bugün
yenile

    aniden gelen gitme isteği

    15
    +
    -entiri.verilen_downvote
    şu an yazmak istediğim şeyleri yazacağım başlığa en yakın başlık olarak bunu bulabildim bir tek. sıfırdan başlık açmak istemedim. bu arada burada yazılan entryleri de okudum hatta. ortak bir şeyler aradım. bu insanlar benim kardeşimdir. neyse biraz konuşmak istiyorum hiçbir dinleyici ummadan tekinsiz bir tavırla. yakın çevreme rahat rahat anlatamadığım şeyler hakkında belki de. eskiden, yani daha isyankar, daha hareketli, daha öfkeli olduğum zamanlar bununla yanıp tutuşuyordum ben. aniden falan da gelmedi bu his bana. yavaş yavaş, sindire sindire geldi hep. zaten aniden gelince aniden de kayboluyor. "öff amk ya" diyip atıyorsun bi kenara. nereden biliyorum çünkü bana da aniden gelen başka başka şeyler oluyor. ama bu gitme isteği aniden gelmiyor. etime kemiğime yavaş yavaş işliyor. ne kadar süre geçerse geçsin, kimi tanırsam tanıyayım, hangi kitabı okursam okuyayım, ne görürsem göreyim bundan kurtulamıyor oluşumun sebebi budur belki de. biraz sıyrılmak istediğim zamanlar hep bir kılıfını bulup gittim ben evden. orta okula giderken de gitmeye yer aradım ve gittim, lise sınavlarına girerken de çıktım gittim evden. gidilecek yerler zaman ve mekana göre hep değişkenlik gösterdi. duruma göre davranmam gerekti ama neresi olduğu asla önemli olmadı. bütün öncelik "gitme" üzerine kurulu oldu hep. öyle ki neredeyse hiçbir dini motivasyonum olmadığı halde imkanı olan tek seçenek olarak gördüğüm için 18 yaşında tek başıma umreye gitmiştim. laskdjals şimdi komik geliyor biraz ama aklıma başka seçenek gelmedi o yaşta. ancak o şekilde bıraktığım insanları stabil halde tutabileceğime inanmıştım. diyemezdim kimseye "cömert sevgiye dayandırdığınız tahakküm hakkını elinizden almak istiyorum" diye. evet tolstoy insan ancak sevgi ile yaşar der belki ama insan sevgiyle yavaş yavaş öldürür bir şeyleri. öldürdüğü şeylerle beslenerek yaşar belki de. buna yaşamak diyebilir miyiz bilmiyorum tabii. "tek başınalık" benim için her zaman ama her zaman önemli bir kavram oldu. bundan eminim. asla sonradan kazandığım bir özellik olmadı bu. ben buna kanalize oldum hep. 18 yaşında arabistan tercihiyle kaçmaya çalıştığım şeyler sonra da peşimi hiç bırakmadılar zaten. siz hiç, katiyyen bilmediğiniz bir şehre sırf gitmek için gittiniz mi? ben gittim. 2 kere hem de. ciddi ciddi haritadan yer seçtim. öyle manzaralı, deniz kum güneş üçlüsünün olduğu yerler değildi asla. gitmek tatil değildi çünkü. keyif ise her zaman uzak bir hülya olarak kaldı. i̇ç anadolunun saçma sapan şehirleri oldu tercihim. zaten hayatı karşıma aldığım gün yalanlar döşemeye alışmıştım çoktan. buldum bir bahane hiç tanımadığım bir şehirde, tanımadığım insanların evlerine dahil oldum aylarca. genelde bu tip sınırlı süreli ev arkadaşlıkları karı kız sikmek isteyen yurt öğrencileri için gerekli oluyor. benim derdim bu değildi. i̇nsanlara "2 ay kalıcam burada sonra siktirip gidicem" durumunu anlatmak cidden zor oluyor bazen. gerçi kendime bile anlatmakta zorluk çekiyordum. gecenin bir yarısı sokakları arşınlamaya çıktığım günler "benim bu şehirde ne işim var amk?" diye sorduğum zaman doğru cevabı veremiyordum hiç. "deneyim" arıyorum falan diye kandırıyordum kendimi. tek başınalığı yaşamak, yeni yerler görmek, insanlar tanımak, bir şehri hiçbir zorunluluk altında kalmadan hissetmek, hikayeler dinlemek böylelikle mümkün olasılıkların daha dış kenarlarında deneyimlere erişmekten falan bahsediyordum kendi kendime. yok amk ne deneyimi allahasen yav? güçlü hikayeler uydurup kendimden de gizlemem gerekiyordu bazı şeyleri. zor oluyor. bazen hissettiğin şeyleri anlamlandırmak, kelimelere dökebilmek ve en önemlisi mantık eksenine oturtabilmek çok zor oluyor. bu hayatta karşılaştığım en büyük problem "mantıklı davranmak" oldu sanırım. neden? neden mantıklı davranmak zorunda bırakılıyorum? sadece insanlar tarafından buna zorlanmak yetmiyormuş gibi kendim de bu düzlemde harekete güdüleniyorum. okula yürüyerek 1 saatte gitmek varken neden otobüsle 10 dakika içinde gitme zorunluluğunu hem kendim hem "başkaları" dayatma gereği duyuyor? : (#2227013) bir sanık işlediği suç için neden kendini savunmak zorunda hissediyor? anlamıyorum. anlamak istemiyorum. bu küçük küçük kaçma denemelerinin en iyi yönü şu oluyordu bana. küçük küçük kaçıyor böylelikle asla terk etmiyordum kimseyi. böyle de naif adamım oğlum ben. her zamanki gibi kendimden daha çok düşünürüm o başkalarını. ben bilmiyor muyum bir valiz doldurup çıkıp gitmeyi? ya da küçük bir not bırakıp intihar ile tümden kaçabilmeyi? arkamda "sorun insanların bana yaptıkları değil benim insanlara nasıl baktığımdı, kimse kendini suçlu hissetmesin" yazıp özgürlüğe kavuşmak çok mu zordu sanki? cehennem başkaları da olsa, düşünürüm ben geride kalan her şeyi. böyle de orospu ruhluyumdur. her bedene girerim, her bedeni bir başkasıyla aldatırım da en büyük ihaneti kendi benliğime yaptığımı asla önemsemem! düdüklü tencereyi bilirsiniz. i̇çindeki havayı yüksek basınç altına sabitler. ama altında sürekli kaynayan bir ocak olduğu için her an da patlamaya hazır bir güç barındırır. o yüzden tepesinde küçük küçük hava kaçıracak düdüğü vardır. patlamasın diye, tümden salıvermesin havasını diye küçük küçük bırakır içindeki potansiyeli. böyle tahammül eder altında kaynayan kazana. benim küçük küçük kaçmalarım da bu misal işte. yaşadığım şehir yine ufak ufak darlıyor beni. yılın belki de en karanlık gecesi. kahkahalar birbirine karışıyor. üst üste biniyor tüm özneler. kimsin sen? sorusu şiddetle çınlıyor kulaklarımda. duvarlar değil mesele, mesafeler geliyor üstüme üstüme. gitmek istiyorum. kaçmak istiyorum bir şeylerden. bir bisiklet aldım geçen ay. odanın ortasında duruyor kaç gündür. durma diyor. sen hak etmiyorsun bunları diyor. bilgisayarın sol üst köşesinde küçük bir post it var: "ara!" yazıyor. neyi arayacağımı yazmamışım. hiçbir zaman da yazamadım zaten. beni şu yaşıma kadar herkesin hunharca savurması da bu yüzden. neyi arayacağım oğlum ben bilmiyorum. zaten kaçmak da bu yüzden. neyi aradığımı bilmiyorum ama neyi bulduğumu biliyorum. kaçmak, terk etmek, gitmek... bunlar zaten bulduklarıma isyandı. ama şimdilerde öyle değil. güzel şeyler de olabiliyor. ne fark ediyor? hiçbir şey. bu sefer üstüme üstüme gelen özneler korkutuyor ama harekete geçiremiyor. saatlerdir çakılı kaldım evde. sokağa bile çıkmama izin vermedi bazıları. gitmek her zamankinden daha zor, daha ürkütücü geliyor. geldiğim noktada utanır oldum. duruldum galiba ha? ne dersin? i̇nsanlar! o büyük idealleri olan soysuz insanlar... sonunda vahşi tabiatımı ehlileştirmeyi başardılar mı dersin ha? ya amk... ne anlatıyorum ben. siktir ediyorum şu an bu yazıyı da. silerim hatta belki. i̇cat edilmemiş kelimeleri anlatmaya çalışmak kabız olmaktan beter valla. boş verelim olmaz mı? sen de unut bunları. üzüldüğüm bir şey var tam da şuan da: ben hayatımda hiç bu kadar çaresiz, hiç bu kadar korku dolu olmamıştım. korkuyorum o insanların soysuz, adi, kimliksiz, bayağı, hayvani tanımlarından... korkuyorum yaşamaktan!
    1başlığa içimi dökmeye gelmiştim. yazını okuyunca zaten hissettiğim çoğu şeye tercüman olduğunu fark ettim ve okudukça minimum seviyede rahatladım. öncelikle bunun için teşekkür ederim. "ben hayatımda hiç bu kadar çaresiz, hiç bu kadar korku dolu olmamıştım." kısmı aslında bugünüm için yapılmış iyi bir tanımdı. - louis froziel 12.11.2018 03:11:30 |#3741278
    1 içsel yorum yapıp, olası bir yorum paslaşmasını göze almıyorum. çünkü öyle bir ihtimalde bu gece daha çekilmez bir hal alır. "yol güzel" başlığına bir göz atmanı tavsiye ederek gidiyorum. tekrardan; kalemine sağlık ve hayırlı geceler.. - louis froziel 12.11.2018 03:11:35 |#3741279
    1eyvallah eyvallah. başlığa baktım. görmüşüm daha önce artılamışım da ama videoyu izlemedim daha kaydetmiştim sadece. :) - devriksekiz 12.11.2018 09:30:59 |#3741284
    ... diğer entiriler ...