bugün
yenile

    asosyal itiraf

    6
    +
    -entiri.verilen_downvote
    Çok üzerime geliyorlar. Bu teker bir gün patlayacak. Kimse farkında değil ama herkes ve her şey çok fazla üzerime geliyor. Lütfen kendinize gelin, ne yaptığınızın zerre farkında değilsiniz diye otobüs uyarısı gibi ses çıkartmak istiyorum bazen. Hayır sadece insanlar bile değil, bazen tesadüfi olaylar bile dönüp dolaşıp benim üzerime geliyor. İnanılır gibi değil. Zaman içerisinde hem fiziksel, hem mental olarak kendimi o kadar köşeye sıkıştırmışım ki hareket eden her şey benim lehime işliyor. Lütfen şu kendi etrafında dönen arz bir süre durabilir mi acaba? Nefes almakta güçlük çekiyorum. İnandırıcılığımı kaybettim bu arada. Dışarıda kocaman bir geri zekalı ordusu var. Onlar beni anlamıyor demiyorum, onlar beni bile isteye anlamak istemiyor. Size yemin ederim ki durum tam olarak bu. Sanıyorlar ki şımarıklık ediyorum. Sanıyorlar ki biraz ilgi bekliyorum. Sanılıyor ki ben bazı şeyleri fazla abartıyorum. Dışarıdaki insanların neredeyse tamamı utanma duygusunu yitirdiği için ahlaksızlıklarını da yüzlerine vurmak istemiyorum artık. Madem buradayız açıkça söyleyeceğim; ben mütemadiyen üzülüyorum arkadaşlar. Neye üzüldüğümün şimdilik bir önemi yok ama ben mütemadiyen üzülüyorum. Bu oluşu bir şekilde kıvıramamış olmak, başkaları gibi hani şu dışarıdaki rahat ve gevşemiş kalabalık gibi yaşamın kolay bir yolunu bulamamış olmaktan usandım. Bir de bana bencil derler. Halt etmişler. Bana bencil diyebilecek cürete sahip insanlara içimden ağız dolusu küfürler savuruyorum. Sizler, dışarıdaki diğer insanlar dünyayı sırf kendi etrafınızda döndürdüğünüz için matemlerinizi festivale çevirdiğiniz için yaşamlarınızdaki en ufak sektede dünyayı ayağa kaldırdığınız için benim durumumu anlayamazsınız. Boş vakitlerinde üzülen bir insanın neyden hesap soracağını anlamayacaksınız. Canınız da sağ olmasın. Benim olmadığım bir dünya tahayyül edemiyorum. Çünkü dahil olduğum dünya arsız. Truman Show enfes bir film. Truman'ın herhangi bir sabah uyanmak istemediği gün, Truman'a bu tezgahı kuran diğer herkes hiç utanıp sıkılmadan Truman'dan hesap soracaktır. Bu dünya böyle bir dünya. Kafka'nın Dönüşüm romanı enfes bir roman. Bir sabah dev bir böceğe dönüşme talihsizliğiyle karşılaştığınız gün neden dev bir böceğe dönüştün diye dünyanın geri kalanı yakanıza yapışacaktır. Bu dünya öyle namussuz bir dünya. Sizin ne hissettiğiniz kimsenin umurunda değil. Herkesin bir görevi, herkesin herkesten bir beklentisi var. Ödevini yapmayanı tek ayağı üzerinde kıvrandırırlar. Toplum dediğimiz şey tam da bu işe yarar. Bireylerin dört duvar arasında, yalnızken, sıçarken, uyurken ne düşündüğü ne yaşadığı kimsenin umurunda değildir. Ama çizginizi bir aşarsanız bütün dünya üzerinize çökecektir. Toplumun bu ahlakçı yapısını fark ettiğimde ben 12 yaşımdaydım. Sizle kaçak dövüştüm. Sizle savaşmaktan korktuğum için değil sizin o namusluluk hazzıyla ortaya çıkartacağınız namussuzluklarınıza fırsat vermeyi gururuma yediremediğim için kaçak oynadım. Yoksa sizin elinize aldığınız sopalara ilk defa karşılaşmıyorum, yenilerinden de korkum yoktur. Sizle savaşacak gücüm olmadığı için değil sizi hayat boyu aradığınız ahlaksız arzularınıza kavuşturmamak için kaçak dövüştüm. Çok üzerime geliniyor, gelinsin bakalım. Bu kutuplar günün birinde illaki kafaya kafaya gelecek. Derim incedir ama ellerim hala çevik. Toplumu sikeyim bu arada. Dünyanın geri kalanını tezatlıkları, bencillikleri, edepsizlikleri, despotlukları, inşa ettiği tüm kolektif yapıları... Hiçbiri zerre sikimde değil. Binlerce yıllık birikmiş geleneğin açtığı çukura, telef olmuş onca cana en son ben üzüleceğim. Benim üzüntülerim bana yetiyor. Yalnız kalışlarım, üzülmek için yana yakıla fırsat kollayışlarım bana yetiyor. Ben sizinle mi oyun oynuyorum, sizler mi benimle oynuyorsunuz bilmiyorum ama dünyayı döndürebildiğim kadar döndürdükten sonra bütün işlerim bittiğinde ben akşam evimde kahrolası yazgıma küfürler savurup çıkış kapıları arıyorum. Bu da benim yaşam biçimim. Dışarıda süper kahramanlık yapıp mesai bitince kendi ruhumu hapsettiğim zindandan çıkartıp sabaha kadar onunla meşgul oluyorum. Sizlere söylenecek o kadar çok şey var ki. Aşağılamaktan bile utanıyorum bazen. Büyük bir tiksinti duyuyorum sadece. Ben çelişkili bir adamım. Ama en azından bunun farkındayım. Yanlış bir yola saptıysam eğer bunu kabul edip çelişkiyle yola devam ettiğimi kabul edebiliyorum. Ben kötü bir insan olduğumu asla gizlemedim mesela. Ya da yeterince iyi olamadığımı da biliyorum. Ne dışarıdaki dünyanın, ne kendi içimdeki dünyanın beklentilerini karşılayamıyorum mesela. Ne onlardan olabiliyorum ne kendi krallığımı ilan edebiliyorum. Ben arafta kalmış, korkak, kötü, trajik insanların hikayelerinden kopup geldiğimi biliyorum. Mutlu değilim, mütemadiyen huzursuzum ama günün sonunda ödenecek hesabı biliyorum. Ama siz, o dışarıdaki iyilik timsali ahlaksızlar ordusu. Sizlerin iki yüzlülüğü, kendisine karşı yüksek mertebeden gelen iyimserliği, tanrısının koşulsuz şartsız cennetine alacağını düşünen, doğuştan iyi olduğuna ikna olmuş, kazanılmış hiçbir şeyi olmayan ama her şeyi baştan elde etmiş sefil yaratıklar sizlerin beni her şeyden alabildiğine tiksindiren bir tarafı var. Ben o tarafla meşgulüm. Furkan Celep diye bir çocuk intihar etti geçenlerde herkesin haberi oldu onun intihar etmesi. 18 yaşında birisi için okuduğum en çarpıcı intihar mektuplarında bir tanesine sahip o çocuk. Matemlerinizin alayı sahte zaten burada bir haber değeri yok. Ama 18 yaşında bir çocuğun intiharı rasyonelize edebilmiş olması bile kimsenin kulaklarındaki ağırlıkları yok etmedi. Sizler hala sağır, hala dilsiz, hala körsünüz. Furkan ölmemeyi başarsaydı eğer hayatı boyunca sizin gibi iblislerle mücadele etmek durumunda kalacaktı. Ben onun yaşındayken intihar edebilirdim. Farklı yolların yolcusuyduk, farklı problemlerden muzdariptik ama yine de şartlar belki de buna müsait olabilirdi. Ben tam da o yaşımda seçimimi farklı şekilde yaptım. En azından Furkan'ı okuduğumda aklıma ilk bu savunma geldi. Keşke benim gittiğim yolu seçseydi dedim istemeden ve arsızca. Furkan'ın cesedini hiçbirimiz rahat bırakamadık. Kimsenin yüzü de kızarmadı bu arada. O günlerde internet ortamında yazılan çizilen hemen her cümleden tek başıma tiksindim. İğrenç bir iki gündü. Furkan adına sırf bu yüzden intiharından daha çok üzüldüm. Emil Michel Cioran okudunuz mu hiç? Kendisini çok severim ama zaman zaman katlanamam. Çünkü ben ne zaman Cioran okusam bana ait, ama karanlıkta kalmış benden çıkabilecek seslerin yansımasını okumuş gibi olurum. Bir filozofla bu kadar sık yan yana geliyor olmak zaman zaman beni deli ediyor. O yüzden iştahla değil, tahammül ederek okurum ben kendisini. Az önce, bu entryi yazmaya başlamadan önce kendisinin bir kitabına başladım. İsme bak: "Yeni Tanrılar" Beni yeterince tanıyabilmiş birisi olsaydı eğer bir yerlerde, Cioran'ın metinlerini okurken en az benim kadar şaşırabilirdi. Hayatım boyunca mücadele ettiğim, zaman zaman bastırmaya çalıştığım, zaman zaman ifşa ettiğim fikirlerin vücut bulmuş hali adeta benim dünyamda var olmuş bir pandora'nın kutusu. Karanlığımla yüzleşmek isteyen Cioran okusun. Yeni Tanrılar ilk sayfası şöyle başladı: "İstisnai birkaç durum hariç, insan iyiye eğilimli değildir. Hangi tanrı onu iyiliğe sevk ederdi ki? Kötülükle lekelenmemiş en küçük bir eylemde bulunabilmesi için kendini tutması, kendine gem vurması gerekir. Bunu her başardığında da yaratıcısını kışkırtır, küçük düşürür. Hani olur da artık çabayla ya da hesap kitapla değil, doğası gereği iyi olmayı becerirse bunu, yukarının dalgınlığına borçludur: Evrensel düzenin dışına yerleşir, hiçbir ilahi planda öngörülmemiştir. İyi insanın varlıklar arasında hangi yeri kapladığı pek anlaşılmaz, böyle biriyse bile. Acaba hayalet midir? İyi, olmuş ya da olacak olandır -asla olmayandır." Dediğim gibi ben Cioran'ı iştahla okumam. Pandora'nın kutusunu tetiklemekten pek hoşlanmam. İlk paragrafla beraber başladık yine, bildiğimiz gibi aynı hisler, aynı hayret, aynı telaş devam ediyorum. Neredeyse her 8-10 sayfada bir buz gibi balkon zemininde oturup sigara içiyorum. Cioran sıra dışı bir yazar. Fena da gitmiyor okuma. Zaman zaman ilgimi çekmeyen konulardan bahsediyor böylesi daha çok hoşuma gidiyor. Ben de okumaya devam ediyorum. Bu gece biter bu kitap sonra da cehennemin dibine kadar yolu var diyorum. Sonra bir şey oluyor. Tatsız bir şey. Beni durdurup, beni kollarımdan yere bağlayıp suratıma kusan şeylere karşı bir öfke doğuyor içimde. Burada yazdığım her şey ve hıncımın ve yetilerimin izin vermediği ölçüde geride kalan daha birçok şey geliyor aklıma. Kitabınızın da amına koyayım deyip buraya bir şeyler yazmaya itiyor. Safya 57: --- spoiler --- İnsan kendini ancak, bazı bakımlardan, hep her şeyin dışında olmuşsa öldürür. Farkına varamayacağı kökensel bir mülksüzleştirme söz konusudur. Kendini öldürmeye çağrılan kişi bu dünyaya sadece kazara aittir. Aslında hiçbir dünyaya bağlı değildir. İntihara yatkın, intihara yazgılı değildir, her hayal kırıklığından, her tecrübeden önce ona adanmıştır: Mutluluk da mutsuzluk kadar intihara iter, hatta belki daha da fazla, zira şekilsiz, belkisiz olduğundan, tüketici bir intibak çabası ister, halbuki mutsuzluk bir ayinin güvencesini ve kesinliğini sunar. Geceler vardır, gelecek hükmünü yitirir, tüm bu anlardan yalnızca artık olmasın diye seçeceğimiz sürdürür varlığını. "Ben olmaktan bıktım," diye tekrarlar durur, kaçmaya özlem duyduğunda ve geri dönülmez biçimde kaçtığındaysa ironiye bak ki yeniden kendine kavuştuğu ve birden tamamen kendisi haline geldiği bir eylemde bulunur. Kendini öldürdüğü an, kaçmak istediği kaderin kucağına düşer tekrar, çünkü intihar bu kaderin zaferinden, bayramından başka bir şey değildir. --- spoiler ---
    ... diğer entiriler ...