bugün
yenile

    asosyal itiraf

    4
    +
    -entiri.verilen_downvote
    şimdi buraya iç dünyami dökmek istiyorum. ne yazacağımı bilmiyorum. ne hakkında olduğu henüz karar verilemeyen bir konu üzerine yazılacak bu yazı. kelimelerin cambazlığını yapmak dahi yoruyor artık, bulamıyorum. sanırım tükendim. kendimi anlatmayacağım yine, konunun bu olacağını sanmıyorum. insanların benden sıkıldığı gibi; ben de sıkıldım. duvarlarda süzülen güneş ışığının güzelliğini yazsam veyahut gece uyku sersemliğime sığındığım kapkaranlık yalnızlığın kokusunu mu yazsam ? bilemiyorum. ikisi de eski güzel hatıraların fotoğrafları gibi; gülümsediğin halde canın yanıyor. yeni bir günün ağırlığını daha hatırlamak istemiyorum, kaldıramadığım ve altında günden güne ezildiğim bir yük gibi. yanlış anlaşılmasın ölmek istediğimden değil lakin uzun süre uyusam gerçekten dünyanın en mutlu insanı olacakmışım gibi hissediyorum. konu bu da olmayacak, bu sefer depresif olmayacağım. istemiyorum. belki de geçmiş hakkında yazmalıyım bu yazıyı.. bu cümleyi yazarken aklımdan geçirdiğim gibi “eskilerden girerim.. eskiler zaten bıçak gibi saplanacak cümlelerime” yazacağım yazmasına da depresif olmayacağım diye söz verdi, hüzünlü hüzünlü haykırdı içerden nefesim “depresif olmayacaktı bu yazı” bunları yazarken farkettim ki çoktan o bataklığın içine çekilmişiz, hüznümüzden ötürü dalıp gittiğimiz rüyalardan uyandığımızda; yakıp küllüğün üzerine bıraktığımız sigaramızı içmek için çok geçmiş... geçmiş, geçmişte en güzelmiş. bir çocuğun kahkahası gibi aydın olmalıydı oysa ki günlerimiz. gökyüzüne baktığımızda yıldızları saymalıydık; uçsuz bucaksız karanlık evrene tutulmalıydık.. gözyaşımız yüzümüze akıp silinirken yavaş yavas, hıçkırmamalıydık. şimdi ise duygusuz gözlerle varolmaya çabalıyoruz. konu bu değil. konusu yok bu yazının, hala düşünüyorum ve hala kafamdaki bir milyon düşünce birbirinden habersiz, zihnim yangın yeri. harfler geliyor hatrıma, ben onları yoğurup kelime yapmaktan aciz biriyim. zaten hiç bir zaman hiç bir şeyin mutfağında yeterince iyi olamadım. mükemmeli istiyorum sanırım. bunu sonuçlarına katlanacak olmak korkutucu, yapacak bir şey olsaydı; şu an yapardım. olmadığını bilmek.. şey gibi biraz.. şey. bu kelime de oldukça yankılanıyor iki kulağımın arası, içeride bir yerlerde. kendi halinde hiçbir “şey” sanki dünyaya sadece bu üç harfi harmanlayıp bırakmak için üflenmiş. gel gör ki; her cümle içinde bambaşka anlamlar ifade edebilen tek kelime. bazen kaçamak cevaplar, bazen yalanların su yüzüne çıkacağını bildiren göz kaçırmalar.. bazen de sadece acınasılık hissiyle dudaklarının arasından dökülen tek kelime. şey’in önemi kadar önemsiz insanlık zira kimse kimsenin cümlesinde karmakarışık bir özne değil. dağıldım. sahi ne yazıyordum ben ? tuzlu kirpik anılarına mı dönsem ? en derin duyguların kar yağarkenki akşamüstüsünü nasıl yansıtırım ? ölüm geldi aklıma, en karamsarı.. geç. ya uzaklaşmak ? fiziksel değil, herkesin savunduğunun aksine kalben bir uzaklaşma bu. bahaneler hz. adem’den beri var. cennetten kovulmasının bahanesi ile başlamamış mıydı zaten her şey ? belki de uzaklaşmak fıtratımızda vardır. kalplerimizin soğuması gerekiyordur belki de daha çok açmak için zihnimizi ve belki de artık üzülmemek. yalnızlıktır belki ruhunun tuttuğu ritmi duymanın anahtarı. doldum be sözlük. ne yapicagimi, nasil aktaracagimi da bilmiyorum. yazmak istedim sadece, hatam olduysa affola.
    ... diğer entiriler ...