bugün
yenile

    asosyal itiraf

    10
    +
    -entiri.verilen_downvote
    öhöm öhm... selam. sanırım ben sonunda birazcık büyüdüm galiba ya. bi saattir düşünüyorum. hayatımda sıra dışı, beklenmedik yeni şeyler oldu dersem çok abartırım muhtemelen. öyle anlık olarak kendimi iyi hissedeceğim bir durum var diyemem. benzer şeyler oluyor aslında. hatta daha rasyonel şekilde yaklaşırsak hala daha kötüye giden bir grafiğim var denilebilir. ama yeni yeni şeyler hissediyor olabilirim. bak bu doğru. bu gelişmeyi de "devriksekiz" ismiyle kaydetmek istiyorum yine. aramızda kalsın bu karakteri ve bu karakterin etrafında şekillenen tüm isimleri öldürmeyi düşünüyorum ne zamandır. yavaş yavaş kopabileceğim sonunda galiba. devriksekiz bana, ben ona, sözlük bize... güzel arkadaşlık ettiniz bence. eyvallah. gerçekten çok uzun zamandır kendimle kavgalıydım. dünyayla kavgalıydım. hesaplaşmak için can atıyordum falan. hiçbir şeyden tatmin olamıyordum. hem yerli hem yersiz acılar çekiyordum. hayatıma hiç tahmin etmeyeceğim insanlar girdi çıktı. mesela hiç tanımadığım 2 kişinin evinde kalmıştım bir ara. öyle 2 günlük falan da değil. uzun uzun sohbetler etmiştik. hiç öyle sıra dışı insanlar da değillerdi halbuki. ama bir şekilde anlaştık. çok eğlenceli, bazen çok hüzünlü geceler geçirdik onlarla. ben onları anlayabiliyordum. onlar ise beni kesinlikle anlayamadılar. bu şekilde devam ettirebildik arkadaşlığımızı zaten. baya random bir arkadaşlıktı. hayatımın ilginç deneyimlerinden bir tanesiydi. 3-4 ay önce telefonla görüştüm. birisi okulunu bitirmiş. yakında evlenecekmiş. gaziantep'ymiş. zamanlama sorunu yaşamazsam düğününe gidip hayvanlar gibi tepinmeyi düşünüyorum. diğerine çok üzülüyordum hep. onun durumu bence hep benden bile daha kötüydü. ne kadar kötü olduğunun farkında bile olamadığı için kendine kızıyordu. ondan olsa gerek hep kendisini en kötü durumda varsayıyordu. dibi görünmeyen bir tipti yani. garip garip ilişkiler kurdum bu süreçte. bazılarını anlatmakta utanabilirim hatta. süreç derken benim kendi adıma küçük bir miladım var. 2013. ben diyebilmeye çalıştığım bu şeyin başlangıç noktası 2013 yılına denk geliyor. ondan sonra hem gerçek dünyamda hem iç dünyamda abuk subuk şeyler oldu zaten. ondan öncesinde kendime dair, dünyaya dair birçok şeyin farkında değildim. umurumda da değildi zaten hiçbir şey. belli bir raya girmiştim. yol nereye gidiyorsa oraya gidiyordum. savunmasız ve masumdum. bu sebepten 2013 yılından önceki "ben"e çok kıyamıyorum. hala saf, salak, masum, acıklı, acınası, savunmasız gelir bana o dönemki halim. hem severim, hem sevmem o dönemlerimi. ama milattan sonrasıyla çok dövüştük ne yalan söyleyeyim. bazılarını ben, bile isteye yaptım, bazılarında gerçekten farkında değildim sürüklendiğim yerlerden. bir şekilde üzerinden çok zaman geçti yine de. i̇tiraf etmek gerekirse bu süreci kesinlikle daha az hasarla yönetebilirdim. buna kesinlikle imkanım vardı. yapmadım. i̇yi mi oldu? birçok açıdan hayır, iyi olmadı. ama yine de daha az hasarla geçiştirebilseydim şimdiki benliğimden birçok parça eksik kalacaktı. ömrümün geri kalanında asla kazanmaya ihtimal veremediğim yeni parçalar ekledim bence benliğime. elimde kalan en büyük tesellim bu, evet. üzücü mü? tam değil. ama trajikomik olduğu kesin! 2019 birçok açıdan enteresan bir seneydi. açıkçası çok umutlu olduğum bir seneydi. beklentilerimi yer yer karşıladığı olsa bile totalde 10 üzerinden 4,5'luk bir seneye evrildi en sonunda. kötü şeyler, iyi şeylerin ihtişamını elimden almayı başardı falan. sevgili louis'cim eğer bu entry'i hasbelkader okursan falan burada kederden bir edebiyat parçalamıyorum. n'olur samimiyetime inan. :) birçok şeyin sonuna geliyorum, yeni bir kapıdan giriyorum, bunu hissediyorum ve bunları bu virajın ortasındayken kayda almak istiyorum. :) neyse 2019 diyorduk. son 2 ayda 4,5 olan puanı bir şekilde 5,5-6 seviyelerine kadar çıkardım bence. sanırım son günlerinde fena sayılmayacak bir yıl olduğuna ikna oluyorum. elbette 2020 ve ondan sonra gelecek o yıllar hakkında beklentilerim var hala. nokta falan koyduğumuz yok anasını satayım ama artık eskisi kadar yükselmiyorum yeni yıllara. çünkü sanırım biraz büyüdüm. yukarıda dibi görünmeyen bir arkadaşımdan bahsetmiştim ya hani? onlardan bahsetmemin sebebini tam da şimdi açıklıyorum. ona en çok dibini göremediği için acıyordum. çünkü ortak yanlarımızdan bir tanesi de buydu. ben de dibimin ne kadar derinde olduğunu bilmiyordum. eğer hiç düşmemişsen bunu bilemezsin evet. ama düşüyorken de bilemezsin. i̇şler daha da kötüye gidemez, gitmemeli dediğim her anda biraz daha düştüm ben. 2013 yılından beri düşüyorum denilebilir. kimse de farkında değil. i̇şe bak. neyse, black swan filmini izlemeyi sakın unutmayın. bu dibi görmek meselesi hakkında çok edebiyat parçalanır. yaşamadan da hepsi retorik teselliler gibi gelir. i̇nsanın ne kadar dibe batacağı ne kadar yükü kaldırabileceğiyle alakalıdır. bu da insanlar arasında bir yarışa malzeme olacak bir şey değildir. dibi gören insanlar için "o da bir şey mi ben neler neler yaşadım, ne çilelere gark oldum" lafı içi boş bir kümedir sadece. kimisi çok daha basit meselelerle kendi dibini görür, kimisi ise dünyalar sırtındayken en dibini bulur. buradaki nicelik katsayısı inanın hiç önemli değildir. farklı seviyelerde olsa da kendi dibini gören iki insan nihayetinde aynı yerdedir. dibi gören insanları kardeş yapan şey tam da budur. sırtında taşıyabileceği son ağırlıkla beraber nihayetinde ikisinin de ayakları yere basıyordur. i̇şte dibi görebilmiş olmanın sırrı buradadır. onca ağırlığın, darbenin ardından sonunda ayakların yere basıyordur. klişe ama gerçek olan yönü de artık daha fazla düşmesinin mümkün olmamasıdır. ya dipte kalacaktır ya da artık yüzeye doğru ilerlemek zorundadır. benim yavaş yavaş büyüdüğümü düşünmeme sebep olan şey, bu. ne kadar dipte olursan ol, ne kadar boka batmış olursan ol, artık düşmüyor olmak, ayaklarını sabit bir zeminde tutabiliyor olmak, ilereyebiliyor olmak inanın bana "iyi hissettiren şeyler" başlığına ilk 10'dan girecek bir şeydir. o anda ne durumda olduğunun bir önemi kalmıyor. evet bu bir illüzyon ama olsun tutunabiliyor olmanın verdiğini hiçbir şey vermiyor. çünkü sana bir çıkış planı veriyor bu his. tutunacak bir sebep oluyor. bu arada bugün oğuz atay'ın ölüm yıl dönümüymüş. seni tanımak bu dünyada olduğum için gurur duyduğum sebeplerden bir tanesiydi. keşke görebilseydin. ben buradayım hala sevgili yazar! derinliğini bilmediğiniz bir suya çok yüksekten atlamayı denediniz mi hiç? o 30 saniyelik zaman diliminde çok değişik duygular yaşıyor insan. öncelikle ne kadar emin olursanız olun suya girene kadar havada süzülürken aklınızdaki ilk şey altınızdaki suyun sığ bir su olmasını istememeniz oluyor. çünkü kazara küçük bir tümseğe denk gelirseniz su sizi yeterince yavaşlatamayacağı için suya çakılıp kalmaktan korkuyorsunuz. ondan sonra ise suyun yavaşlatma özelliğinin beton etkisi yaratmasından korkuyorsunuz. eğer yanlış bir şekilde atlarsanız bu sefer de vücudunuz suyu yarmakta zorlanacağı için sudan ciddi bir darbe alma tehlikesi aklınıza geliyor. bu sebepten olabildiğince ince bir şekle girip suyu yarıp geçmek istiyorsunuz. acısız, hasarsız daha çok dibe batmak için. acısız, hasarsız şekilde dibe batmak için... bu cümleyi kurarken birtakım yerlerim acımış olabilir şu anda. ve sonunda suya daldınız. şimdi ise nefesiniz kesilmiş durumda. suya dalmayı başardınız. artık tek emeliniz yüzeye geri çıkıp tekrar nefes almayı başarmak. bu noktada da ilginç tecrübeler var. mesela fazla derine sürüklenmekten korkuyorsunuz ilk başta. bir an önce geri çıkabilmek için. ama o sırada ısrarla dibe çekiliyor vücudunuz. yüzeye doğru ilerlemek için önce inişi durdurmanız gerekiyor. ancak yeterince derine inerseniz bu seferde daha da derine, dibe kadar batmayı istiyorsunuz. çünkü dibi göremezseniz ama çok fazla derine dalarsanız yüzeye çıkmak için daha büyük çabalara ihtiyacınız olacak. su altında ayakların bir türlü yere basmadığı güvensiz ortamın hissi yorucudur. ama en sonunda bir yerde en dibi bulursanız ayaklarınız o yere basarsa, o çukur size tutunacak bir dal olur. en dipten ayaklarınızla destek alır ve son sürat bir şekilde yüzeye doğru kıvrılmanızı sağlar. eğer dipten destek alamasaydınız, yüzeye çıkana kadar debelenip duracaktınız. ben ayaklarımı kendime doğru çektim yüzeye doğru ivme kazanmaya hazırlanıyorum. sonunda! birçok şey hala çok kötü, hatta biraz mantıklı davranırsak birçok şey eskisinden bile daha kötü durumda. grafiğim hala iniş durumunda bunun farkındayım. ama işte ayaklarım küçük bir kum tepesinin üstüne denk geldi artık. yavaş yavaş yüzeye tırmanabilirim. bu hissiyat insana güven veriyor. olgunluk böyle bir şey olmalı. yürüdüğün o tekinsiz kaldırımlar, güvensiz adımlar yerini daha kararlı bir inanca bırakıyor. yaptığın şeylerin ne için yapıldığına, ne işe yaradığına, hangi yöne doğru yürüdüğüne daha bir güvenli cevap veriyorsun. başını öne eğip yürüdüğün yolları ezbere yürüyorsun. çarenin ne olduğundan eminsin, zor yoldan eve dönmenin ne olduğunu biliyorsun, sakin sakin ne gerekiyorsa onu yapıyorsun. dünyanın en berbat şeyi de olsa sonunda ruhunu dizginlemeyi başarmışsın. tebrikler bir karış daha büyümüşsün. artık keşif bitiyor orada. yeni kıtaları keşfetmiş bir maceracının kendinden emin yola koyulmasının özgüveni bu. belki geri dönemeyecek anakaraya. neler gördüğünü, neleri bulduğunu doğduğu toprakların insanlarına gururla anlatamayacak belki de... keşfe çıkarken atlattığı onca fırtınanın ardından, dönüş yolunda eften püften gelecek bir fırtınada alabora olacak gemisi belki de... ama mühim değil. nihayetinde keşfettiklerini ana vatanına taşımak için çıkıyor bu dönüş yoluna, artık gittiği yolun nasıl bir yol olduğu hakkında fikri var. geriye dönemese de dönüş yoluna çıkmanın heyecanı anlamlı bir heyecandır. kaşifin son yolculuğu... zaman zaman onurumu da gururumu da ayaklar altına aldım. ben birtakım değerleri fire vermeden korumayı başaran iradeli insanlardan değilim. pisliği elime almaktan çekinmedim. bunu hep çocuksu bir merakla yaptım belki de. ama artık yürümekten hoşnut olduğum bir yolu yürüyorum bence. ben uzun zaman sonra çoğu zaman huzurlu hissediyorum galiba kendimi. bu yaşıma geldim, bu yaşlara gelmeyi hiç istemedim. ama artık yaşadığım birçok şeyden gurur duyabiliyorum. galiba biraz da mutluyum. mutlu olmasam bile yatarken kafamı kendimi tatmin etmiş olarak koyuyorum yastığıma. "kendini gerçekleştirme" konusunda kafamda sıraladığım çok madde var işaretlenecek. sanki bazılarında sorun yaşamayacak gibiyim. bir takım maddelere tik atmanın zamanı geliyor. günlüğüme "bir gün aşık olmaktan korkmadan sokağa çıkacağım" yazmıştım. bakarsınız bunu da aşarım. bir insanın bir insana kendisini koyverdiği günleri tekrar hatırlarım. kendi zırhlarımı bir gün kendi başıma çıkartır atarım. belli mi olur. sonuçta artık düşmediğimi hissediyorum. düşmeyi durdurabildiysem gerçekten, bunun gibi inanması güç bir sırrı çözdüysem eğer yüzeye geri çıkmak da ne ola ki? başını öne eğip yürüdüğün yolları ezbere yürüyorsun. çarenin ne olduğundan eminsin, zor yoldan eve dönmenin ne olduğunu biliyorsun, sakin sakin ne gerekiyorsa onu yapıyorsun. dünyanın en berbat şeyi de olsa sonunda ruhunu dizginlemeyi başarmışsın. tebrikler bir karış daha büyümüşsün.
    ... diğer entiriler ...