lost

efsane. bu dizinin üçüncü sezon başlangıcı hayatımda izlediğim en muhteşem başlangıçtı. olduğum yere çivilendiğimi bilirim.

sapıttılar bazı yerlerinde ama efsane dizidir evangeline lilly Aşkım benim

türkiyede yabancı dizi furyasını başlatan dizi. adamım john locke

ilk izlediğim yabancı dizilerden biri, herkes gibi..

charlie pace "not pennys boat" sahnesinde baya üzülmüştüm be.tabi küççüktüm o zamanlar.dördüncü sezonda batırmaya başladılar diziyi.son iki sezonu zaten çöp.ilk sezonları mükemmel.

türk sinemasında eşkiya neyse drama dizileri için lost o dur.

ne diziydi be. teori üretmekten diziyi izleyemiyorduk. sonunu yarrak gibi bağladılar ama.

ben bi bok anlamamıştım bu diziden.

sanırım dizi kendi tarihinde takip edilen en iyi diziydi. 2.-3. sezon sularında. benim adamım tabiki desmond david hume idi. haa unutmadan -see you in another life brother!

şuan güzel diziler izlememize vesile olan dizi.

dizi gibi dizidir . bir kaç kez izleyip atladığım veya anlayamadığım yerleri anlamlandırdığım dizidir . kurgusu ve akışı on numaradır . izlemeyen arkadaşlara şiddetle tavsiye ederim.

ortalamanın üstünde ama çok iyi olmayan bir dizi. son 2 sezonu rezalettir. bunun bir benzeri (bkz: prison break)

çok iyi diziydi ya j.j abrams ın tüm dizileri böyle

finalinin allah belasını versin. senaristleri acayip bozmuştu son sezon, o yazdıkları kalem onlara girsin.

ilk 2 sezonun muhtesem sezonlar oldugu, sonrasinda 3 sezonda bozup 4 de geri toplayan dizi. benim gozumde muhtesem diziler kusagina girer.

yapımcısı ilerleyen zamanlarda ben yapmasam da biri tekrar hayata dondurecektir diye açıklama yapmis.

ilk üç sezonu çok iyi, dördüncü sezonun ortalarından başlayıp final bölümüne kadar sıçan, final bölümünde ise tüy diken dizidir.

çok efsane bi diziydi, her bölüm bi gizem vardı efsane sürükleyiciydi. ama o kadar gizemi tabi ki açıklayamadılar. o siyah dumanın ne olduğunu hala bilmiyorum.

son sezona kadar mükemmel son sezonda zurnanın zoort dediği dizi

izlerken yok artık bu kadar da olmaz dediğiniz ama her bölümde biraz daha mistikleşen enteresan bir dizi

ilk 4 sezonu mükemmeldi. beyin yakiyo baya. en güzel sahneler desmondli sahneler. bide keşke kate erken ölseydi, doktor civanımı çok üzdü

i will see you in another life brother sahnesiyle hepimizi üzen dizi.

Türkiyede yabancı dizi kültürünü başkatan efsane dizi. Favorim sawyer'dı, jack ve john'a çok kıl oluyorum. Bir de benjamin denen adamın türkçe konuştuğu sahne vardı son sezonlarda, aklıma o geldi. Aha video. S*k kafalı senaristler, o ışid militanı görünümlü adamları türk'e benzetmişler.

en iyi sahnesi şu sahne olan dizi.

Bana göre en efsane sahnelerinden biri budur, desmond'ın diziye girişi. video. Çalan müzik hala aklımda, make your own kind of music

live together, die alone

Her bölüm ayrı gizemliydi, desmond adadan çıktığında ve jack'le eskiden tanıştığını öğrendiğimde ağzım açık izlemiştim. İntrosu bile ürpertici, efsane dizi. video

geri dönüşlü dizilerin babasıdır, sonradan bok sarmasına rağmen izlenir.

en kısa zamanda tekrar başlayacağım efsane dizi. john'dan nefret ediyorum.

bir devir açan dizidir. ilk sezonu aşırı iyidir. bir ara türkçe dublaj olarak türkiye'de yayınlanmıştır. fakat dublaj önerilmez. kendi dilinde izlenmesi daha makbuldur. son sezonlarda kötüleşmesine rağmen bazı sahnelerde eski çekiciliğini korumuştur.

çok şükür bugün bitirdiğim dizi. izlerken şok üstüne şok yaşamak sıradanlaşmıştı ama ilk günkü etkisi sürüyordu. finalinde iki damla gözyaşı firar etti gözlerimden. --- spoiler --- herkesin birbirine dokunduğunda hatırladığı anlar tüylerimi diken diken etti. herkesin sonunda kavuşması o kadar güzeldi ki, anlatamıyorum. ama açıklanmayan şeyler vardı, rahatsız edici. --- spoiler ---

daha yeni izleme firsatı buldum. 20. bölümdeyim. sürekli spoiler yiyorum ama olsun yine de çok güzel.

i̇zlediğim 10 dizi arasından en iyisiydi kesinlikle. konusu , oyuncuları , dizinin ilerleyişi hepsi mükemmeldi. 2004 yılında çekilmeye başlamış bir diziye göre oldukça iyi kalitede bence. sanırım sawyer a aşık oldum bi de .

çok fazla dizi izleyen biri olarak söyleyebilirim ki dünyanın en güzel dizileri listemde -bakınız listemde- ilk 3'e oynayacak gereğinden birazcık daha uzatılmış, dünyadaki dizi kültürünü tamamıyla değiştirmiş dizidir. insanlara sitcom gibi düşük maliyetli dizilerin izletildiği bir dönemde bir kumsala uçak enkazı koymayı ben daha nasıl övebilirim ki. bilip bilmeden -ciddi şekilde- lost bozdu, sonu bok gibiydi diyenler de gidip şevkat yerimdar izleyebilirler. her bölümünün her sezonu birbiriyle bağlantılıdır, araştırmadım ama senaristin başından sonuna her şeyi düşündüğünü rahatça söyleyebilirim. herkesin adadan kurtulup mutlu mesut yaşaması gibi bir son izlemek hangimizi tatmin ederdi siz söyleyin? saçma diyenler için de bunun bir dizi olduğunu hatırlatmam gerek. stranger things 'e aynısını diyebiliyor muyuz? dizi günümüz tarihinde çıksa kullanılacak efektleri düşünmeden de edemiyorum. black smoke yerine daha güzel bir şey, kullanılabilirlerdi veya görüntüsü daha iyi olabilirdi. izlemediyseniz, çoğu kişi gibi yarıda bıraktıysanız yaz tatilinde izlenecek bir dizi serüveni olarak gönül rahatlığıyla izlemenizi öneririm. see you in another life brother 4 8 15 16 23 42

jin adamım, seni hiç unutmuyorum. tam ingilizce öğrenecekken bir anda fransızlar ile karşılaşmıştın. hayattaki şansa bak, hayat denilirse eğer.

t: 2013 çıkışlı girl who got away albümünde yer alan şahane dido şarkısı. "lost where i belong, lost where i've gone." lost

(bkz: previously on lost) yeni bölüm başlangıcı ve mutluluk idi zamanında.

3 gün önce başladım 27 bölüm izledim. Konusunu az çok biliyordum zaten aşırı önerilen bir dizi herkes hemfikirdir bu konuda ama bana sezonları fazla uzun, fazla detaylı (detaydan kastım gereksiz yayılmalar ve uzun uzadıya flashbacklar) geldi. 2004 çıkış tarihini baz alırsak kesinlikle mükemmel bir dizi ama beni pek sarmadı. (Sarmadı ama 3 günde 27 bölüm bu da ayrı bir ironi olmuş)

aşırı meşhur olduğunda üniversitedeydim, izlememiştim. dünyada izlenecek hiç yeni dizi kalmasa yine izlemem. öyle klişe konu. oturup tekrar aşk-ı memnu'ya başlarım.

(#3943877) ilk sezondan sonra bunları yazmıştım. İlk sezon klasik adaya düşme hikayesi, ikinci sezon bir nebze daha gizem katılmış daha güzel olmuş. 3. sezonun büyük kısmı sıkıcı diyebilirim. Zaten bence dizinin kopma noktası bu sezon. 3. sezonu tamamlayabilen biri zaten devam eder. Çünkü sonlara doğru aşırı güzel oluyor ve en sevdiğim bölümü 3. sezon finali. :( not penny's boat 4. sezon da en sevdiğim sezon oldu şimdilik. Akıcı, geleceğe dönük, neyin ne olduğu daha net bir sezon. 5 ve 6'yı da bitirince ekleyeceğim.

En kötü yazımın tek eğlencesiydi bu dizi. Favori sezonum 4.sezondu diye hatırlıyorum. Zaten sonrası dizinin çöküş dönemine giriyor. Favori karakterim adamım Desmond. Favori çiftim Desmond-Penelope. İkisi arasında geçen bir telefon sahnesi var ki 2736362 kere izlemiş olabilirim. Bir telefon görüşmesi ancak bu kadar etkileyici olabilirdi. Tutku akıyor o kısımda. Aşk be diyorsunuz. Jack'e hayranlığım liderliğinden, Charlie'ye sevgim masumluğundan. Bir de John Locke var. O da dedeme aşırı benzediği için ekstra güven veriyordu bana. Unutup yeniden başlamak isterdim.

Mağaramdan çıktım ve evime internet bağlattım. Alırım bir hayırlı olsun. Çevremdeki birbirinden alakasız birkaç arkadaşımın bu diziden bahsetmesi üzerine dayanamadım çok lazımmış gibi gittim bu diziye başladım. Toplam 40'ar dakikadan 120 civarı bölüm var. 2 günde 10 bölüm izlemişim. Tanımlayamadığım bir şekilde bir nostalji havası hissediliyor ve bu his çok hoş. Netflix kültürünün getirdiği dizi anlayışına karşın acayip akıcı bir dili ve her bölümün ayrı ayrı kendi içinde bir dinamiği ve matematiği var. Bu bence tamamen yayınlandığı platformla alakalı bir şey. Tv Series tam böyle bir şey zaten. Dizi sektörünün TV'den stream platfomlara geçişindeki etkilerini fark etmek adına da güzel bir deneyim oluyor bende. Diziyi sırf derin karakter bolluğu olduğu iddiasıyla izliyorum. Sıkı bir hikaye anlatma biçimi de var ayrıca. Bir de wikipedia'dan öğrendiğim bir terim çıktı karşıma: Ansambl oyuncu kadrosu Yani bir dramatik eserde başlıca karakterlere aşağı yukarı eşit derecede süre ve ağırlık verilmesi. Adını az önce öğrenmiş olsam da bu benim çok sevdiğim bir tarz. Birbirinden farklı karakterlerin incelikle işlenmesi, her karakterin ayrı ayrı ciddiye alınması, eserin merkezine herhangi bir karakteri yerleştirmek yerine kurguyu bir "tema" üzerine yerleştirmek falan benim sevdiğim şeyler. Ayrıca hikayeyi zenginleştirdiği gibi gerçek hayata da yaklaştırıyor. Baş rolleri değil konseptleri izliyoruz. Sürekli bir tansiyon yükseltmesi ve izleyiciyi kendinde tutması için zırt pırt merak ve heyecanın dozunu yükseltmesi ilk 10 bölümlük kısımda verdiğim en büyük eksi. Bu uzun vadede beni çok bayar muhtemelen. Sürekli bir "dıdıdı tın!" şeklinde perde kapanması bayıyor. Ha bir de her karakterin flashback'lerine geri dönüp karakter derinliği oluşturulması iyi hoş da herkesin de izlemeye değer bir geçmişinin olması bana bir tık absürt geliyor. Ama önemli değil. Dizinin ilk 10 bölümünde verilen ipuçlarına bakılırsa dizide zaten çok fazla absürt detay olacak gibi. Tek absürtlük uçak kazasında adaya düşüp hiçbir kalıcı hasar almadan hayatta kalan 48 insanın olması değil anlaşılan. Komple adanın absürt olması bu ilk ve en büyük absürtlüğü kotaracak muhtemelen. Ki buna dair bazı gönderme içeren diyaloglar da yakaladım zaten. Yazarlar bunun farkındalar en azından. Şimdilik en favori karakterim Sayid, sonra da "bay dude" Hurley tabii ki. İnşallah daha çok kullanılıyordur bu iki karakter. Kate'e daha ilk bölümden aşık olduk durduk yere. :(( Sawyer'ın geçmişteki hikayesini beğenmedim ama kendisini seviyorum. Diziye ciddi renk katıyor. 3. Bölümün ismi Tabula Rasa. Filozof John Locke'un temel tezi olan Tabula Rasa. Yani "boş levha" demek. Her insanın doğuştan boş bir levha olarak dünyaya geldiği ve her şeyi deneyim yoluyla doğduktan sonra öğrendiğini söyleyen metafizik önerme. 3. Bölümde Jack Kate'e "burada geçmiş hayatlarımızda kim olduğumuzun hiçbir önemi yok. Daha önce ne yaptığınla ilgilenmiyorum" tarzı bir şey söylüyor. O bölümde her şey yeniden ve sıfırdan başlıyor. Bu amaçla bölüme bu ismi verdiklerini düşünüyorum evet ama dizide gerçek ismi "John Locke" olan bir karakter var aq. Bunun sebebini ciddi merak ediyorum. Kuru bir gönderme mi yoksa gerçek hayattan bildiğimiz John Locke ve fikirleriyle bir alakası var mı bilmiyorum bekleyip göreceğiz. Ha bir de 9. Bölümde Fransız bir kadın buluyor Sayid. 16 yıldır adada yaşıyor vs. ve ismi Rousseau çıkıyor kadının. Burada da yine filozof J. J. Rousseau'ya kuru bir gönderme mi var yoksa ciddi alakalı mı onu da merak ettim açıkçası. Gerçek Rousseau da uzun bir dönem sürgün ve kaçak hayatı yaşıyor. Onun yaşamıyla bu kadının yaşamı arasında bir paralellik kurulacak mı bekleyip göreceğiz. 10. Bölüm şimdiye kadar ki en merak uyandıran finalle bitti. 11. Bölüme geçmemek için gelip bu entryi yazarak odağımı dağıtmaya çalışıyorum. Hoş ve eğlenceli dizi yani. Belki ben bilmiyorumdur ama bu kadar ünlü bir diziden sonra bu konseptte lost klonu dizilerin arka arkaya üretilmemiş olması beni bir miktar şaşırttı. Dizi sürekli izleyiciye gelecek bölümlere yönelik üstü kapalı vaatler ve ipuçları saçarak ilerliyor bakalım. Bunların hepsinde tatmin edecek mi merak ediyorum. Diziye devam edersem ara ara gelir buraya bir şeyler karalayabilirim. Şimdilik bu kadar.

hazır disney+ gelmişken yeniden izleyeyim dedim. ki son sezonu zerre hatırlamıyordum. büyük bir ihtimal izlememişim son sezonu. fazla uzatmayayım. ilk üç sezonu (hadi bilemedin dördü de katalım) hariç o kadar kötü bir dizi ki, özellikle beşinci ve final sezonu olan altıncı sezon resmen yoruldum. paso öfkelendim. yani, bu kadar eşsiz bir yapıt ancak böyle bok edilebilirdi. inanılır gibi değil! game of thrones gibi bu dizi de en fazla 3 sezon izlenip bırakılmalı. bilemedin dört. kesinlikle ve kesinlikle, 5-6 sezon değil. şu an inanılmaz öfkeliyim. dizi biteli iki-üç dakika oldu, manasızlıkların hangi birine söveceğimi bilmiyorum. allah belanızı versin! dizide güzel olan tek şey, desmond'ın aşk hikayesi. onun olduğu bölümler şahane. ki hikaye tamamen onun üzerinden işlense efsane olabilirdi. *** her neyse; olur da sonunu merak eden çıkar diye şuraya spoiler'lı bir şeyler yazayım. boşuna zaman kaybetmesinler. --- spoiler --- adadaki gizemlerin hepsi kof. siyah dumanından tut, desmond'ın bastığı düğmeye varana kadar. meğer elemanların hepsi zaten ölüymüş ve finalde bir kilisede buluşup beyaz ışıklar içinde yok oluyorlar. keza, jacob hikayesi de habil ile kabil'e benzetilmeye çalışılıp sıçılmış. hatta siyah kardeş jacob'dan daha mantıklı ve dürüst. ve jacob'dan haklı da. koca 2-3 sezon jacob haklı sanıyor herkes. son bir ekleme; adayı önemli kılan şey zamanda yolculuk yapmak enerjisi gibi gösterilse de o da bir sike yaramıyor. keza, desmond mevzuyu düzeltemiyor. --- spoiler --- (bkz: lost vs game of thrones)

şu olaylar bi geçsin başlayacağım bu diziye