bugün
yenile

    asosyal itiraf

    19
    +
    -entiri.verilen_downvote
    kız kardeşimle küçükken ortak bir kumbaramız vardı. bozuklukları biriktirir, canımız harcamak isteyince de hasılatı ikiye bölüp bakkalın yolunu tutardık. tabi o dönemde cips, kola, meybuz ve türevi abur cuburların tanesinin 25 kuruş olduğunu baz alırsak, hisse başına düşen 1 - 2 lira bile büyük paraydı. neyse, bir gün mahalledeki arkadaşlarla konuştuk, ertesi gün herkes pamuk elleri kasasına atıp ortaya para koyacak. totalde birleşen parayla da mahalle bakkalından şatafatlı bir top alıp bütün gün maç icra eyleyeceğiz... plan gayet net, başarılı olmaması için hiçbir neden yok. ancak... herkes üstüne düşen vazifeyi harfi harfine yaparsa... bakkaldan topun fiyatını öğrendik. aramızda matematiği en gelişmiş olan yavuz'a topun fiyatını kişi başına böldürdük. yavuz'un matematiği bizden daha fazla gelişmesinin sebebi de; bizden büyük olması. çünkü biz daha okula yeni yeni başlamamışız, çarpım tablosuyla falan boğuşuyoruz. yavuz yedişerlerde takılsa bile altışarları bile ezberlemiş, boru değil yani. kelle başına düşen miktarı yavuz'dan öğrendikten sonra rolex saatlerimizi ayarlayıp ertesi gün aynı kapı önünde buluşmaya karar verdik. işte o gün akşamüstü eve gittim. kardeşime dedim; bana para lazım. etrafı kolaçan ettikten sonra her zamanki yere gel bakışı attım. ben balkona gittim, yaklaşık 2 dakika sonra da kardeşim yanıma geldi. kasa dairesine aynı anda girmemiz şüphe çeker diye böyle yapardık. ne diye böyle yapmışsak, balkonda fısıldasak bütün mahalle duyuyordu :d neyse birkaç haftalık hasılatı ortaya döktük. bozuk paraları bir sana, bir bana yapa yapa pay ediyoruz. o sırada annem bana seslendi ama ne dediğini net olarak anlamadım. mutfağa annemin yanına gittim, annem çöpü indirmemi söyledi. tamam dedim, o sırada kasayı açık bıraktığımı ve bacak kadar boyuyla birlikte bana hiç de güven vermeyen ortağımın kasanın yanında olduğunu hatırladım. çünkü bir keresinde babaannemden duymuştum; götü yere yakın olandan korkacaksın demişti. bunlar para için her şeyi yaparmış. vay cipslerinde taso çıkmayasıcalar... balkona doğru depar attım, ne de olsa ertesi gün akşama kadar maç yapacaktım. her fırsatta antrenman yapmalıydım. balkona vardığımda gördüklerim karşısında bana kal gelmişti. sanki bir rüyadaydım ve karabasana maruz kalmıştım, bağıramıyordum... kardeşim bütün bozuklukları balkondan aşağı atıyordu. kemal sunal filmi çekiyor olamazdı. ne yaptığını anlayamadım. ilk fırsatta yutkundum ve sesimi giderek yükselterek "napıyorsun sen, neden bozuklukları atıyorsun sokağa?" dedim. aldığım cevap beni dumura uğratmıştı. bazı dişleri eksik olduğu için yarım konuşan ve sindirim sisteminin ilk işlemini henüz süt dişleriyle gerçekleştiren o kısa boylu tatlı şey, bozuk paraları aşağıya atmaya devam ederken bana aynen şunu dedi; "ee, bunlay bojuk paya?" mecaz nedir henüz bilmeyen bir velede karşı gülmekle ağlamak arasında muallakta kaldım. lakin böyle bir arafta beklemek bana hem zaman, hem de para kaybı yaşatırdı. acele karar vermeliydim. hemen o veledin üstüne tarzan gibi atladım. ona konuşmama hakkına sahip olduğunu ve söyleyeceği her şeyin akşama aleyhinde delil olarak kullanılabileceğini söyledim ama sanırım beni yanlış anladı. çünkü çığlık atmaya ve beni cimcikleyip ısırmaya hakkı yoktu. ben ona bunları söylememiştim. sesleri duyan annem mutfaktan balkona bir hışımla geldi. olayı ona özet geçtim, annem gülmeye başladı. sonra paracıklarımın akibeti için sokağa bir an evvel inmem gerektiğini söyledim. annem gülmesine ara verdi ve "hazır inecekken çöpleri de indirirsin." diyip bana iş kitledi. sonrada gülmeye kaldığı yerden devam etti. kardeşimi anneme teslim ettim ve inme hızımı yavaşlatacak yükte olan çöpleri alarak beşinci kattan aşağıya koşturdum. (işte itirafım) kaldırımdaki bütün paraları topladım ve eve geldim. ortağım yanımda değildi, ben de paraları onun yokluğunda bir sana birkaç tane bana diyerek dağıttım. çünkü o paralar en azından kendilerine saygı duyan, değer veren benim elimde olmalıydı. her şeyden önce mahalleye top alacaktık, bu ciddi bir savaştı ve her şey mübahtı. gemileri karadan yürüten fatih de olsa benim gibi yapardı. bu yolsuzluğu yaptığım için bazen pişman oluyorum. bazen pişman oluyorum çünkü; aldığımız topla sonradan vicdan yapmamı sağlayacak kadar doya doya oynayamadık. topu aldığımız gün yarım saat falan oynamadan şrfsz ömer yüzünden top caddeye fırladı ve bir kamyon tekerinin altında acımasızca infilak etti... not: ömer, bu olayı hatırladıkça kullaklarını çınlatıyorum, seni namussuz top düşmanı...
    ... diğer entiriler ...