuncak parçalamak yok. hayır parçalıyorum da noluyor sanki? babam bana elimle süreyim diye jeep almış, üstüne oturup sürmeye çalışmışım diye tekerlekleri kırılmış. yazık günah değil mi şimdi onu yapana, ona verilen paraya, babamın hevesine?
.
ilk bkm mutfak ekibinin skeçlerinde yılmaz erdoğan'ın ısrarla sorduğu soru bu film için bize lazım; skecin ana fikri ne?
bu sorunun cevabı kahramanımızın babasıyla yaptığı telefon görüşmesinde gizli; "uğruna savaşmadığın bir hayal hayatın boyunca içini kemirir..."
şu da diğer ana fikir;
"neyden yapılmış olursan ol parlayabilirsin!"
.
bu filmdeki en sevdiğim olaylardan biri de minik minik yetişkin şakaları yapmaları.
filmin daha başında çocuğu parçalarını birleştirerek yapıyorlar ama penisini takmayı unutuyorlar. sonra baba "erkek mi istemiştik?" sorusuyla anneden onayı tekrardan alıyor. akabinde "korkma, acımayacak OĞLUM." denilerek minik robota çekiçle penis takıyorlar hakshfaksjha
güzel sekans;
kadınlar wc / erkekler wc :d
devasa abimizin koca popolu teyzeyi görünce kahramanımızın kulağına yanaşıp "şu şahane popolu hatun kim?" diye sorması...
yine devasa abimizin arabasının içindeki libidosu yüksek disko toplu oda...
kahramanımızın, kırmızılı dostunun boynunu tamir ederken "en son ne zaman yağlandın sen?" diye sorması ve aldığı şu cevap; "kız kardeşim buradayken bu soruya cevap vermek istemem." :d çocuklar bu cevabı anlar anlamaz ayrı konu. mesele burada şu; bu şahane cevap sayesinde izleyen herkes için toplum otokontrolü deklare ediliyor. subliminal da olsa her şeyin her zaman her yerde herkesin yanında konuşulamayacağı vurgulanıyor. evet, öz kardeşin dahil. hatta en çok o dahil.
son olarak filmin her iki seçeneği de ayrı ayrı keyifli. ister altyazı izleyin, ister dublaj bir şey kaybetmezsiniz. başrolümüzü
okan bayülgen seslendiriyor zaten.
şarkı
not: çocuğun bir başına gurbete gidip bir şeyler yapmaya çalışmasındaki hissiyatı her seferinde iliklerime kadar hissediyorum. finalindeki gurur duyma faslında gözler yaşarıyorsa biraz da bundan...