bugün
yenile

    neyzen tevfik

    1
    +
    -entiri.verilen_downvote
    "ölümü tez gönderme tanrım. yaşamla didişeyim, dişi gönder azrail'imi, ölümle sevişeyim." dizelerinin sahibi.. bu adamı sadece "küfüzbaz/ayyaş" olarak tanıyan sığ kitlenin okumasını istediğim çok şiiri var. baktım ağladım, vazgeçtim senden, felek, seyran, çok şükür, canan'a, geçer ve dahası.. hayatına baktığımızda can yücel ile ortak noktası fazla fazla bulunur. şöyle ki; --- spoiler --- hiç karşılaşmadılar. hiç yan yana gelmediler ama aynı ruhun çocuklarıydılar. okur yazarlar bilir ki; çağın yani 20. yüzyılın en nüktedan iki şairi, iki bohem sanatçısı olarak tarihe geçtiler. tarih samimiyetlerini ve iğneli sözlerini kaynak etti, ediyor. can yücel ve neyzen tevfik.. sokağın değimiyle; kimseye şikayet etmeden, diz bükmeden, eyvallah etmeden göçüp gittiler. her ikisinin de ardından çok gözyaşı döküldü, her ikisi de çok sevildi, güle güle gittiler. onlar bu hayatı terk ettikten yıllar sonra nur topu gibi ortak bir yanları daha oldu. ne mi? hikayelerimiz odur ki sürprizler sona saklanır.. yücel doğduğunda neyzen tevfik 46 yaşındaydı. yolları birbirine teğet geçti, hiç kesişmedi. ama ikisi için de küfür ve argo ana dilleri gibiydi. ikisi de en çok babalarını sevdi. neyzen tevfik babasının dürüstlüğüne inanıp sevdiği insanların ilk sırasına yerleştirmiş, can yücel babasını "çağın en güzel gözlü maarif müfettişi" ilan etmişti. neyzen'in babası alıp başını giden oğlunun izini sürmüş, yücel hep bir yerlere giden babasını yanı başında tutmanın derdine düşmüştü. neyzen, can yücel'in babası hasan ali yücel için şiir yazmıştı, can yücel de neyzen için şiir yazmıştı. neyzen'in baba yücel için yazdığı dörtlük biraz sitemkardı. can yücel'in kartala benzettiği neyzen'e yazdığı dizelerde ise hayranlık gizliydi. "onun öfkelerinin kırıntılarını biz rüyamızda dahi göremeyiz." diye biten. can yücel de, neyzen de ruhlara, kalplere hitap eden muhteşem öfkeler bıraktılar. ikiyüzlülüğe, nankörlüğe ve hoyratlığa bir minik çakı dahi kullanmadan gösterilen öfkeler. şişe vazgeçilmezleriydi. elbette içi alkol dolu olduğu takdirde. ikisi de sanki anadan doğma muhalifti. akıllarına, vicdanlarına uymayan ne varsa bir çırpıda şiire döküyorlardı. neyzen kim iktidardaysa taşlamış, kendini hapiste bulmuştu. can yücel'in de yazdıklarından dolayı devletle başı derde girmiş, yıllarca mahpus yatmış, sürgün olmuştu. ve hayat ki; her ikisi de yıllarca yattıkları mahpus damlarında çakırkeyif olmanın bir yolunu bulmuştu. yücel, ziyaretçilerin getirdiği üzümleri şaraba dönüştürmüş, neyzen de gardiyanları arkadaş yapıp şişeleri getirtmiş, karavananın yanına muhakkak bir şarap iliştirivermişti. kayıtlar ortadaydı. her ikisinin de dizeleri, şiirleri insanlığa bir armağan gibiydi. "ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi." derdi can yücel. neyzen, her dörtlüğünde yalana okkalı bir dize bırakırdı. yalandan da olsa politikadan, iktidar partilerinden hiç medet ummadılar. hiç delege olmaya özenmediler. neyzen zaten "hiç" demeyi çok severdi. ancak her ikisi de iki satırlık bir nükteyle siyasete ağırlık koydular. böylece sokağın dili oldular. dillerinden çıkanı sokaktan sokağa ezber ettiler. ikisinin de hayatından birer şair esip geçmişti. neyzen tevfik'i en iyi istiklal marşı'nın yazarı mehmet akif ersoy anlamıştı. neyzen'i koruyup kollamakla kalmamış, evinin kapılarını da açmıştı. hatta dostlarına karısıyla neyzen'i gösterip "ben bu iki cezayı da aynı tarihte tanıdım ve kendime yar edindim." demişti. can yücel ise hiç yolları kesişmese de şairlerden en çok nazım hikmet'i sevmişti. nazım hikmet öldüğünde, londra'da bbc'de çalışıyordu. kendini bir odaya hapsetmiş, şairin ölüm haberini vermeye dili varmamış, sonunda işinden olmuştu. yıllarca da nazım'a laf söyletmemiş, söylemeye kalkışanları küfürleriyle susturmuştu. ve hatta bedeni bitkinleşip ölüme yaklaştığını hissettiğinde "gidiyorum nazım'ın ormanına doğru.." diyerek sevgili şairiyle buluşmasının heyecanını dile getirecekti. her ikisi de alkolle muhteşem arkadaştılar ya. ve tabi ki muhalif, sözünü esirgemeyen ve ezber bozan birer halk şairiydiler ya, iğnelerini yiyenler "alkolü fazla kaçırmış.." diye kolayına yanıt vermeye çalışırdı. evet, çok içiyorlardı ama her ikisi de konuşurken de, şiirlerini dizerken de sözlerini ayık tutuyorlardı. neyzen yaşamı boyunca ney üfledi. can yücel ise duygulandığı her an bir aktör edasıyla şiirler okudu. neyzen bodrum'da doğmuş, can yücel bodrum'da turist rehberliği yapmıştı. neyzen'in mekanı meyhaneler, kahveler, sokaklar olmuştu. bazen konaklarda da ağırlanmıştı ama duramamış yine kendini sokaklara atmıştı. can yücel de hep tutkunu olduğu mahalle ve kasabalara sonuna kadar sadık kalmıştı. sonra ikisi için de ölüm gelip çatmıştı. neyzen tevfik 1953'te evinde ölmüş, kartal mezarlığına gömülmüştü. başında neyler üflenmiş, mezarında gülbengi çekilmiş, şaraplar içilmişti. can yücel ise 12 ağustos 1999'da yaşamını yitirmiş, ege denizine, şarap tanrısına uzaktan bakan bir tepeye gömülmüştü. can yücel'in de mezarı başında birer kadeh şarap içmişti dostları, ve dahi birer şişe şarap da gül hatrına toprağa dökülmüştü. toprak şarapla sulanmıştı. neyzen için doğduğu bodrum'da neyini üflerken bir heykeli yapıldı. yücel'in ise mezarı heykel gibiydi, mehmet aksoy'un imzasını taşıyordu. sonra 2000'li yıllara gelindi. hazin.. oldukça hazin iki olay yaşandı dört yıl arayla. tuhaf zamanlardı.. önce neyzen'in bodrum meydanındaki çakırkeyif oturmuş heykelinin kırıp tarumar ettiler. sonra yücel'in toprağa, şaraba bezeli mezar heykelinin talan ettiler. failler bulunamadı. hiç bulunamadı. hiç.. "yürü be ey ehli katır, endamını sikeyim. ben böyle kendi halimde yaşarken, bana zulmeden devrin padişahını sikeyim. erkeğim ben erkek! gayrı zordur bana cefa etmek. uğradımsa vartona ey kahpe felek, al atını tımarını sikeyim.." - nasılsın neyzen? + iyiyim. dayak yemekten dayak atmaya halim yok.. - ya neyzen niye böyle boş boş oturuyorsun? senin çalışman lazım. bak, hadi gel seni katip yapalım. + diyelim ki katip oldum. sonra? - işte allah allah. ne demek sonra? yükselirsin. dahiliyeye yönetici olursun. + ee sonra? - daha sonra vekil, nazır, belki de ne bileyim sadrazam olursun fena mı? + daha sonra? - allah allah.. "daha sonra, daha sonra.." sonra hiç işte hiç. + hiç... ben zaten bugün de bir hiçim.. sonrası da hiç olacaksa bunca zahmete niye katlanayım? hee? ben, bugün istanbul'da hangi evin kapısını çalsam bana bir amca, bir teyze, bir hala, bir babaanne, bir anneanne, bir abla kapıyı açar. beni evinde misafir eder istediğim kadar. eğer icap ederse çamaşırlarımı yıkarlar, bana bakarlar. ben bankadan bile zenginim.. --- spoiler --- mashar osman defalarca tedavi ettiği neyzen tevfik'i koltuğunun altında bir büyük şişe rakıyla yakalar; - bu ne neyzen? + rakı doktor. - çabuk dök onu. + dökemem, yarısı ibrahim çallı'ın. - o zaman yarısını dök. + olmaz, üstteki onun.. kapanışı üstadın son anlarında yazdığı şiirle yapalım; "artık yaşam için yetişir bunca kırgınlık, dinlenmek isterim ki kader yorgunuyum. artık vücudu boş, gönlü boş, düşü boş, dünyada şimdi ben de bir fazla ağırlığım." not: "sanatımızın hatıra defteri" nice güzelliklerle dolu da, bir başka şairin dediği gibi "göremez olduk nice güzellikleri.." tüm üstatlara saygı ve hürmetle; iyi ki var olmuşsunuz ve sizi eserleriniz vesilesiyle tanıma şerefine nail olmuşuz..
    0mükemmel girdi, tebrik ederim. - montunu kaybeden cocuk 31.10.2018 18:00:55 |#3740324
    1teveccühünüz.. entryde adı geçtiği için, arzu ederseniz şunu da; #2068471 okuyabilirsiniz. - louis froziel 31.10.2018 18:04:04 |#3740323
    ... diğer entiriler ...