bugün
yenile

    canı içinde sağ

    20
    +
    -entiri.verilen_downvote
    tanım: her ne yaşamış, her ne durumda bulunmuş ve her ne kötü olaylara maruz kalmış olursa olsun bir insanın en nihayetinde yaşıyor oluşuna olan şükürü ifade eden cümledir. soğuk bir şehirlerarası otobüsten yazıyorum bu entryi. saatlerdir tek yaptığım şey beynimi matkap gibi delmeye and içmiş otobüs camına kafamı yaslayıp diğer yandan bir bok görünmeyen karanlığı izlemek. aklımdan çıkmayan şu cümleyi düşünüyorum saatlerdir. yarım saate molaya girecekmişiz. sırf şu cümlenin bende uyandırdığı dalgınlıktan otobüsü kaçırırım diye molaya bile çıkmayacağım. çok etkiledi bu cümle beni. ben bu cümleyi babaannemden duydum. ölümün insan hayatındaki akıl almaz varlığından canı yanmış bir insandan başkasının ağzından da duyulmazdı bu cümle zaten. babaannem kaç yaşında olduğunu bilmiyor. kimliğine bakarsak 67'sine gireli çok olmuş ama o kimliği kaç yaşında çıkarmışlar orası da ayrı meçhul. çok tanıdığının cenaze Fatihasına amin demiş babaannem. çok tanıdığının ardında kalan evleri, odaları, ölüm sessizliğinde temizlemiş. tüm bu yıkımdan sonra tek cümle çıkıyor hep onun ağzından; "canınız içinizde sağ yavrum evladım." bizim memlekette hasat zamanı 1 ay öncesinde başlamıştı. ben de temmuz başı gibi buraya gelip 75'indeki dedemin tüm işlerini göreyim dedim. 2-3 hafta boyunca gece gündüz tarla başındaydım. gecenin 2sinde 15.000 metrekarelik tarla karanlığının içinde 168'lik Ferguson la birlikte nöbet tuttuğum da oldu, 2 saat inmeden 1 tonluk römorku taşıdığım da oldu. harbiden hepsinde aklımda bi bu vardı. bu cümlede beni bu kadar etkileyen ne var diye düşündüm sonra. oturdum babaannemden de dinledim bu sözü. kendi ölümünden bahsetti. yaş geldi guzum bir gözümüz gara toprağa bakıyor, dedi. 'canın içinde sağ babaanne' dedim. sanırım tam da bundan tırsıyormuşum ben. ölmekten değil de ölümden. en yakınımdan, beni büyütenlerin ölümünden tırsıyormuşum. o yoklukla yüzleşmek, bir insanın ölümünü düşünüp iç titretmek, tuhaf geliyor. daha çocukken altını değiştiren, büyüyünce sırtına kazağını ören, bayramlığını giydiren, cebine harçlığını koyan, göz yaşlarımı silen, şu an şurada oturup bana çay koyan eller.. ne garip. toprak olmak ne garip. bunun bilinciyle geçti iki gecem. bugün de köydeki son günümdü. beni büyüten elleri son defa öptüm bugün. bilen bilir çok zordur sarılmam benim ama hiç bırakmaya niyetim yokmuşçasına sarıldım ilk defa bugün dedemle babaanneme. giderken dönüp bir de ellerinin fotoğrafını çektim. ölüm allahın emri, kimin kimden kaç saniye daha yaşayacağı belli olmaz, ama babaannem öyle konuşunca içime oturdu. "ya bir daha göremezsem" diye çektim fotoğrafları. bakıp bakıp iç çekmek için çektim. daha çok sebebi var da. çektim işte. bakıp bakıp öpmeye de çektim. var ulan kendimce sebebim. hem yaşamayı bana öğreten bu iki insanla ölümünü düşündüğümde içimi titreten insanların aynı olması koyuyor adama. bu ağamızın eliydi, çok şamarını da yedim; çok göz yaşı sildiğini de.. bu da hanım ağamızın eli; 'Can'a can veren el son kez sarılmak mı bu bilmiyorum; eğer öyleyse hakkını verdim, içim de rahat. yok son kez değilse de; canları içinde sağ, gider yanlarına öperim bir daha. yol daha uzun, biraz daha kurtulmam lazım şu karasal iklimden. abbas yolcu, adios.
    ... diğer entiriler ...