bugün
yenile

    geceye bir şiir bırak

    2
    +
    -entiri.verilen_downvote
    güneş batıyor onbinküsuruncukez ve doğuyor sabahı garantiye alan ümit akşama radyoyu açıyorsun kuşlardan kalan bir şarkı başlıyor bize gök hapsinden kaçıp kaçıp konduğumuz kadar özgürlük biliyorum sen de yıldızları sevmiyorsun öylece duruyorlar o iyi dilekler de kaçırdığımız demlerin içinde duruyorlar derken hiç tanımadığımız bir yerden es(!) hayat bu kadar tutuk işte biz bu kadar çaresizken ağlıyorsun onbinküsuruncukez göle yeni bir gemi gibi indirilirken o ressamın yaptığı o resimde olmayan ve yeterince yontulmayan bir heykelse taş ancak bir şarkıyla tamamlanandan kulaklarımıza dönerken işimiz hep mi bu kadar yaş! durdurmam imkan dahilinde değil kalbimi ve sen... varsın bir zaaf olarak geçsin kayıtlara evden kaçmak isteyen çocuklarla büyüdüm ben sorun değil kaldırımları şehirlerin içinden tartışabiliriz bu da bizim kusurumuz olsun: açlığımıza kavgamızı bahane etmek oh ki borsayı bombalamak isteyen adamlar bizim cemimizden anahtar uydurulamaz kilidimize normal şartlar altında bildiğin anormaliz siparişin gecikmesi en çok garsonla tanışma imkanı sunar bize sen durmadan gidersin ben tutar döndürürüm kalbini uçak düşer kara kutu sehpa olur iki dem muhabbete iplerinden boşanmış süratli bir trapez kadar yangının var çadırı yırtıp çıkmaya kanıyorsun onbinküsuruncukez affettikçe dertlenen dertlendikçe affeden iki ara bir dere fasit bir dairede oturuyoruz sevgilim söylenmeyen şeyler söyleyemediklerimiz ağlanmayan şeyler ağlayamadıklarımız babası ölen çocuklarla unutanlar köprüsünde sürekli mektup bekleyerek yaşamaktan vazgeçmedik hiç iyiydi işte sahnenin dar mikrofonun bozuk üstümüzün yırtık olması başka şarkılardan bu şarkıları söylememiz iyiydi derdi olan ceketini çıkarmaya vakit bulamaz sanki öpüşlerin hayali uykuların ninnisidir bu kadar dağ bu kadar çıkılmak için sevda evlerini yamaçlara kuranların rahatlığı rahatsız edicidir ömrümü seninle bir otelde aidiyet kusarak havluların ve yalnızca kapıların altından esen rüzgarların şahitliğinde ömür seni seviyorum demek kadar geçicidir topu topu bir gün çatallanıp çatlayarak susacak bir ses anlıyorsun onbinküsuruncukez ne olacak kime ne bir yerimizden yakalanmışız işte anlamak en yapışkan yükü bu hayatımızın yangında ilk yakılacak! zihnin hayaletler doğuran arsız gebesi sırat'ta ilk atılacak! beni anlamanı öldür seni anlamamı bağışla gözlerimiz ne kadar güzel ne kadar nefes nefes herkeslere bakma herkesler havamıza astım uzan tut kendine kalbinin tozlarını alacak bu bez kalıyorsun onbinküsuruncukez bir şu yalnızlığın bastırdığı kanlı geçiştirmeler… büyük sofranın içinde ne diye küçük sofralar açıyorsun? çiçekleri öldürülmüş sanıyorsun onlar zaten ölüler çiçekleri canlanmış buluyorsun ki vallahi canlılar ara vermeden solan renklerin arasında benim giderek daha da kırmızı olan bir kırmızım var senin de olsun! son sürat sana doğru koşarken beni vurdular sen vurdun demiyorum ama beni vurdular benim de bu kadarcık kurşundan geçmeyen bir yaram olsun kimsenin olamadım kimsem olmadı allah'tan ve anamdan başka şartsız şurtsuz kim affettiyse hepimiz onunuz esasında vurgunuz yarım kalana kendimizle dargınız ağlamak için insanın kendinden başka bir yari daha olmalı yarasında her türlü galeyana hazırım yeter ki düştüğüm zaman kalkmayayım trensizliğimi yutuyor her defasında bomboş kalan bir gar sabaha daha çok var ama biliyoruz ki bir sabah var ölüp gideceğiz işte yetmedi mi o güzelim şarkılar yetmedi mi bu kadar hayvanımıza bu kadar kafes radyoyu açıyorsun kuşlardan kalma bir şarkı başlıyor yine dönüyorsun onbinküsüruncukez alper gencer/ onbinküsuruncukez
    ... diğer entiriler ...