Twitter'da Don Quijote karakteri için efsane bir tanım görmüştüm aylar önce ve aklımdan çıkmıyor. Şöyle yazmıştı:
Sanki Don Quijote bir gün şöyle bir karar verip çıkıyor yola: “Ben artık kurmaca okumak değil kurmaca olmak istiyorum!”
:D
Kafamda tirilyon tane kurgu var. Hangisi gerçek, hangisi fantazi, neye ihtiyacım var neyim fazlalık, ne yaşıyorum, ne arzuluyorum, nereden geliyorum, nereye gidiyorum artık bilemiyorum. Boşluk komple.
Değer yargılarımı yitirmeme sebep oluyor bu durum.
Birçok şey fanteziyse hepsi aynı derecede absürttür.
Her şey mümkün ve her şey olasılık dışı!
Öyleyse kurmacanın ortasında, değirmenler arasında sürüklenmek kalıyor geriye.
Ben artık kimle savaşacağımın anlamını yitirdiği o çizginin de ilerisindeyim.
Hoopp!
Çizgiyi tam olarak ne zaman geçtiğimi hatırlamaya çalışıyorum.
Geriye gittikçe daha da gerideymiş gibi geliyor. Çocukluğun da gerisinde, anne karnında belki de. Burada pedagojik bir ihmal mi var yoksa varoluşsal bir muziplik mi bilmiyorum.
Artık önemi de yok zaten.
Mizah trajediden köken alır.
---
spoiler ---
-Yoksa seni rahatsız mı ettim?
Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak
-Freud diye bir şey yoktur.
---
spoiler ---
---
spoiler ---
Abi kafanda kurbağa var
Abi kafanda kurup kurup
Vuruyosun oğa buğa
Yaşlı bi kurbağa var
Bin yaşında var
Başında sis var kurbağanın
Altında sen var
Sen bi salondasın, sanıyosun ki okyanustasın ama işte
Salondasın, yanında ismet var
İsmetler gider ismetler kalır
Sen başarırsın ismet sevinir
Gerisi eski püskü boktan sandıklarda çürür
Sen düşersin ismet kaldırır
Oyun biter oyun susar
Sonunda kartlar açılır
Ne gördüğüm gördüğün gibidir aslında ve de
Ne duyduğun
Şu an senin olduğun
Duymakta
---
spoiler ---
Keşke bütün bir cihanı rahatsız etseydim.
Koltuklarınızın bir ayağını kırmaktan ar edindiğim için kendimi ömrüm boyunca affetmeyeceğim.
Beni ayakta dinleyiniz.