yayımlanacak üçüncü kitabım
yok'ta bu duyguyla ilgili şöyle kısa bir bölüm mevcut;
"ait olamamak, bir insana verilebilecek en ağır ceza. seni asla tamamlamayacak bir insanla birlikte olmaksa, atılmış en yağlı kazık. ilkine yapacak bir şey yok. ikincisini ise geri çıkarsan bile acısı bir ömür dinmiyor. sırf bu yüzden çocukken gördüğü altın günleri ve gittiği kadınlar hamamı görüntüleri bilinçaltından silinmeyen tüm erkekler olarak yine kadınlar tarafından büyütülen bir erkeğin ömrünün tamamını bir kadınla geçirip mutlu ve huzurlu olması; veya tam tersi, bir kız çocuğu olarak dünyaya gelip
erkek egemen toplumun nezaketsizliğiyle ve
baba baskısıyla büyüdükten sonra kadınlığa adım atıp mutluluğu ve huzuru başka bir erkekte aramak, bana o denli büyük bir ütopya olarak geliyor ki, insana evliliği ilk kim kabul ettirmişse, mezarını bulup, üzerindeki toprağı tırnaklarımla kazıp, çıkardıktan sonra kuru alnından öpüp, sonra yeniden toprağa gömüp üzerine çiçek ekmek istiyorum. çünkü ikili ilişkilerin büyük bir çoğunluğunda zaman geçip duygular laçkalaştıkça karşıdakini elde etme içgüdüsü yüzünden yitirilen her şey kabusa dönüşüyor. ve uyanık olsanız bile o görüntüler asla zihninizden silinmiyor. bu sebeple, insan başka bir insanın hayatına bodoslama daldığında ya da bir başkası onun hayatına boylu boyunca uzandığında kendini, kendi hayatına bile ait hissedemiyor."