sırtının vadisinde
nefesim rüzgar gibi
ürpertiyor tenini
bir çığ düşüyor hayallerinin üzerine
soğuk
korkulacaklar listesinin en sonunda
gidiyorum
diyorum
kalbin göğsün kafesinde sıkışıyor
kalsam
yabancılığım
elinden tutup büyütecek seni
tek bir çocuk parkına bile götürmeden...
atlı karınca müziği bile duymadan
uyanacaksın bir sabah
uyanmak ağır gelecek ruhuna
dokunduğunda yanında yatana
sarıldığında
nasıl soğuk
korkulacaklar listesinin en başında...
yeniden dünyaya geldiğinde insan
bedeni eriyip yeniden katılaştığında
ruhu eksilirmiş
ne varsa eskiye dair anılarında
hatırlamak acısı yayılırken damarlarında
yataktan çıkmak bile
neden çıkayım ki?
sordurttuğunda insana
cevabı yetmiyorsa
neden yeniden yaşıyorumun karşısında
bir atlı karınca müziği kadar ikna edici değilse
buldukların
kaybolmak istediğin için
kim suçlayabilir seni?
gözlerimi kapayıp bırakıyorum kendimi
belinin çukuruna
hangi balık umarsızca
atmış kendini oltanın ucuna
hangi martı çığlığı
yankılanmamış şair mısralarında
ne çok istanbul sabahlamış da
üşümemiş yokluğunda
ayasofyadan sahile yürümüş
kağıt toplayıcı
köşebaşları tertemiz
çok çalışıyor belediyesi
ne kadar ucuz birası
bir o kadar başağrısı
sarhoş olmak bile
şimdilerde ateş pahası
gözlerimi kapayıp yazıyorum
sarayburnuna vurmuş bedenim
nefesim çok önce ayrılmış
ruhum riva açıklarında
ince beli narin kızın rüyasında
ne çok kaybolmuş insan
istedikleriyle
yaşadıkları arasında
toprak kabul etmez beni
bu kadar çok sevdikten sonra seni
gömsünler bedenimi
belindeki çukura...