ilkokuldan önce sübyan kursuna gittiğim zamanlar. kursta rabiya diye bir kız var. nasıl oldu bilmiyorum bizim bu kızla bir günümüz ayrı geçmemeye başladı. öğle yemeğini beraber yiyoruz, karton meyve sularımızın alt kısmındaki kulakları açıp numaralara bakıyoruz, kimin numarası daha büyükse o diğerinin saçını çekiyor falan, gülüp eğleniyoruz. biz o kadar yakınlaştık ki ailelerimiz de tanışmak zorunda kaldı. akşam saat onda rabiaların ev telefonunu arayıp uzun uzun konuşuyorum. bazı günler gece saat ikide annemle babamı zorla yataktan kaldırıp ''hadi rabiyalara gidelim.'' diye evi yıkıyorum. gecenin o saatinde annem mahçup bir şekilde rabiya'nın annesini arayıp rabiya'yı yataktan kaldırıyor, konuşuyoruz. yoksa katiyen sabaha kadar uyumuyorum. artık rabiya'nın ailesiyle içli dışlı oluyoruz. onsuz günüm geçmiyor, yaşım dört buçuktan beş.
gel zaman git zaman okulun sonlarına doğru yaklaşıyoruz. benim içimi rabiya ile birdaha görüşemeyeceğim korkusu sarıyor, halbuki iki sokak ötemizde oturuyorlar. okulun son günü sınıflar arası en iyi olan altı kişi yasin okuyacak mikrofondan. biz rabiya ile birbirimize kopya vererek bütün ezberleri vermişiz çatır çutur. velhasıl sıra bana geldi çıktım rahlenin üstüne tuttum rabiyanın elini. bi elimde mikrofon, diğer elimde rabiyanın eli. dünyayı fethetmeye gidiyorum sanki. islam içine laiklik sokmuşcasına tutuyorum elini. başladım bağıra bağıra okumaya. sayfa bittiğinde ''buyur rabiyacım.'' diyerek uzattım mikrofonu. millet bizim yasak aşkımızı bildiği için gülmeye başladı artık, o günü de rabiya ile atlattım, yaşım altı.
kurs bitti biz hâlâ görüşüyoruz ailecek, günler ''anne lütfen rabiya'lara gidelim.'' ile geçiyor. çocukluğumun en hızlı zamanlarında rabiya ile el ele mahallede yürüyorum. gel zaman git zaman rabiya benden uzaklaşmaya başladı. artık eskisi gibi şebekliklerime gülmüyor, elimi istemeyerek tutuyordu. pek anlam veremiyordum. sonra bir kaç gün rabiyalara gitmeyince anladım ki yaşım yedi,
rabiya ve ailesi memlekete taşınmış.