bugün
yenile
    1. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      nasıl bir şeydir bu ve nasıl bir düşüncedir ? bence insanın aklına karşı yenik düştüğü bi durumdur. ne kadar çabalasan da, ne kadar doğru şeyi düşünsen de sen kendin gibi değil başkası gibi davranıyosun ve buna farkında ola ola " napıyom lan ben " diyosun. yapmacık geçen ve her saniye hareketlerinin nasıl anlaşıldığını vs. düşündüğün o boktan günün sonuna gelmişsindir ve kendi kendine ben neden böyleyim diye kızıyosundur hatta hayattan zevk almamaya başlıyosundur. herzaman bunları düşünerek hayattan zevk almamaya ve samimiliğimi yitirdiğimi farkettim. ergenliğin verdiği psikolojik bir durumdur diye düşündüm ama yok sanki bedenim benim kontrolüm altımda değildi. her geçen gün düzeliyorum umuduyla yaşadığım o sohbetlerde de " acaba düzgün ve doğal davranıyo muyum "diye düşünmeden kendimi alıkoyamıyorum. takma kafayı diyenler de ayrı bir olay sanki biz bilmiyoruz kardeşim her şeyi gelişigüzel kabul etmeyi, yaşamayı. ama yok olmuyor. ya ailemin yanında, arkadaşlarımın yanında, akrabalarımın yanında, kuzenlerimin yanında kısacası herkesin yanında o kadar yapmacık hareketler felan yapıyorum ki kendimi tanıyamıyorum. ne kadar yapmacıksa artık bir gün amcamla otururken bana " neden eskisi gibi neşeli ve samimi değilsin duşperdesi " dedi. dışardan da düşündüğüm gibi sahte davranış ve duygularla yaşıyorum hayatımı. halbuki her şeyin farkındayım ve artık buna engel olmak istiyorum. ya öz abimin yanında bile sanki o yabancıymış gibi hareketler felan yapıyorum içten içe de kendime kızıyorum " kendine gel " diye. bunları şuana kadar kimseye bu kadar içtenlikle ve dürüstlükle anlatmamıştım. benim gibi insanlar vardır umuduyla ve dertlerimi başkalarıyla paylaşmanın duygusuna varmak için yazdım. biliyorum aranızdan çoğu kişi " seninki de dert mi amk " diyebilir. gayet normal bir şey, herkesin derdi kendine. fakat bir kişinin bile iyi hissetmesi çok şeyi değiştirir.
      2asıl en büyük dert bu. düşünsene sana belirli bi süre verilmiş yaşaman için ama sen o sürede daha kendin gibi dahi yaşayamıyorsun. kendin olamamak ve bunun bilincinde olmak çıldırtır insanı. özgürlüğünü kaybetmişsin daha ne olabilir ki? ama üzülme, inşallah geçecektir :) - mavi papatya 14.05.2017 00:26:17 |#3434689
      0i̇nşallah geçer de hayatımı düzgünce yaşamaya başlarım. dısardan çok kolay gibi gozukse de psikolojik sorunlar cok zor aşılan sorunlardir. bir de bilincedeysen yaptığın şeylerin iş daha kötu oluyor. - dusperdesi 14.05.2017 00:30:34 |#3434630
    2. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (bkz: kendi olamamak) insanın kendisine yukarıda baktığında olmak istediği kişi rolüne bürünmesidir. kişi kendini kurnaz zanneder, kimse bunu anlamıyor zanneder ama hepsi sadece bir ‘zan’dan ibarettir. olmak istediği ile olduğu hayat arasında derin bir uçurum vardır. bu yüzden hep kendinden kaçmaya çalışır. başka mekanlar, başka zamanlar, başka kadınlar... olmasını istediği ile oldurması gereken durum farklıdır. bunun farkındadır, kimse farkında değilmiş gibi ‘zan’neder. yanıldığını, kolay olan kaçmak duygusu yerine kaçmayıp mücadele edip gerçekten bir şeyleri değiştirmeyi istemez. böylesi daha kolaydır çünkü. kişinin nereye giderse gitsin aklının da kendisi ile beraber gittiğini bilir ama mücadele edemez. bir yerden sonra arsızlaşma duygusu baş gösterebilir. kendine arsız olduğunu ‘zan’nedip çevresine arsızlaşmıştır. değişimi içerisinde hissettiğini söyleyip sadece mekan - zaman değiştirmiş ama kendisi hiç değişmemiştir. yıllarını heba ettikten sonra yukarıda bahsettiğim mücadele içerisine ya girer ya girmez. zordur kişinin kendisinin olamaması. hiçbir yere sığmaz, hiçbir şey üretemez. başkalarının kendisine bıraktığı fikirleri kendi fikirleri gibi gösterir, altı boştur, dolduramaz. siz siz olun kendiniz olun, böyle hem sizin hem de çevreniz için en güzelidir. bir şeyi bilmemek bildiğini ‘zan’netmekten kat kat iyidir. en azından varolan boşluğu doldururken başka şeyleri yıkmak zorunda kalınmaz. siz siz olun başkalarının size güzel hatıra olarak bıraktığı fikirleri, bir başkasına kötü bir hatıra olarak bırakmayın. siz yine kendiniz olun. tarkan’ın da dediği gibi; başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin, ya gel bana sahici sahici, ya da anca gidersin.
    3. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Merhaba, yazıma bir sözle başlamak istiyorum. Kendinden başkası olmaya çalışma! Bu söz sürekli kafamı kurcalıyor, nasıl olabilirim ki? ya da neden olmaya çalışayım? Bu söz aklınızın bir ucunda kalsın. Hayat hep inişli ve çıkışlıdır tıpkı Ankara yolları gibi. Dik bir yokuşu çıktığımız zaman rahatlarız biliriz ki yokuş aşağı inmek daha kolay ve daha zevklidir. Peki hayatınızdaki inişlerde yani hayatınız kötüye gittiğinde de aynı şeyi düşünür müsünüz? Kötüye gidişi iyiye gidişinin bir başlangıcıdır diye düşünür müyüz? Ben düşünemedim sürekli düz bir yolda yürüdüm ve çukurlara düştüm, düştüğüm çukurlarda yoluma devam ettim ve her düştüğüm de bir çukur olacağını düşündüm. Şimdi anladınız mı aslında hayatınızın iyiye gitmesi kötüye gideceğinin başlangıcıdır. İnsanlar sadece bu kötüye gidişleri erteler. Hayatımızın kötüye gittiğini nasıl anlarız? Elimizde olmasını hak etiğimiz, bize ait olması gereken şeylerin elimizde olmadığı zaman hayatımız kötüye gider. Biz ise en sevdiğimiz yiyecekleri yerken, kulaklıkla müzik dinlerken ve en sonunda özgüvenimizi yitirdiğimizde anlarız hayatımızın kötüye gittiğini. Hak eden sen misin? Bir köyde su kıtlılığı varmış ve köyde sadece bir tek su kuyusu kalmış. Bu su kuyusu da krala aitmiş. Hasan bey, 20 yıldır çocuklarının geçimini topraktan sağlayan bir çiftçidir. Çocuklarının geçimi sağlamak topraklarını ekip biçmek için kralın huzuruna çıkmış ve su kuyusunu köylülere eşit dağıtılmasını istemiş. Kral ise kendi arazisinde olan bir kuyuyu köylüyle paylaşmak istememiş. 1 yıl,2,3, 5 yıl geçmiş ve ambarında gıda bitmiş. Su içmek istemiş kuyuda su kalmamış. Köylü hak ettiğini alamadı yaşayamadı. Kral hak etmediğine sahip oldu ve kuyunun dibi kurudu. Hayatın en zevkli yönlerinden biri de hak ettiğin şeyi almak hak etmediğini almaktan daha zor olmasıdır. Bu da bize Dünyanın bir cilvesi. Üniversiteye geldiğimde insanları tanımak benim için daha da kolaylaştı. Keşke tanımasaymışım demek geliyor içimden. İnsanların olmadığı biri gibi davrandığını görüyorum. Düşünceli,kibar,anlayışlı olmayan insanlar kendilerini öyleymiş gibi gösterdiklerini gördüm. İlk başlarda o kötü buruşuk ruhlarını gerici düşüncelerini çevrelerine, bana yansıtmadığı için sevinmiştim. Siz olsanız siz de sigara kokan biri yerine sigara içmesine rağmen parfüm sıkan sakız çiğneyen birini tercih ederdiniz. Sonra ise olayların içinde kendimi buldum ve bu olayın sigaraya benzemediğini gördüm. İnsanlar kendilerini saklamalarının nedeni çevresindekileri düşündüğünden değil, sadece kendilerini düşündüklerinden. Hatta buna saklamak demeyelim maske takmak diyelim. Güneşin hafif alçaldığı saatlerde ok fırınından bir simit aldım ve sahile dalga sesleri arasında ruhumu dinlendirmeye gittim. Dalga sesleriyle düşüncelere dalacağım kadar denize yakın sahile oturdum. Hafif serin bir rüzgar tenime vururken güneş bir babaanne yorganı gibi kucak açıyordu bana. Aklımda bir soru... Bunun amacını merak ettim bir insan neden başkası gibi olurdu ki. Kardeş Payında izlediğim Ali'nin ''Madem Şükriye beni sevmiyor ben de Şükriye'nin sevdiği adam olurum.'' demesi aklıma geldi. İnsanlarında bu yüzden başkası gibi davrandığını düşündüm. Ama Ali orda saf ve gerçekten seviyordu. Galiba bu düşünce biraz benzedi ama tam değil. Bu sevmek değil, daha çok yer fesleğenine benziyor. Fesleğen, güzel kokusu olan parfümlere kaynak olan kralların otu olarak bilinen bir bitkidir. Bu insanlar ise yer fesleğenine benziyordu.