suna, fahri kayahan’ın eşidir. çok sevmektedir fahri bey suna’yı. devir, o zamanın malatya’sı. ancak sevdiğine sevdiğini söylemenin bile ayıp karşılandığı o dönemde fahri bey her daim söyler suna’ya, ona olan sadakatini ve bağlılığını. ve bilir karısının gözlerinin başka kimselere bakmadığını.
o dönemin kadınlarının en büyük eğlencesidir, haftada bir yapılan hamam sefaları. kendilerine ayrılan günde toplanıp hamama gider mahallenin tüm kadınları. i̇şte o hamam sefalarından birinde suna’nın sırtında bulunan ve normal şartlarda kıyafetinden asla görünme ihtimali olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve suna’nın yakın arkadaşı olan neriman hanım’ın.
neriman hanım, akşam eve geldiğinde laf arasında eşi mustafa bey’e, suna’nın sırtında ben olduğunu anlatır. aradan zaman geçer. fahri kayahan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvede mustafa bey ile karşılaşır. aralarındaki sohbet belli bir süre sonra tartışmaya dönüşür ve olay karşılıklı hakarete kadar gider. fahri kayahan hiddetle cevap verir mustafa bey’e: “bir daha karşıma çıkma, seni el aleme rezil ederim.” bu söylem karşısında sinirlerine hakim olamayan ve sırf fahri kayahan’ı yaralamak gayesiyle hareket eden mustafa bey’in dudaklarından şu sözler dökülüverir: “sen benimle uğraşacağına kendi karına sahip çık, ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim.”
fahri kayahan beyninden vurulmuşa döner. evet inanamaz biricik suna’sının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen neyin nesidir? elin adamı, suna’nın sırtındaki beni nereden bilecektir? bu sorular kafasında iken eve varır, dayanamaz ve karşısına alıp suna’yı durumu anlatır. suna iki gözü iki çeşme yeminler eder fahri kayahan’a: “aman beyim etme” der, “bakar mıyım senden bir başkasına?” o gece konuşurlar, konuşurlar… fahri kayahan eşine sarılır, ve ikna olduğunu söyleyip bir daha hiç açmamacasına konuyu kapatır… lakin durum hiç de öyle olmamıştır. o günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe, fahri bey karısına kötü davranır.
yine bir akşam yemekte sudan bir sebeple çıkan tartışma sonrasında fahri kayahan ceketini alır ve başlar malatya sokaklarında dolaşmaya. eve geldiğinde neredeyse güneş doğmak üzeredir. eve girer ve gördüğü manzara karşısında dona kalır. biricik karısı suna, kendini asmıştır… sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. o mektupta suna son sözlerinde şunları yazmıştır: “kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim. kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim “
fahri kayahan gözyaşları içinde eşinin cansız bedenini yağlı urgandan ayırır, yere yatırır. islak gözlerini silerken bir bakar ki hava aydınlanmıştır. içindeki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır:
“şafak söktü, suna’m yine uyanmaz
hasret çeken gönül derde dayanmaz
çağırırım suna’m sesim duyulmaz
uyan suna’m uyan, derin uykudan
nice diyar gezdim gözlerin için
niye kızdın bana el sözü için
dilerim allah’tan sızlasın için
uyan suna’m uyan derin uykudan
çektiğim gönül elinden
usandım gurbet elinden
hiç kimse bilmez halimden
uyan suna’m, derin uykudan…”
çok severim bu türküyü özellikle de sevcan orhan'dan çok dinlerim. türküyü söylemeden evvel hikayesini de anlatmıştı, her dinlediğimde yüreğim yanar. - sonwafflebukucu 13.07.2018 01:29:37 |#3070298