Avukatların dertlerinden biri. Vaktiniz varsa durun size bir anımı anlatayım:
Bir dosya için sürekli mahkeme kalemine gidiyor, memurlara iş yaptırmaya çalışıyordum. Sonunda memurlardan biri "avukat bey buraya kadar zahmet etmeyin, bu numaradan arayıp bilgi alabilirsiniz" deyip bir kağıt verdi. Memurun sözüne itimat edip gerekli işlemin yapılmadığı günlerden birinde o numarayı aradım ama açılmadı. Akabinde adliyenin telefonundan gerekli tuşlamaları yaparak kaleme ulaşmaya çalıştım ama başaramadım
(bkz: başaramadık abi). Düzenli aralıklarla kağıtta yazan numarayı o kadar aradım ama nafile, açmadılar telefonu.
Adliyeye gittiğim bir gün, heyheylerim de üstümdeyken, o mahkeme kaleminin bulunduğu koridora geçtim. Kalemin bulunduğu odaya yaklaşıp o numarayı aradım. Tahmin ettiğim üzere yine açılmıyordu (iyi ki açılmadı, açılsaydı kime patlayacaktım) ve odanın hemen dışından biraz onları izledikten sonra kulağımda telefonla girip "arkadaşlar şu telefonu bi açın da konuşalım" dedim. Kısa süren sarcasm sonrası ciddileşip telefonun niye açılmadığını sordum. "Avukat bey işimiz başımızdan aş..." Cümleyi tamamlattırmadan "kapının önünden izledim sizi konuşurken, bari şimdi yalan söylemeyin yav" dedim. Bunlar yalanı duyunca bir celallendi, tam istediğim gibi. Güzelce bağırdım, çağırdım, "lakırdıyı bırakın da, iş yapın iş hayde!" deyip çıktım kalemden. Üçe tek atıp deşarj oldum. Kadıköy'de bağırmak o kadar deşarj eder miydi bilmiyorum. Hak edene hakkını vermek gibisi var mı?