bugün
yenile

    mataramda tuzlu su

    8
    +
    -entiri.verilen_downvote
    bir i̇smet özel şiiri.(şiirin tam ve yalın hali yazının sonundadır.) ah! şiir ki ne şiir. hele bir "uzun yola çıkmaya hüküm giydim" dizeleri vardır ki bazılarının yola çıkmasının ne denli bir eza olduğunu hatırlatır insana. bak oğlum samimi bir itiraf edeyim tam burada. ben ne sanattan anlarım, ne kitaptan ne de şiirden. ne kalemim yeterince keskindir ne de müziğe yatkın bir kulağım vardır. altı üstü ortalama bir insanım işte. 20 yıl sonra efsaneleşecek genç bir şairin şiirini okusan bana belki de dönüp bir daha bakmam yüzüne ta ki ismet özel olana kadar, ta ki nazım hikmet olana kadar. ortalama bir insanım işte. ama bazı adamlar vardır onları duymak için bir şeylerden anlıyor olmak o kadar da elzem değildir. o kadar da mürekkep yalamış olmak gerekmemektedir. ya da tam da şu anda kendimi kandırıyorumdur bilmiyorum. i̇nsanın bir şeye tutkuyla bakabilmesi için her şeyden önce kendinden bir şeyler hissetmesi gerekir. ortak paydada buluştuğun insanlar, aynı duyguları aynı kaplardan yediğin insanlar... i̇sterse dünyanın en kötü şairi olsun, isterse dünyanın en "kötü insan"ı olsun isterse ismet özel gibi bir adam olsun ne çıkar? tutku aynı tutkudur, azık aynı azıktır. "kendime dünyada bir acı kök tadı seçtim yakın yerde soluklanacak gölge bana yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim." yakın yerde bir ağaç gölgesi bırakılmayan insanların sırtına dayatılmış tüfek ile uygun adım uzağa marşa zorlanmasının ne demek olduğunu az biraz bilirim. i̇smet özel'i de bu şiiri de bu yüzden severim. "uzak nedir? kendinin bile ücrasında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir?" şiirden anlamam, dirseklerim çürümedi hiç, mürekkep kokusunu tatmadım hiç ama ismet özel; kendinin bile ücrasında yaşayan insanlar için uzak kavramının nelere denk geldiğini söylerken ne demek istiyor bilirim. bir şiir yazılırken değil okunurken anlam bulur. belki de o yüzden bir şiiri bir kaç kalemle yazmak gerek dedi adamın biri. her kalemde tekrar okumak için ve tekrar yazmak için... şu dizeler yazılırken kaç kalem eskidi bilmiyorum ancak okurken bir kaç gömlek eskittiğim olmuştur: "boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim." en sevdiğim özel şiiri midir bilmiyorum ancak; her okuyuşta bir başka dünya ile bakıyorum bu şiire, başka bir burhan ile geliyor ve "esasen ben senin en kadim dostunum." diyor her seferinde. i̇nandırıyor da bir süre. en eski şiirim sensin diyorum her seferinde. "bir hayatı, ısmarlama bir hayatı bırakıyorum. görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta" dizesinin içerisinde uzun uzun soluk alıyorum. ismarlama hayatların gölgesinde sıkıştığım anılarım geliyor aklıma. elim ayağım ne yapacağını bilmez haldeler. nereye konsalar şaşırmış durumdalar. en sevdiğim kısım galiba şurası: "cesur ve onurlu diyecekler halbuki suskun ve kederliyim" ... çıplak ayakların nasır bağladığı kadarınca özgürsün derdim kendime. evsiz, vatansız, sahipsiz, kimliksiz ve duygusuz büsbütün yabancılaşmış olma halinin insana zararından haberdarım. bir reddediş ve terk ediş kadar güçlü olmam gerektiğini telkin ettim her seferinde. sık sık yalanlarla örerim duvarlarımı. bazı şeylerin onurlu olduğuna inanmak zorundayız. bazı geceler sabahı edebilmek için, bazı gerçeklere tahammül etmek için süslü cümleleri yaşatmak zorundayız. yargıçların gaddar, iki yüzlü, duygusuz ve doyumsuz olduğu bu dünyada uzun yola çıkmak sanıklara sunulan en onurlu yoldur. öyle miydi gerçekten acaba? bazen... bazı şeylere iman etmek hayatta kalmanın tek yoludur. "siparişi yargıcılar tarafından verilmiş bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım burada bitti artık işim, ocağım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim." --- spoiler --- mataramda tuzlu su west indies,kızıl elma,i̇taki,maçin! uzun yola çıkmaya hüküm giydim. beyazların yöresinde nasibim kalmadı yerlilerin topraklarına karşı şuç işledim zorbaların arasında tehlikeli bir nifak uyrukların arasında uygunsuz biriyim vahşetim beni baygın meyvaların lezzetinden kopardı kendime dünyada bir acı kök tadı seçtim yakın yerde soluklanacak gölge bana yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. uzak nedir? kendinin bile ücrasında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir? başım açık, saçlarımı ikiye ortadan ayırdım kimin ülkesinden geçsem şakaklarımda dövmeler beni ele verecek cesur ve onurlu diyecekler halbuki suskun ve kederliyim korsanlardan kaptığım gürlek nara işime yaramıyor rençberlerin o rahat ve oturmuş lehçesinden tiksinirim boynumda bana yargı yükleyenlerin utançlarından yapılma mücevherler sırtımda sağır kantarı gizli bilgilerin mataramdaki suya tuz ekledim, azığım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. bir hayatı,ısmarlama bir hayatı bırakıyorum görenler üstünde iyi duruyor derdi her bakışta askerken kantinden satın aldığım cep aynası bazı geceler çıkarken uçarı bir gülümseyişle takındığım muşta gibi lükslerim de burda kalacak siparişi yargıcılar tarafından verilmiş bu hayattan ne koku, ne yankı, ne de boya taşımamı yasaklayan belgeyi imzaladım burada bitti artık işim, ocağım yok uzun yola çıkmaya hüküm giydim. --- spoiler ---
    ... diğer entiriler ...