bugün
yenile

    en saçma çocukluk anıları

    1
    +
    -entiri.verilen_downvote
    galiba altı yaşındaydım. ankara'da eski evimizin olduğu mahalleye komşularımızı ziyaret etmeye, hal hatır sormaya gitmiştik. bilen bilir, yenimahalle'nin üst tarafları eskiden gecekondudan hallice evlerden oluşurdu. ankara'nın dört bir yanı öyleydi ya, şimdi adım başında toki konutlarından, sitelerden falan geçilmiyor. neyse evimiz tepede olduğu için balkondan lunapark gözükürdü. dönme dolaba yetişmeyeceğini bildiğim halde boncuklu tabancayla nişan alarak az ateş etmedim. neyse uzatmayayım: bizim evle bir alt sokağa gidiş-geliş solda arabaların çıkamayacağı dikçe bir yokuştan olurdu. o yokuşun hemen dibindeki evde de bir kadın yaşardı. o kadını hiç unutmam, adını şimdi anımsayamıyorum ama yaşlıca bir kadındı ve de hastaydı. o gün onu da ziyaret ettiğimizde annem sıkı sıkı tembihlemişti, "gereksiz lakırdı etme, etlerini koparırım bak eve gidince" diye tehdit etmişti hatta. ama yine o çocuk haşereliğim tutmuştu da, "bu kadın gidici" diye bir laf etmiştim. kadının da gözleri dolmuştu. işin tuhafı o kadın üç ay sonra öldü, kanser hastasıymış gariban. çocukluğun bu patavatsızlığından bugüne kadar hiç pişmanlık duymadım. zaten huzurun esas kaynağı ölümü kabullenmektir. annem her ne kadar çocukluğuma dair bu anıyı "saçma ve kötü" diye arada sırada yad etse de, yapacak bir şey yok. sıra kendisine gelene kadar herkes birilerinin ölümüne tanıklık edecek ve tanıklık ettiği ölümlere değil, insanın ölüm karşısındaki acizliğine gözyaşı dökecek.
    ... diğer entiriler ...