bugün
yenile

    kitaplardan alıntılar

    1
    +
    -entiri.verilen_downvote
    böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. on bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturamazdık. onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı allah yaptılar? onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. halbuki bizim bunu yapmamıza imkân yok. minimini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir? halbuki o her şeyi, herkesi görüyor ve gafletimizin üstüne o tatlı, o iyi tebessümünü serpiyor. dikkatle baksam onun parlak çehresi üzerinde birçok şeyler göreceğimi zannediyorum. şu dakikada sarı nehir üzerindeki kayıklarında uyuyan yorgun kulileri, iri hindistan cevizi ağaçlarının dalları arasında tüneyen papağanları, başlarını nil’in kırmızı sahillerine yaslayarak dinlenen timsahları ve herhangi büyük bir şehrin herhangi bir eğlence bahçesindeki sevgilisini belinden kavrayan sarhoş kibarzadeleri aydınlatan hep aynı ışıktır. halbuki ne kadar masum bir yüzü var; harp meydanlarında bağırsaklarını avuçlayarak ölenleri, apartman kapılarının önüne bırakılan çöp tenekelerini karıştırıp gıda arayanları, aynı gecede ikinci âşıkını pencereden içeri almaya çalışanları gördüğü halde güzelliğini ve saffetini muhafaza edebiliyor. bizler, her gördüğümüz fenalığın ve rezaletin bir parçasını ruhumuzda ebediyen beraber taşımaya mahkûm insanlar, onun yanında ne kadar zavallı ve küçük şeyleriz... bak, karşıdan dağınık bulutlar geliyor. çiçek açmış bir erik dalı gibi minimini ve birbirine sokulmuş bulut parçacıkları... biraz sonra daha çok yaklaşarak ayla çapkınca bir oyuna girişecekler... bu bulutları üstümüze doğru sürükleyen rüzgârı gözünüzle görmüyor musunuz? ben görüyorum, bize doğru geldiğini, bizi de şimdi yerimizden alarak uçurmaya başlayacağını sanıyorum. aynen sizinle ilk konuştuğumuz akşamdaki gibi hafifim... her şey bana başka türlü görünüyor; size öyle değil mi? her şey bizim ruhumuza tabi... demin korkunç görünen sulara bakın, nasıl insanı çeken bir yüz almışlar. irkmek şöyle dursun, derhal bunlara gömülmek istiyorum. suların dibine doğru yapılacak bir seyahatin bana, çocukluğumdan beri muhayyilemi dolduran harikalı dünyalardan birini göstereceğini zannediyorum. aşağıya doğru tatlı bir süzülüşle kayarken tesadüf edeceğim şekilsiz ve yumuşak mahlukları, yeni doğmuş bir kuzuya dokunur gibi, ihtimamla okşayacağımı, irili ufaklı balıklarla göz göze gelip gülüşeceğimizi ve dipteki yosunları kadın saçları, taş ve kumları mücevher taneleri gibi avuçlarımda tutacağımı biliyorum. niçin bu sözlerime gülmüyorsunuz? benden hiç korkmuyor musunuz? halbuki omuzları üzerinde benimki kadar hummalı bir baş taşıyan insanlardan korkulmalıdır... onlar dünyanın en fena ve en iyi mahluklarıdır. fakat niçin insanlardan ve kafalarından, ah, kafalarından bahse başladım. bunları bırakalım ve etrafımıza bakalım. her şey nasıl birbiri içinde erimiş gibi. şu anda şu kayığı denizden aşırmak mümkün müdür? parmakların ele bitiştiği gibi bu yumuşak sulara yapışmamış mı? insan nasıl olur da şu karşımızdaki ışıkların küçük bir hareketle söndürülebileceğine inanır? bulundukları yere ebediyen mıhlanmış gibi durmuyorlar mı?.. ve biz... kendimizi bu geceden ayırmaya muktedir miyiz? fakat ne garip, şimdi küreklere sarılarak sahile dönmeye ve insan kokan sokaklardan geçerek evlerimize gitmeye mecburuz. hatta bunu hemen yapmamız lazım. çünkü vakit geçti. sevgili teyzelerimiz, amcalarımız var...” burada ağlar ve haykırır gibi bir sesle devam etti: “dostlarımız, âmirlerimiz, işlerimiz, derslerimiz var... allah kahredesi hayatımız var!..” içimizdeki şeytan
    ... diğer entiriler ...