Bu yazı 23 mart 2015 tarihinde yazılmıştır.
Biri dünyanın en büyük ikinci kıtası diğeri ise dünyanın en küçük ikinci kıtası.Kimden bahsediyorum diye sorucaksınız siz şimdi.Tabi ki birisi Amerika ikincisi ise Avrupa.Kanadalı beden eğitimi hocamız James A. Naismith şeftali sepetinden pota yapıyor.Sonra bu oyun tutuyor.Kış aylarında antrenman için yapılmıştı oysaki.İşte nolduysa bu şeftali sepetinden sonra oldu.Artık sporda futboldan başka bir spor daha vardı,adı BASKETBOL!
Avrupa gelişmelerden habersiz,futbola asılmaya devam ediyordu.1893 yılı Avrupa için önemli bir yıl,Paris'in Trevise sokağında bir spor salonunda tanıştılar bu oyunla. Tabiki de pek ısınamadılar.Savaşın olması insanlık için kötü bir şey tabiki kim ister dünyada savaş olmasını? Ama bu basketbol için dünya üzerinde fayda sağlamıştır.Birinci Dünya Savaşına eğer Amerika katılmasaydı Avrupa'ya daha geç girebilirdi basketbol Amerikalı askerlerin Avrupalı askerlerle aynı cephede çarpışması oyuna da yansımış tabiki. Ve Avrupa’da da artık basketbol bilindik ve gözde sporlardan bir tanesi olmuştur.Amerikalılar tabikide ata sporunu bırakırlar mı? Onların sporudur artık.Ve olimpiyatlarla beraber tüm dünyaya tanıtılmış bu inanılmaz oyun.Bana göre Amerika'da basketbolun mabedi olan yer New Yorktaki Madison Square Garden olmuştur,kritik bir nokta.Avrupa sessiz kalır mı? 1919 yılında Avrupa'nın önemli devletleri Amerikalı askerlerin katılımıyla bir basketbol turnuvası yapmışlar.Ve düzenlenen bu turnuvayı tabiki de oyunun piri olan Amerikalılar kazanmışlar.İlk çarpışma burda olmuş ve aslında sonu gelmicek bir rekabet başlamıştır.Amerika’da üniversitelerde liselerde hala oynanmaya devam ederken,Fransa hiç beklenmedik bir hareketle 1922 yılında uluslar arası bayan basketbol takımını kurmuşlardır.
Avrupa önü alınamaz şekilde gelişmeye devam etti,devam devam..Sonunda FİBA’yı kurdu adamlar.İsviçreli dayımız Leon BOUFFARD’ı getirdiler.Ülkemizde ise ilk olarak Robert Kolejinde Fransız çocuklar iki üç pas yapmaya başladılar.İlk profesyonel adım,Fenerbahçe tarafından atılmıştır.Ülkenin her daim sporda lokomotifi.İlk resmi maçı bilin bakalım kiminle yaptık? Tabikide Amerika ile.Sonuç yine hüsran.Türkiye adım adım basketbolda gelişme kaydederken,Amerika ise daha sözünü söylememişti. Amerika’da bu oyunu şehirler arasında takımlar kuruldu ve 1946 yılında ciddi anlamda profesyonel bir lig kuruldu.Ama daha hiçbir şey başlamamış,avrupadan oyuncular olsada ağırlık Amerikalıların üstündeydi.1946 yılında ilk şampiyon, Philadelphia Warriors (Şuan ki Golden State) olmuştu.Giderek ilgi artıyordu..
Bana göre NBA ve Avrupa basketbolunun tarihini değiştiren adam ortaya çıktı birden.Avrupa'nın gelmiş gelmiş en esrarengiz adamlarından bir tanesi;Drazen Petrovic onun adı tabiki.Ligin en iyi şutörlerinden bir tanesiydi.Avrupalı basketbolcularında kazanabileceğini gösterdi Petrovic,iyi ki de gösterdi.
Petrovic'in bazı şeyleri kanıtlamasıyla beraber Avrupalı oyuncuların,Avrupalılarında basketbol için,bu oyun için bir şeyler yapabilceklerini kanıtladılar bence.
**İkinci bölüm**
İKİ BÜYÜK KITA ÇARPIŞIYOR! (2.Bölüm)
Herkese yeniden merhabalar,umarım bu yazım daha çok ilgi duyar.
İlk bölümde sizlere basketbolun doğuşundan itibaren Avrupa basketbolu ve NBA’si ile bir markası olan Amerika Birleşik Devletlerinin basketbol konusunda ki gelişmelerini karşılaştırmıştık.Bu 2.bölümde sizlere taktik,teknik,saha içini anlatacağım.Oyunculardan söz ediceğiz.Avrupa basketbolu denince aklınıza ne geliyor? Atletizm mi? Yoksa pick and roll mu? Amerika basketbolu denince aklınıza ne geliyor? Basketbolun tanrısı Micheal Jordan mı? Yoksa sadece oyuncuları iyi olan bir lig mi? Yer yüzünde şuan aktif olarak top koşturan kara beyaz çocuklardan hangisi en iyisi?Hangi kıta daha iyi bir basketbol kıtası? Herkese iyi gelen bir takım vardır,kimisi NBA’den kimisi Avrupa liglerinden.Gelin hep beraber bu soruların cevaplarını arıyalım.
Hepimiz
Micheal Jordan’ı merak ederek başladık bu basketbol sevdasına ordan ipi öre öre herkes kendi basketbol kazağını ördü kuşkusuz.Peki Micheal Jordan’nın takımında başka oyuncu yok muydu da hep bir adım Micheal Jordan öne çıkıyor.NBA geleneği budur,her takımda bir yıldız ve onun takımı olur.Hep bir oyuncu her zaman bir adım öndedir.Kimilerine göre doğru kimilerine göre yanlıştır.Ama bir oyuncuya bağlı kalıp oyunu onun üzerinden sürekli çevirmek ne kadar daha gidicek bunu hep birlikte görüceğiz.
https://youtu.be/x8MP6839B78
Avrupa basketbolunda bir maçta 50 sayının üstüne çıkan kaç oyuncu vardır? 2 elin parmaklarını geçer mi? NBA her zaman atletizm ve oyuncu üstüne kurulu olmasına karşın Avrupa basketbolu daha çok sistematik bir oyun içinde set oyunları,pick and roll ,sert savunma ile daha bir çok oyun çeşidi ile karşımıza çıkıyor.Evet belki NBA biraz şov işi ama sahaya çıkınca bir oyuncuya verip topu sayıyı atsın gelsin mantığı ile nereye kadar gider ki bu gemi? Üstüne üstlük bu kadar gelişmekte olan bir Avrupa basketbolu varken.Amerika kıtasından devam edelim,atletizmin üst boyutta olmadığını kimse inkar edemez.Bunun en iyi örneklerinden bir tanesidir Hidayet Türkoğlu,Sacremento’ya ilk gittiği anları unutamam ben sanırsın hiç çalışmamış fitnes felan,bu kadarda cılız olunmaz ki diyorsun ama adam NBA’ye bir gitti,kollar gelişti kilo aldı tam bir 3 numara oldu.Her zaman smaç yarışmalarında Amerika kıtası bir adım daha önde bu bariz açık,adamlar biraz daha çalışırsa eğer diğer salonda ki potaya smacı basıcaklar,öyle bir atletizm sistemi var adamlarda.Kimisi inkar eder,kimisi sevmez ama şuan NBA’nin en iyi oyuncusu olan Lebron James ile Spanoulis’in fiziğini karşılaştırmak mümkün mü sizce? Atletizm konusunda Amerika basketbolu her daim Avrupa basketbolundan bir adım önde olucağı kesin,şimdi bunu bir kenara atalım.Gelelim takımların oynayışlarına,her ne kadar NBA’de oyuncular maçtan önce yumruklarını birleştirseler de sahaya çıkınca her oyuncu o ruhu yansıtamıyor.Bana kalırsa güncel oyunculardan Kobe,Wade,Melo bu tarz oynuyorlar.Hala nedenini anlamadığım bir şekilde NBA’de alan savunması yasaklanmıştı bir ara.Oyun evrenseldir diyoruz ama NBA hep bir yamuk çıkarıyor nedense.Tabiki de bu oyuncuların savunma tarzlarını değiştiriyor,Avrupa basketboluna bakıcak olursak daha sert savunma var maçlarda oyuncular daha çok mücadele ediyor savunma konusunda.İstediğin gibi oyuncuyu savunabiliyorsun tabiki hakemler hassas ama oyuncuların her zaman öncülüğü savunma olmuştur.NBA’de ne kadar çok sayı atılıyorsa Avrupa’da bir o kadar sayı az tutmaya çalışılır.Hücüm diyince nasıl aklıma Amerikalı oyuncular geliyorsa savunma diyince aklıma bir o kadar da Avrupa basketbolundan oyuncular geliyor.NBA’de tabikide her takım kötü bir savunma yapmıyor yada sürekli bireysel bir oyuncu üzerinden yürümüyor.Güncel olarak şuan hala yapılanmada olan Boston Celtics,GSW,Memphis ve tabiki bana göre NBA’nin en iyisi Spurs bunların başında geliyor.
Spurs’da her ne kadar Duncan,Ginobili,Parker gibi çok önemli bir üçleme olsada her zaman takım halinde hareket etmekten hiç çekinmeyen ve enfes bir koçları var.Sanırım bu NBA’de sadece bir tane yıldız ile hareket etmeyen takımlara karşı konulmuş ve başarılı olunmuş bir güç.
link.
NBA ve Avrupa basketbolu arasında oynanış bakımında bariz bir fark olsada yakınlıklarda yok değil artık,gün geçtikçe NBA’de pota altlarında ki savaş artık 3’lük çizgisine bırakmış durumda,şuan daha çok 3 sayı üzerinden gidilen bir sezon izliyoruz.Bu geleceğe işarettir bir nevi,atletizm bir yerde dursun onu her zaman yapıyoruz zaten bize Korver,Cury,Harden gibi adamlar lazım düşüncesiyle yaklaşıyor adamlar ve başarılıda oldular.Koç tartışmasına hiç girmek istemiyorum açıkçası,her koç kendi ligine göre bir sistem yapıyor.Bu zamanla gelenek haline gelir,fikstürlerinde önümüzde ki sezonlarda aynı olacağını varsayarsak NBA ve Avrupa basketbolu yaz aylarında karşı karşıya gelme ihtimalleri çok yüksek bir ihtimal.Avrupa basketbolunun bir başka süprizi ise Euroleague’de çok iyi oynayıp daha NBA salonlarının tozlarını almayan oyunculardır.Ritim tutturamayanı oluyor,tutturamayanı oluyor tabiki insanda merak uyandırdığı kesin.Atanamayan NBA takımı olan Real Madrid’in bazı oyuncuları hala NBA salon havası yutmamış,bu bir yandan büyük bir beklenti içerisine sokarken bir yandan da üzüyor açıksası.İzleyici oranlarına gelirsek,NBA her daim Avrupa basketbolunu bu konuda geride bırakacağı kesin.Çünkü basketbol dendiğinde ilk akla gelen oyuncular eğer çok iyi bir basketbol manyağı değilseniz yada benim gibi Nemanja Bjelica hayranı değilseniz yüzde doksan Amerika’lı bir oyuncu oluyor.Bu konuyuda sonuca bağladığımıza göre bir başka hususa geçelim.Bana göre en anlamsız farklılıklardan birisi ise topu oyuncu eline tuttuğunda önce serbest bir adım izip verilip verilmediğidir,buna NBA izin verildiği halde FİBA yokuş yapmaktadır.Buna en çok üzülen oyuncular İrving benzeri oyuncular oluyor.Tamamen bir saçmalık.Oyun içinde ki en kilit değişik kurallardan birisi ise NBA’de molayı oyuncu alabiliyorken Avrupa basketbolunda bu teknik faul anlamına geliyor.Hangisi daha mantıklı siz karar verin ama bence oyuncunun mola alması kadar doğal bir şey olamaz.Dünya şampiyonasından ne kadar zevk alıyoruz artık? Her sene amerikanın genç kadroyla gelip madalyayı alıp gittiği bir turnuva haline geldi.Üstüne üstlük gencecik çocuklar dediğimiz adamların %80’i all star oluyor.
Amerika bir kenarda dursun,Avrupa basketbol konusunda kendini geliştirmeye o kadar açık bir oyun haline geldiki her sezon Euroleague’de gencecik çocuklar ortaya çıkıyor.Bu Amerika hegomanyasını durdurması zor olsada yavaşlatıcağından hepimiz hem fikiriz.Önümüzde 4 ülkenin başını çektiği basketbol ekolları var.Bunlardan birincisi herkesin hem fikir olduğu Yunanistan ekolü olduğu aşikar.Taraftarların benimsemesinden tutun,Avrupa basketbolundan ilk akla gelenler isimler onlardır,burası net.Adamların diğer dallarda olduğu gibi basketbolda da birden fazla tanrısı var! Yunanistan’ın en fazla akla kalan maçlardan bir tanesini tabi ki herkes tahmin edebiliyor..
Yıl 2006..Yunanistan tanrılarının birleştiği bir takım var karşımızda,diğer tarafta ise Lebron,Wade,Melo gibi adamların olduğu bir takım.Genç bir takım olsa da USA,yine korkutucu yine favori.Buyrun sizi o anlara götürelim biraz Amerika hegomanyası altında ki Yunanistan’ın neler yaptığına hep beraber şahit olalım;
link.
Maçtan sonra en efsane açıklamalardan bir tanesi ise Amerika koçu Mike Krzyzewsk ( şişevski)’nin yaptığı açıklama olsa gerek.”Yunanistan’ın 4 ve 13 numaraları çok iyiymiş.” Her şeyi özetleyen bir cümledir bu,Amerika basketbolunun ne kadar üste tutulduğu ve Avrupa basketbolunun ona karşı vermiş olduğu bir savaş aslında bu.Arada sürpriz galibiyetler olsada milli takımlar ve lig bazında Amerika açık ara önde.Yunanistan tanrılarını bir kenara bırakalım,şu “uç,iç,ç” ile biten bir başka ekole geçelim,tabiki Yugoslavya.Bunların başında gelen ülkeler Sırbıstan ve Hırvatistan olduğu açık.Peki naptı bu Sırbistan,Hırvatistan? Sportif başarı Avrupa liglerinde her daim var,takımları taraftarların yönettiği ülkeler bunlar.En önemlisi ise Avrupa ve NBA için oyuncu ve koç pazarlıyorlar.Bogdanovic,Teodosic,Nemanja Bjelica vb oyuncular hep Yugoslavya çocukları.Koç konusunda bana göre dünyanın en şanslı ülkesi Sırbıstan,Hırvatistan biraz arka planda kalmış sanki.Obradovic,Ivkovic gibi adamların iki önemli koçları var daha fazla söz etmeye gerek yok sanırım bu iki ülkeden.
İspanya denilince akla ilk ne geliyor? Barcelona mı? Real Madrid mi? Yoksa Gasol kardeşler mi? Sergio Llull’mü? Say say bitmez bu oyuncuları,her branşta olduğu gibi basketbolda da adamlar avrupayı ele geçirdi.Böyle bir jenarasyon yakalanmışken ele geçirmemesi daha anormal olur bence.2006’nın dünya şampiyonu,Amerika’yı ezip geçen Yunanlıları bizim gibi evlerine geri püskürtmüşlerdi.İspanya’nın bu jenarasyonuda bitiyor.Neler yapıcak hep beraber görüceğiz..
Gelelim izleyici oranlarına,Lebron James’i izlemeyi mi seçerdiniz yoksa Euroleague’de Semih Erden ‘i mi? Cevabı çok açık ve net.Euroleague’nin reyting oranlarını bulamasamda NBA’nin reyting oranlarını bir nebzede olsa buldum.
Lokavt’ın olduğu yıllar biraz düşüşe geçsede hep aynı çizgisi korumuş NBA.Bu alandada Avrupa basketboluna bir yumruk daha sallıyor.NBA şirketlerini kar zararı baksada Avrupada paradan çok kupa ve başarı için bir şeylerin yapıldığı kesin.Umarım Avrupa basketbolu ve NBA basketbolunun fikstürleri aynı olur ve NBA ve Avrupa takımlarının karşılıklı maçlarını görebiliriz.Çok dikkat bir çekici gösteri olabilir.Sevin yada sevmeyin,Amerika basketbolu her zaman bir adım önde ve kendini beğenmiş kara çocukların toplanıp madalyayı alıp gitti oyun olarak kalacaktır.Avrupa’da ki koçların NBA’de neler yapabilceğini herkes merak ediyor,Cavs’ın koçu diğer koçlar için bir öncü olabilir.Bakalım her şeyi zaman göstericek. Basketbol bu iki kıtanın çarpışması ile var oldu,var olacak.
Sonuç olarak,Amerika kıtası yıllardan beri olduğu gibi piyasanın yine en büyük pay sahibi.Ne kadar disiplin az olsada takım oyununu her takım oynamasa da Avrupa basketbolunda her maçın daha heyecanlı daha sert bir oyunla geçtiğini varsayarsak övgüyü hakediyor. Her koyun kendi bacağından asılır. NBA takımları zaten bir şirket gibi yönetiliyor her daim kar daha ön planda bu yüzden finans açısından Amerika kıtası hep o beyaz çocuklardan bir adım önde olucak. Belki Avrupa korkuyor Amerika’dan ama hiçbir zaman mücadele etmekten vazgeçmicektir. Sırbistan ve Yunanıstan gibi ülkeler olduğu sürece sonu “iç,us” ile biten oyuncular olduğu sürece Avrupa basketbolunun her zaman bir kitlesi olacaktır.Her daim disiplin olsa da, oyunu şova çevirecek olan yine bizim kara çocuklardır.Ben Avrupa basketbolunda da draft sisteminin gelmesinden yanayım,en azından her ülkenin ligi için olmasa bile Euroleague’e katılanlar için böyle bir uygulama faaliyete geçirilmelidir.Eminim daha fazla merak uyandıracaktır Amerika basketbolu gölgesinde olan Avrupa basketbolu.
Son bir söz,basketbol evrensel bir oyun olsa da Amerika kıtasının anası olduğu bir oyundur.
Zaman ayırıp okuduğunuz için herkese çok teşekkür ederim. 3.Bölümde işin finansman işine girip biraz matematik yapalım diyorum. NBA’nin izleme oranlarıyla ile ilgili bilgiyi veren Feyki’ye (nbatrky'den) şükranlarımı sunuyorum.