bugün
yenile

    bir şizofrenin kelamı

    9
    +
    -entiri.verilen_downvote
    kendi yazmakta olduğum kurgu psikolojikimsin değişik hikaye, okumak isteyen olursa okur. okumak istemeyen de okusun, okuyun bence... buda ilk bölümü bölüm 1: mesela insan niye üzülür? yere düştüğünde oluşan yaradan ötürü de üzülebiliyor insan, sevgilisinden ayrıldığında da üzülüyor insan, birini kaybettiğinde de üzülüyor insan... insanlar üzülmek için yaratılmış diyebilir miyiz? bu kadar aciz olduğumuzu anladınız mı şimdi. duygularımızı kontrol edemiyoruz, sandığınız kadar gelişmiş varlıklar değiliz. onur 13 yaşında bir gençti. hayatındaki en önemli şey sadece dersleriydi. yaşaması için sebebi buydu. ailesi ne zor durumdaydı, ne de bolluk içindeydi. okula gidiyor, dersine çalışmaya çalışıyor ve evine geliyordu. "n'için?" diye sormuyordu kendine. annesi şeyma, babası da ziya idi. annesi azerbaycan'da okuyup büyümüştü, babası ise üniversite mezunu evine yetecek kadar maaş kazanan biriydi. onur üzülüyordu bazen, yalnız kalmak istiyordu. yalnız kalmayı düşündüğünde bazen mutlu oluyordu ama yalnız olduğunda üzülüyordu. sordu kendine: -yalnız kalınca mutluyum, yalnız olunca mutsuzum; neden? basitti aslında. insanların yalnız kalması gerekirdi ama yalnız olmaması gerekirdi. bu kadar basitti. ince bir çizgi... birini sevmeye başlıyordu onur sonra uzun sürmeden sevgisini kaybediyordu, unutuyordu. şeyda'yı sevdi önce, onunla birlikte olmak ona huzur veriyordu. ama farkında değildi. onun için basit bir çizgiydi sevgi. ayrıldı, geri barıştı. bilmiyordu ne yaptığını. onur sordu şeyda'ya: -beni mi daha çok seviyorsun, tanrıyı mı? ne? ... neydi bu? onur ne sormuştu? 13 yaşında okula giden bir gençti. nerden aklına geldi bu soru? onur zeki bir çocuk değildi belki ama bazı şeyleri kavrayabiliyordu. tanrıyı aklına getirdi. her şeyi yaratan, ona yardım eden tanrıyı. bir insan tanrıdan başka kimseye o kadar büyük sevgi beslememeliydi. onur anlıyordu belki de. şeyda tereddüt etti. düşündü, anlamadı; safsakladı... ve cevapladı yüzünde saçma bir ifadeyle: -bu soru da neydi? onur şeyda'nın tereddüt ettiğini düşününce bile çıldırıyordu. onun için tanrıya olan sevgi istisnasız olmalıydı. üstüne düşünülmemeliydi bile. kesindi. onur hayatı boyunca hep böyle olacaktı. bazı şeylerin cevabı kesindi ve o kesin cevapları aramaya çıkacaktı. onun için tereddüt yanlışı doğururdu. zaten öyle değil mi? bir insana soru sorduğunuzda eğer cevap üzerine düşünüyor, tereddüt ediyorsa o insandan büyük bir şey beklemeyin. mesela: birine şu soruyu sordunuz, -hemen şu an ihtiyacım olsa bana 100 lira verir miydin? eğer karşınızdaki direk "evet!" demediyse 5-10 saniye düşündükten sonra "evet" dediyse o hayırdır. evet olsa bile hayırdır. çünkü düşündü. onur da öyleydi. sorular üzerine düşünmek yerine kesip cevaplar onu tatmin ediyordu. bir bakıma doğruyu ama bu onu şizofren yapacaktı. şizofren bir paranoyak yapacaktı belki de. şeyda'nın o tavrından sonra onur soğudu ondan. belki bazılarınız "saçmalık!" diye tepki verdi, ama onur için saçma değildi. çünkü hayvana bile tecavüz edip bundan zevk alan insan varken buna saçma demek aptallık olurdu. haklıydı da onur. tanrıydı sevgi beslediği. yardım etmese bile her konuda o tanrıydı. bazı duyguları tadıyordu ve haz alıyordu. bunu sağlayan tanrıydı. şükür ediyordu, kötülük olduğunda sövmek yerine şükrediyordu. çevresindekiler hep her kötülükte tanrıya isyan edip ondan hesap soruyordu. ama yapılan, görülen her iyilikte de tanrıya şükretmek yerine kendileriyle gurur duyuyorlar. kendileriyle gurur duymaları iyi bir şeydi ama kötülükte neden kendileriyle iğrenmiyorlardı? kötü olayların onların etkisiyle kötü olmuş olma ihtimali yok muydu? onur çok düşünüyordu, korkuyordu. bazen bu düşüncelerin kendi için büyük olduğunu düşünüyor ve delirmekten korkuyordu. katillerin hayatı aklına geliyordu. her katilin hikayesi onun gibiydi. düşünmek... düşünmek insanı aslında katil, şizofren yapıyordu. düşünmek insanlar için bir adım önde olmak değil, bir adım geri olmaktı. onur ne yapmalıydı? ...
    ... diğer entiriler ...