bugün
yenile

    bir şizofrenin kelamı

    5
    +
    -entiri.verilen_downvote
    bölüm 6 karar verecekti ama zorlanıyordu. zeynep varken mutlu ama mutsuz da aynı zamanda. zeynep yokken mutsuz ama aynı zamanda mutlu da. varken mutlu çünkü ona bağlıydı, onunla olmak ona güven ve huzur veriyordu. yokken de mutluydu bir bakıma çünkü ona daha da bağlanmak yerine bir yerden sonra kopması ona daha büyük bir acıdan kurtulma fırsatını sunuyordu. ne düşüneceğini bilmiyordu, işler değişikti. çok değişik duygular içinde, kararsızdı. onur farklıydı, onur insan değildi sanki. ne düşünmesi gerektiği, neler yapması gerektiğini kendi karar veremiyordu. karar hep dışarıya bağımlıydı. mutlu olmak istiyor ama mutsuzluğa doğru sürükleniyordu. zeyneple konuşsa da üzülüyordu konuşurken. onunla evlenmeyi ümit ederken zeynep'in böyle bir şey istememesi onu üzüyordu. başlarda sevmiyordu da onu ama sonradan ona bağımlı olmuştu. muhtaç olmuştu. çünkü tek dostu, tek yâri gibiydi. hayatta insanlar bir şeye bağımlı olmayı sever. aşık olunca, aşık olduğu kişiye bağımlı olurlar. aşk acı vermez normalde ama işte bu bağımlılıktan kurtulunca acı çekiyoruz. aynı sigara gibi. sigaraya bağımlıysanız bıraktığınızda, gittiğinde ne yapacağınızı şaşırırsınız. başka bir şeye bağımlı olmak istersiniz. çekirdek çitlersiniz, başka şeylere bağımlı olmak istersiniz. aşkta öyle. kurtulursun ama başka bir bağımlılık getirir acısıyla beraber. onur bir o tarafta bir bu taraftaydı. zeynep'e bağımlıyken ondan kurtulmak için başka bir şeye bağımlı olmak istedi. başka insanlar, başka ilişki, başka şeyler... buldu da. manolya, onur'un eskiden arkadaş olduğu bir kızdı ama o zamanlar insan gibi düşünemediği için onunla ilgilenmemişti. farketmemişti. sonra ona bağımlı olmak istedi. onunla zeynep'ten gizli konuşmaya başladı, manolya mutluydu ama onur mutlu olduğunun farkında değildi ya da gerçekten mutlu değildi. zeynep ile konuşurken yaşadığı duyguları onda yaşamıyordu. her şey zamanla olur diye düşünerek devam etti onur. bir vakitler oluyordu aslında sonra geçiyordu ama. karar veremiyordu. zor durumdu, iki arada bir derede kalmak zor durumdu cidden de. zeynep farketti bu durumları. onur sanki ondan kaçıyormuş gibiydi, öyleydi de. zeynep anlamış olacak ki onur'a sordu: -bir şeyin mi var, anlatabilirsin? -yok be, bu aralar öyle durgunum oluyor arada bana böyle. zeynep yemedi çünkü tanıyordu. onur'u anlamak zor da değildi. beyniyle hareket ediyordu çünkü. her şey kesindi. her şeyi açık yapıyordu sanki. zeynep ile konuşmuyor, ondan kaçıyordu. zeynep zorladı: -var bir şeyin, bana karşı mı? ne yaptım? -bir şey yapmadın, ben yaptım. ben bir aptalım çünkü. sana bel bağladım ama sen beni istemiyordun. ben yaptım evet, mutlu olmanı isterken sen mutsuz olmayı seçtin. evet, tabiki de ben yaptım manyak mısın; ben seninle mutlu yaşamak isterken sen bana mutsuzluğu yaşattın. yok yok senin suçun yok canım tabi ki benim suçum. başlarda öyle sevgili gibi olunca, güzel davranınca aptal gibi inandım. diyemedi... demek istedi, diyemedi. demek istedi, olmadı. içinde bir şey ona karşı kopmak istemiyordu. %99 emindi, beyni emindi. beyni "oğlum hadisene!" diyordu ama %1 kalbi onu ona bağlıyordu. %100 olmuyordu, kesinlik olmuyordu. kesin olmalıydı. sevgili olduktan sonra birden zeynep'in sevgililikten uzaklaşması ve istememesi saçmaydı. ama hâla da onurla kalmak istiyordu. ne yapıyordu? onur ne yapması gerektiğini anlamıyordu. hayattaki tek derdi de zeynep değildi. kendiyle savaş veriyordu. şizofren olmak istemiyordu. katil olmak istemiyordu. şüpheciydi, paranoyaktı. içi, içini yiyordu hep. zeynep, ne yaptım dedikten sonra susmuştu onur. geveledi, hayır falan dedi ama zeynep yemedi. zorladı: -hayır, bir şeyin varsa söyle çözmeye çalışayım; çalışalım. -var bir şeyler. var ama... hani anlatasın gelir, böyle ağzının içinden tam dışarı çıkacak gibi olur ya orada kalıyor çıkmıyor işte. -çıksın, çıkar! -ne bileyim, ben mutlu olmak istiyorum mesela. mutluluk neredeyse oraya gidiyorum. mutsuzluk bulduğumda da üzülmüyorum. kararlarım yanlış, hakettim diyorum. ama sen mutsuzluğu seçiyorsun, mutsuz olunca üzülüyorsun. hakediyorsun. ben seninle mutlu olacağım, kararım bu. sen de olacaksın ama kararın bu değil. mutsuz olunca da neden böyle oluyor onur diyorsun. ben sana mutsuzluğumu anlatmadım mesela hiç. çünkü kararlarım yanlışsa hakettiğim için ağlamıyorum. sen gelip anlatıyorsun ve hakettiğin hâlde inkar ediyorsun. küfreder gibi konuşmuştu sanki onur. daha da devam edecekti ama daha da kırmak istemedi. içinde bir dünya yaratmıştı onur. dünyalarca kusmak istedi her şeyi zeynep'e ama onu kırmak da istemedi. onu mutsuz ettiği hâlde kırmak istemedi. nasıl bu hâle gelmişlerdi? sevgili olmuşlardı. sonra güzel devam ederken onur, zeynep'e şiirler yazarken zeynep'in ilgilenmemesi başlamıştı. onu sevmiyor gibiydi. onur dayanamayıp sordu, zeynep evet dedi. seninle çok iyi anlaşıyorum, hep beraber olalım ama aşk olarak değil demişti. ne kadar çabuk olmuştu bunlar. normal bir insan zeynep'i bırakıp giderdi ama onur gidemiyordu. bir şey bağlıydı sanki. kıramıyor, kırmaya çalıştıkça daha da acı çekiyordu. acaba onur yalan bir dünya yaşayıp zeynep ile beraber mi olmalıydı? yoksa... yoksası yok, yapacak bir şeyi yok yalan dünyadan başka... ...
    ... diğer entiriler ...