bugün
yenile

    tahammülsüzleşmek

    7
    +
    -entiri.verilen_downvote
    t: kişinin önce dış dünyasındaki uğultuya ardından iç dünyasındaki sessizliğe katlanamayacak duruma gelmesidir. insanların gürültüsünden, menfaatlerinden, sahte duygularından kaçtıkça kendi içime sığınıyor oldum. kendi içime kapanmak için attığım her adımda; karanlıkta gözleri bağlanmış bir kolsuz gibi savruldukça savruldum sonra. nereye gittiğimin, ne yapacağımın, beni kimlerin beklediğinin, yetişecek bir yerimin olmadığının, zamanın bir öneminin olmadığının sonra sonra farkına vardım. insanlardan kaçtıkça kendime de yetişemez oldum, bu kısır kovalambaç hep böyle tökez devam etti sonra. hayatımın her noktasında büyük ikilemler başkaldırıyor. ne yapacağımı bilmeden çıktığım tüm yolların önüme çıkardığı yol ayrımlarında ruhumu yarı yarıya bölüştürüp devam ediyorum. aslında devam ettiğim bile söylenemez. ya öyle görünmek hoşuma gidiyor ya da büyük ölçüde kendimi kandırıyorum. '-mış' gibi yaşamların samimiyetsizliklerinden iğrenirken, kendimi olanca yalanların ortasında buluyorum. herkes her şekilde birbirinin kuyruğuna yalan iliştirme derdindeyken durup bu illüzyona gülmekten bile acizim. kimseye 4. cümle hakkı tanıyamaz oldum. Yaradan'a saygıdan 3 cümle müsaade veriyorum insanlara. 3 cümlelik ömürlerinde eğer hayatımı değiştirecek bir bilgiden ya da hayatlarını değiştirecek bir yardımdan bahsetmezlerse eğer: kapıyorum kafamın içinden kulağımın şalterlerini. ne kimseyi dinleyecek hevesim kaldı ne de kimseye laf yetiştirecek takatim. aslında hayat değiştiren bir şeylerden bahsetmelerine bile gerek yok: ben, insanlardan gayrı yaralıyım ağbiler. dinlemek işime gelmiyor ve bu umarsızlığım dahi umurumda olmaz oldu. her zerremle kopuyorum hayattan, kendi içimde yaşamaya meylim hiç olmadığı kadar başkaldırdı. kafada kayış kopuyor ve artık kaybedecek tek bir şeyimin olmadığının farkına varıyorum. zaferi de yenilgisi de kendiyle olan, kendi içindeki bitmemiş savaşların fiyakalı gazisi olarak doğuyorum her kapkara azmış gecenin bakir beyaz sabahına. diyorum ya büyük ikilemlerin arasında öylece savrulup duruyorum işte. 'bilmem'den öte tek kelimeyi yakıştıramıyorum sorulan onlarca soruya. izaha meylim tükendi, mizaha vurmaktan da garibim. monotonlaşan farklılıklar sardı etrafımı. her sabah aynı yönde taranmayan saçlar ve her bir yana dağılmış sakallarla, düzenimden de şikayetçiyim. bu ruh bu bedene emaneten verilmiş eyvallah, lakin emanetin de emanetçisiyim. 'al bu hayat kiminse billahi ben yaşamıyorum' yazıyor duvarımda. dünya ayıp etme şampiyonasında altın madalyayı Ali ağbiye göt farkıyla kaptırmış gibiyim. tanıdığım kim varsa her birine tonla özrüm var. her biri anlamsızca bakıyor suratıma ve hepsinin karşısında alelade mahcubum. hiçbirine yapacak tek bir açıklamam yok, kaçıyorum. olanca gücümü kaçmaktan yana harcıyorum. sorulan onlarca sorudan, merak dolu bakışlardan, açıklama bekleyen herkesten kaçıyorum. sağır ve dilsiz bir dost edinme fikri beliriyor sonra kafamda. hiçbir şey merak etmeyen, sormayan ve sadece benimle aynı yolda yürüyen birinin varlığındaki dayanılmaz hafifliğe bırakıyorum kendimi. herkes bir cevap ya da tek bir kelime beklerken benden, dilimi kopartıp buzluğa kışlık poşetlemek istiyorum. insanların kendilerini anlatmaktaki bu heveslerini anlayamadım bir türlü. herkes bir şekilde kendini sunma yahut aktarma derdine düşmüşken bendeki bu eli cebine atılmış suskunluğu da garipsemez oldum. en garibi de bu ya: insan kendine bile katlanamaz oluyormuş. gölgesinden hızlı silah çeken Redkit'e inat, gölgesinden hızlı kaçan bir hayali çizgifilm karakteri olmak da isteklerim arasında. insan kendinden bile kaçmak istiyormuş, nafile. sahi neden böyle susmuşluğum diye soruyorum kendime. çevremdeki herkesin çenesi uyuşmuşken bendeki bu puslu suskunluk neden? şeyhimizin hâlâ kainata alışamamıza bir neden bulamamasına da şaşırmıyoruz halbuki. herkes kendisini yanında en rahat ifade edebildiği insana dost derken; niçin ben yanında en rahat susabildiğim insanı özlüyor oldum bugün? kötü biri olduğuna, beni kullanıp attığına, ardına bakmadan o kuyuda beni biçare bıraktığına inandığım o insana neden her seferinde 'belki başka bir sebeptendir' diye ihtimal biçer oldum. sâhi, dilenci çocuğa yemek ısmarlayan bir yürek ne kadar kötü olabilir ki? velhasıl insan zaman cetvelinde bir kere umuduyla sınanmışsa, geçmişi de geleceği de birbirine girmiş bir harabeye dönüyor. sonrası kafa içinde dolanan enkaz uğultusu, puslu bakışlar, tahammülsüz geçiştirmeler arda kalıyor sona.. öyle işte...
    ... diğer entiriler ...