aynalı tahir'in ortalığı kasıp kavurduğu,
aynasızların henüz geniş hatta sınırsız yetkilerle donatılmadığı o tipsiz, sahipsiz ve tayyipsiz günlerden bahsedeceğim biraz. hey gidi be.
yaz kış siyah bir ceketle dolanıyor, arkadaşlarım denize girerken kumsalda volta atıp tespih sallayarak kız kesiyorum. fakat bu kesişmelerde gözlerini ilk kaçıran nedense hep ben oluyorum. kimi yüzüme bir maymuna bakar gibi bakıyor. fındık fıstık atıp kaçanın sayısı da az değil.
en sevdiğim şarkı
kralı gelse. mahallenin tahir'i değilim belki.
ama kesinlikle bir mahmut'u, şükrü abisiyim.
her akşam aynı saatte uğradığım kıraathaneye yine tam vaktinde gelmiş, kaçak sigara siparişini buram buram salatalık kokan adama çoktan vermiştim. herifi beklerken mekanda havalı bir tur atayım dedim. masalara yaklaşıp okeye gömülü birkaç kafayı birbirine tokuşturarak azıcık eğlenmekti amacım.
bakışlarını arsızca üstümde gezdiren iki üç gudubeti bıyık altından gülerken yakaladım. hiç de hoş olmayan biçimde hem de. gülmekten çok orgazm oluyor gibiydiler.
elim sırtımdaki
mınçıkaya gitti hemen. saçlarımın arasında bir de jiletim vardı. savaşa hazırdım.
o sırada torbacı, pardon işletme sahibi geri döndü. bir yandan telefon konuşması yapıyor, diğer taraftan hunharca burnunu karıştırıyordu.
sigara paketini cebime attım. sinirim geçmişti. olay çıkarmayacaktım ve büyüklük bende kalacaktı. bir külhanbeyi için doğrusu pek merhametliydim.
tam kapıdan geçerken yakışıklı olduğu kadar cakalı olan adımlarımla övünmekle meşguldüm. açık kalmış fermuarımdan sarkan şortun ipini tam o an fark ettim. pantolonun gözlerimi kamaştıran kapkara renginin üzerinde tıpkı bok lekesini andıran o piç kurusu ipi.
aynada siluetime rastladım. tıpkı şebek oğlanlarına benziyordum. allahım! ip ne kadar uzundu öyle.
sonra lise bitti. porno delisi olup çıkmıştım.